Bir eğitimci olan ben, yetmiş yıllık ömrümde bugüne kadar, eğitim konusunda sıkıntıların ve şikâyetlerin yaşanmadığı, huzurlu geçen bir döneme şahit olmadım. Anlayanlar da anlamayanlar da hep eğitimdeki arızalardan şekvâ edip durmaktadırlar. Her dönemde, ayrı ayrı hususlar ağırlıklı olarak öne çıkmakla beraber, eğitimimiz adına genel anlamda hiç yüzümüz gülmemiştir. Son olarak şu salgın hastalık da işin tuzu biberi olmuş ve eğitimimiz dibe vurmuştur. Bu son sürecin iyi yönetilmediği ise zaten hepimizce malûmdur. Okullarda yüz yüze eğitim yeniden başlamıştır ama yine nelerin nasıl yapılması gerektiği konusunda doğru teşhisler konulamamakta, doğru adımlar atılamamaktadır. Karmaşa, kargaşa sürmektedir. Başta veliler, eğitimciler ve talebeler olmak üzere şaşkın tavuklara dönmüş durumdayız. Siyasetçiler ise... Allah onları bildiği gibi yapsın.
Efendim, öncelikle arz edeyim de sizi kandırmış olmayayım: Bir zaman, “EĞİTİMDE YANLIŞLAR” isimli bir kitap çalışması yapmıştım. Yazdığım metni yolladığım bir yayınevinin yetkilisi, bana aynen şunları dedi:
“Hocam, çalışmanızı çok önemli ve yararlı buluyorum. Keşke yazdıklarınızı bütün anne babalar ve öğretmenler okumuş olsalar. Kesinlikle yararlanırlar. Ancak, kitabınızda ele aldığınız konular, sizin işlediğiniz şekilde okuyucu bulamaz. Çünkü bilirsiniz, bizim öğretmenlerimizin çoğu okuma özürlüdür. Veliler ise çocuklarına yönelik kitapları bambaşka beklentilerle almakta ve okumaktadırlar. Biz bu kitabı basarsak, müşteri bulamayız ve zarar ederiz. Şayet bir gün; ‘Çocuğum Nasıl Yıldız Olur, Çocuğum Nasıl Doktor Olur veya Çocuğum Başarıdan Başarıya Nasıl Koşar’ başlıklı bir çalışmanız olursa, lütfen gelin, kitabınızı basalım.”
Bu cevap, bana, eğitimdeki öncelikli yanlışımızı göstermiş oldu. Ama böyle bir yanlışın varlığı, beni bildiğim ve inandığım doğrulardan vazgeçiremezdi tabi. Asla vazgeçmiyorum. Bu yazımdan itibaren yazacaklarımı belki sizler de doğru bulmayacak ve kabullenmeyeceksiniz. Canınız sağ olsun. Rahmetli Nurettin Topçu’nun; “Bizim bir eğitim felsefemiz yok.” değerlendirmesini hatırlıyor ve kendisine hayır dualar ediyorum. Ruhu şâd olsun.
Evet, bizim bir eğitim felsefemiz yok! Aslında bizim, gerçek anlamda temel bir felsefemiz de yok. Ne olduğumuzu, niçin var edildiğimizi, nereye gitmekte olduğumuzu, nelerle yükümlü olduğumuzu bilmiyoruz ve düşünmüyoruz. Dolayısıyla, eğitim’in de tanımını doğru yapamıyor; amaç ve ilkelerini bilemiyoruz. Bir bulanık suda, akıntıya kapılmış gidiyoruz. Sonunda da hep olumsuzluklarla karşılaşıyoruz. Bireyler huzursuz ve mutsuzdur, toplum bataklığa saplanmıştır. Böyle devam edersek, sonumuz hiç de ümit verici görünmemektedir.
“ÇOCUKLARIMIZ HER ŞEYİMİZ DEĞİLDİR.” gerçeğiyle başlamak istiyorum.
Sizler de pek çok yerde rastlamış, okumuş veya duymuşsunuzdur; “Çocuklar bizim her şeyimizdir.” şeklinde bir söylem var. Ben, bu sözü en son, Manisa Turgutlu Belediyesi’nin çocuk parklarına astığı tabelalarda gördüm. İyi niyetle ifade edildiğini düşündüğüm bu söz, eğitim konusunda atılan belki de ilk ve en büyük yanlış adımdır!
Bir Müslüman, herhangi bir konuda ahkâm kesmeye kalkmadan önce kendi kendine sormalıdır; “Acaba bu konuda Semavî Söylem’in yaklaşımı nasıldır, hükmü nedir?” Kitap var, hadis var, sünnet var, kıyas-ı fukahâ var, icmâ-i ümmet var. Tarih boyunca da konuyla ilgili yaşanmışlıklar, uygulamalar var. Bütün bunları göz önünde bulundurmadan “bence” demeye, hükümler vermeye kalkışmak, bir Müslümana yakışmaz. “Çocuklarımız bizim neyimizdir?” sorusunun cevabı da bu yolla aranmalıdır. O zaman, çocuklarımızın bizim her şeyimiz olmadığını çok net olarak görürsünüz. Bunu bilmeli ve çocuklarımıza ona göre yaklaşmalıyız. Ancak o takdirde doğru adımlar atmış oluruz. Evet, çocuklar bizim her şeyimiz değildir!
İsterseniz Kutsal Kitabımız’ın bu soruya verdiği cevaplara şöyle alıcı gözüyle bir bakalım:
{{Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlâtlarınız birer imtihan aracından başka bir şey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.}} (Kur’an-ı Kerim 8 / 28)
{{Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfât ise Allah’ın yanındadır.}} (Kur’an-ı Kerim 64 / 15)
{{Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bâkî kalacak iyi amellerise Rabbinin katında, sevapça da hayırlıdır, ümit yönünden de daha hayırlıdır.}} (Kur’an-ı Kerim 18 / 46)
{{Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.}} (Kur’an-ı Kerim 63 / 9)
{{Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.}} (Kur’an-ı Kerim 60 / 3)
Araya konuyla ilgili bir de hadis sokayım:
{{Kıyamet alâmetlerinden biri de köle kadınların efendilerini doğurmalarıdır.”}} (Hadis-i Şerif; Buhârî)
{{Ve dedi ki; “Ey yavrularım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah’ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah’ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O’na tevekkül etmelidir.”}} (Kur’an-ı Kerim 12 / 67)
{{Ey Rabbim! Bana Salihlerden (bir oğul) ihsan et.}} (Kur’an-ı Kerim 37 / 100)
{{Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.}} (Kur’an-ı Kerim 37 / 101)
{{(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,)yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.}} (Kur’an-ı Kerim, Zümer: 9)
{{Allah, hikmeti (ilmi) dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp anlarlar.}} (Kur’an-ı Kerim Bakara: 269)
Eyyy bilenler! Çok bilenler! Ne buyurursunuz bakalım? İnandığınızı söylediğiniz Kur’an böyle buyuruyor: “Akıl sahibiyseniz, düşünüp anlar ve öğüt alırsınız! Tabi sonrasında da öyle davranırsınız!” Müslümansanız, akıllıysanız, dinleyin, düşünün, anlayın ve öğüt alın haydi! Çocuklarımızın bizim neyimiz olduğu konusunda ne diyor inandığınız Kitap? Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili yukarıdaki ayetlerden başka bir hüküm yok! Lütfen araştırıverin. Çocuklar bizim her şeyimiz miymiş, şimdi söyleyiniz bakalım! Çocuklar bizim neyimizmiş?
Dikkat edin lütfen, ilgili âyetlerin hepsinde “çocuklarımız”, “mallarımız”la birlikte zikredilmiş!!! Düşündürücü değil mi? Ve her ikisinin de sadece birer imtihan oldukları vurgulanmış. Ne düşünürsünüz? Akıllı olalım ve doğru düşünüp doğru adımlar atalım. Şayet Müslümansak! Şayet çocuklarımızı seviyor ve önemsiyorsak! Ve şayet bireyin, toplumun kurtuluşunu, huzurunu, mutluluğunu gerçekten istiyorsak! Ama isterseniz; gâvurdan kanunlar ithâl etmeye ya da bit kadar akıllarınızla “bence” diyerek ahkâm kesmeye devam ediniz! Siz bilirsiniz.
Bu, ilk adımdı değerli okuyucular; besmele çektik başladık. Sizleri tekrar uyarayım: Ben çağın sorununu, belki sizin de çağdışı bulabileceğiniz radikal yaklaşımlarla masaya yatıracağım. Örneğin ileriki bir yazımda; öğretmenlerin, aynen subaylar ve polisler gibi üniforma giymeleri gerektiğini anlatacağım. Yazılarım da uzun ve sıkıcı olacaktır. Vesselâm.
R. Serdar Özmilli