“Kimler öğretmen olmalıdır?” sorusundan önce veya bu soruyla birlikte; “Anne babalar nasıl olmalıdır, öğrenciler nasıl olmalıdır, din adamları nasıl olmalıdır, düşünce adamları (haydi “aydınlar” diyeyim isterseniz) nasıl olmalıdır, sanatçılar nasıl olmalıdır, siyasetçiler nasıl olmalıdır?” sorularının da sıralanması gerekir, biliyorum. Toplumun hiçbir kesimi, hiçbir ferdi, sütten çıkmış ak kaşık değildir maalesef, yaşanan toplumsal cinnette hepimizin bir ölçüde payı var. Fakat bir öğretmen olduğum için, öncelikle öğretmenleri masaya yatırarak özeleştiri yapmayı daha doğru buluyorum, yanlış anlaşılmasın. Ayrıca, öğretmenliğin diğer mesleklerle bir tutulması, aynı masaya yatırılması düşünülemez ki.
“KİMLER SİYASETÇİ OLMALIDIR?” şeklinde bir soru sorulmuş olsaydı bunu cevaplamakta hiç zorlanmazdım. Çünkü bu sorunun cevabını yıllardır her gün, her an aramakla meşgulüm. Bu dersimi iyi çalışmış durumdayım yani. ‘Hemen sıralamaya başlayayım isterseniz.’ diyeceğim ama hem asıl konumuz bu değil ve hem de vereceğim cevap sizin canınızı sıkabilir. Yine de Müteveffâ Sayın Ecevit, Rahmetli Sazak, Rahmetli Kahveci, Rahmetli Yazıcıoğlu ve benzerlerinden oluşan küçük bir azınlığı saklı tutmak kaydıyla, kendi düşüncelerimi “accık ucundan” göstereyim isterseniz: Siyasetçi olacaklarda aranacak ilk özellik, “hubb-i cah”tır. (Hubb-i cah; şöhret düşkünlüğü, makam sevgisi ve rütbe hırsı gibi mânâlara geliyor. Şöhretin en büyük âfeti ve hastalığı; riya, yani gösteriştir.) Arkasından hubb-i para ve servet gelir! Çocukluğunda, gençliğinde biraz aşağılık kompleksi yaşadıkları için ruhlarında emretme tutkusu bulunanlar da çok iyi siyasetçi olabilirler! Sonra “sadık”, yani ‘doğru’, ‘sözünden dönmez’, ‘güvenilir’ olmayanlar için de siyaset nice fırsatlarla dolu bir alandır... Uzunnn bir konu bu. Ama son söyleyeceğim şeyi de söyleyip kısa keseyim müsaadenizle: Makam arabası ve çakarlı lamba aşkı bulunanlar da çok iyi birer siyasetçi olabilirler! Hattâ öyle kimselere hemen siyasete atılmalarını ve yanlarına da onlarca koruma görevlisi almalarını öneririm.
Biz şimdi gelelim asıl konumuza. İstedim ki şu çok önemli soruya birlikte cevap arayalım: KİMLER ÖĞRETMEN OLMALIDIR? Bu sorunun cevabını bulmak çok da zor değil aslında. Fakat, aykırı düşünmeye alıştırılmış günümüz insanlarında bir konsensüs oluşturmaktır, asıl zor olan.
Önce şunu cevaplamalıyız: Kimler keman çalmalıdır? İsteyen herkes. Böyle diyebilir misiniz? Evet, herkes keman alabilir ve kemanla uğraşabilir, keman çalmaya çalışabilir, karışamayız. Ama belli özellikleri bulunmayan, yetkin olmayan birisini elde keman bir orkestrada görevlendirir misiniz? Ya da öyle birisi konser vermeye kalkışsa dinler misiniz? Öyle şey olur mu hiç! Önce müzik kulağı bulunması gerekir keman çalacak kişide. Ritim duygusu. Uygun bir el ve parmaklar, uygun bir kol ve omuz... Bir de bunlar kadar önemli; keman sevgisi, keman aşkı. Bunlar da yetmez; mutlaka azimli, gayretli, çalışkan olmalıdır keman çalmak isteyen kişi. Bütün bunların bir araya gelememesi durumunda başarılı, verimli bir kemancı çıkmayacaktır karşımıza. Efendim, öğretmen olabilmek, keman çalabilmekten çok da kolay değildir, ne dersiniz? O halde öğretmen olabilmenin de çeşitli şartları bulunması gerekir.
Kimlerin polis olması gerektiğini de gözden geçirelim mi biraz? Dayanıklı, uygun bir fizik ilk şart. Açıklama gerekmez herhalde. Cesur ama aynı zamanda kâmil (olgun) bir kişilik. Cesareti olmazsa polislik mesleğini lâyıkıyla yapamaz bir kimse. Ama kişinin bir o kadar da olgun, sağduyulu bir kişiliğe sahip olması gerekir ki fevrî, ölçüsüz davranışlara kalkışmasın. Psikolojik sorununun bulunmaması. Bu da açıklama gerektirmez. Mevzuata ve verilecek emirlere uygun hareket etme kararlılığı. Şiddetten yana olmama ama verilecek görev gereği, doğru ölçüde şiddet kullanmaktan da kaçınmama. Ama dikkat; bazı kimseler vardır; silaha, vurdu kırdıya çok meraklıdırlar. Bu yapıdaki insanları polis yaparsanız, yürüyüşlerinden, silah takış şekillerinden, konuşma üsluplarından, jest ve hareketlerinden onları hemen tanırsınız. Öyle olan polislerle çeşitli sorunlar yaşanması olasıdır. Mesleğin gerekli ve yararlı olduğu düşüncesinden hareketle polis olma isteği. Öyle ya, toplum için gerekli ve yararlı gördüğünden dolayı bir mesleği seçmiş olmak, büyük bir erdemdir. Meslek olarak polisliği, özellikle ve öncelikle tercih edecek derecede sevme. Elbette, sevmek de her meslek için şarttır. İstenmeden yenilen aş, ya karın ağrıtır ya da baş. Sicilinde, maziden getirdiği bir olumsuzluk da yoksa... buyursun polis olsun o genç. Peki mevcut polislerin kaçta kaçı bu özellikleri taşımaktadır? Bir polis için gerekli fizikî vücut özelliklerini korumaya özen gösterenlerin oranı nedir? Polislerin kaçta kaçı, şartları zor geldiği için mesleğinden şekva etmemektedir? Kendisine bazı başka imkânlar sunulsa da polislikten ayrılmak istemeyecek kadar mesleğini seven polis oranı nedir? Bu soruyu biraz daha Türkçe sorayım: Başka bir iş, başka bir ekmek kapısı bulamadığı için polislik mesleğini seçmiş olanların oranı nedir? Bugün için, ilgisiz bir yüksek okul, örneğin eğitim fakültesi okumuş olduğu halde başka bir devlet kapısına atanamadığı için polisliğe evet demiş polislerin oranı nedir?
Benim konum polisler değil elbet ve onların durumlarını sorgulayacak da değilim. Ama orada karşımıza çıkan bazı durumlar, benzer şekillerde öğretmenler konusunda da karşımıza çıkacağı için bu konuya bu kadarlığına girdim. Tamam, bu değerlendirmeleri aklımızda tutalım.
Gelelim doktorlara. Kişilikleri bakımından, psikolojik durumları bakımından, yaşam felsefeleri bakımından, meslek aşkları bakımından, bilgileri, iş becerileri ve çalışkanlıkları bakımından hangi özellikleri taşıyan insanlar iyi birer doktor olabilirler? Doktorların kaçta kaçı, o sizin aklınızdan geçirdiğiniz özellikleri taşımaktadır acaba? Diğer sebeplerin hiçbiri için değil de yalnızca çok para kazanabilmek için doktorluğu seçenler? Diğer sebeplerin hiçbiri için değil de yalnızca toplum doktorlara gözünde büyüterek ve gıptayla baktığı için doktorluğu seçenler? Üniversite sınavında aldığı yüksek puanın karşılığı budur düşüncesiyle doktorluğu seçenler? Herkesin tanıdığı doktorlar vardır elbet, onları düşünsünler ve konuyu kafalarında olgunlaştırsınlar. İyi bir doktor hangi özellikleri taşımalıdır? Kimler doktor olmalıdır? Buradan hareketle asıl sorumuza kafa yorun lütfen: Peki, kimler öğretmen olmalıdır?
Kimler film yıldızı olmalıdır? Kimler futbolcu olmalıdır? Kimler sanayici olmalıdır? Kimler tüccar olmalıdır? Uzatın efendim, uzatın. Evet, uzun da olsa, “Kimler öğretmen olmalıdır?” sorusunun doğru cevaplanabilmesi için önce bu ve benzeri soruları cevaplamak, en azından çok yararlı olacaktır. Ama herkes kendi kendine sorsun ve cevaplasın, ben daha fazla uzatmayacağım. Cevaplanmasını istediğim son bir sorum var: Kimler imam olmalıdır? İstatistiklerden haberim yok, ülkemizde kaç imam vardır, bilmiyorum. Ama sayılarının küçümsenmeyecek kadar olduğunu ve çeşitli cenahlar, çeşitli mihraklar tarafından olumlu veya olumsuz sık sık gündeme getirildiklerini sizler gibi ben de biliyorum.
Peki kimler imam olmalıdır? Bu, gerçekten önemli, “Kimler öğretmen olmalıdır?” kadar önemli bir soru! Samimiyim. Gerçekten öyle olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla cevabı da epeyce uzun olur. Cevaplamak zor değildir ama uzun sürer. Öyleyse ben şöyle bir iki kısa soruyla geçiştireyim:
BİR: İmamların kaçta kaçı, öğrenimlerini, ‘imam olmak’ için ve kendi tercihleri doğrultusunda yapmışlardır?
İKİ: İmamların kaçta kaçı, bizatihi mesleklerini sevdikleri için imamlık yapmaktadır?
ÜÇ: İlâhiyat Fakültesi mezunu imamların yüzde kaçı öğretmen olarak görevlendirilemedikleri için imamlık yapmaktadırlar?
DÖRT: İmamların kaçta kaçının kıraati, imam olmaya gerçekten uygundur?
BEŞ: İmamların kaçta kaçı, işinde, maaş hesabı yapmaksızın din adına, Allah’a karşı sorumluluk adına koşuşturmaktadır?
ALTI: İmamların kaçta kaçı, görevlerini hem maddî hem manevî bakımdan hakkıyla yapmakta, yapabilmektedirler?
Bayanlar, baylar, benim derdim imamları sorgulamak da değil asla. Bunu herkes iyice anlasın lütfen. Bir defa ben, toplumu bir bütün olarak gören, toplumun herhangi bir parçasında bir arıza varsa diğer parçalarında da aynı arızanın bulunacağını düşünen bir anlayışa sahibim. Toplumumuzun da (artık sebepleri her neyse) genel mânâda bir bozukluk süreci yaşadığını inkâr etmeyecek kadar gerçekçiyim. Ne yapalım, biz buyuz. Çeşitli sebeplerden dolayı bu hâle gelmişiz, getirilmişiz. Toplum, istenen şekilde iyi değilse, istediğimiz ölçülerde iyi polisi nasıl bulabiliriz, iyi doktoru nasıl bulabiliriz, iyi imamı, iyi müzisyeni, iyi sporcuyu, iyi tüccarı, iyi sanayiciyi ve maalesef son olarak da iyi siyaset adamını nasıl bulabiliriz? Şimdi bu yokluklar ortamında kalkıp İYİ ÖĞRETMENden söz edeceğiz, öyle mi?
Hayır, İYİ BİR ÖĞRETMEN NASIL OLMALIDIR? sorusunun cevabına yer kalmadı. Bu soruyu cevaplamayı sonraki yazılarıma havale edeceğim. Ama bu arada, yukarıda ifade ettiğim derdimize somut bir kanıt aktaracağım size:
Kayınbiraderim, emniyet müdürü idi. Yıllar öncesinden söz ediyorum. O dönemlerde polisin, özellikle de trafik polisinin çok rüşvet aldığı şikâyetleri vardı. (Tabi hem rüşvet verip hem rüşvet aldı şikâyetinde bulunmak ne anlama geliyorsa... Öyle ya rüşveti alanın olduğu yerde verenin olmadığı söylenebilir mi? Ya da alan suçlu ama veren değil denilebilir mi?) Bir gün;
“Ali,” dedim, “bu polislerin rüşvet aldıkları söyleniyor çokları tarafından. Bu işe sen ne dersin?”
“Enişte,” dedi, “ben senin neyinim? Kayınbiraderinim, değil mi?” “Bütün polisler bu vatanın evlâdı değil mi? Birinin kardeşi, birinin oğlu, birinin amcası, birinin babası... Öyleyse polis, bu birilerinden ayrı düşünülebilir mi? Bu birileri iyi iseler, onların bir parçası olan polis de iyi olacak; bu birileri kötü iseler, onların bir parçası olan polis de kötü olacaktır. Bunun başka bir izahı olabilir mi?”
Çok haklıydı Ali. Toplumda gözle görülür kokuşma varken biz iyi doktor, iyi polis, iyi sporcu, iyi tüccar, iyi imam vs. arıyoruz. İşimiz oldukça zor. Ama şimdi sıkı durun: Bizim belimizi büken bu bütün olumsuzluklara rağmen onları ortadan kaldıracak el, öğretmenin elidir. İyi öğretmenler bulmak önemli ve öncelikli mecburiyetimizdir. Olumsuzluklar üzerimize tsunami gibi geliyor olsa da biz iyi öğretmeni arayıp bulmak zorundayız. İyi öğretmen aramak, ne iyi doktor aramaya ne iyi tüccar aramaya ne iyi sporcu aramaya ne iyi sanayici aramaya benzer. Ne yapıp yapacak, iyi öğretmenler bulacağız. İyi öğretmenler yetiştireceğiz. Kâğıt üzerinde değil, ayakları yere basan, nefes alıp veren, geleceğimizin elinden tutan öğretmenler. Gandiler bulacağız. Gandiler yetiştireceğiz. Sonrasında da Cennet bahçesine dönmüş yurdumuzda, inanç, güven, huzur, saygı, sevgi, refah ve mutluluk soluyacağız.
Selâm olsun o öğretmene. Selâm olsun o öğretmeni yetiştirecek eğitim fakültesine. Selâm olsun bu millete bu güzelliğin kapısını açabilecek siyasetçilere. Tabi, ortam böylesine bozuk iken; doktora, polise, imama, öğretmene “Kötüsün.” demeye de dilim varmıyor, bilesiniz. Vesselâm.
Önceden de arz ettiğim gibi eğitim konusuyla ilgili yazılarım uzun oluyor. En iyisi bu yazıları cep telefonlarınızdan değil de bilgisayar monitörlerinizden okumayı denemenizdir.
R.Serdar Özmilli