|   | 
  • AĞUSTOSTA PARİS ÇOK SICAK!

    Sevgili dostlarım, geçen haftaki yazımda anlattığımız gibi, Paris’te sabahtan öğleye kadar önce Eyfel Kulesi’ne çıkıp Paris’i doya doya seyretmiş; ardından Sen Nehri’ni geçip kuzey doğuya doğru Şanzelize Bulvarı’nı yürüyerek geçmiş, Zafer Takı ve Meçhul Asker Anıtı’nı gezip ardından Şanzelize Sarayı’nın dış kısmını da görmüştük.

     

    Şimdi Konkort Meydanı’na (Place De La Concorde) geldik. Burası Fransa'nın başkenti Paris'in 8.Bölgesi’nde, Şanzelize Bulvarı’nın başında olan bir meydandır. Burada fotoğraf çekmek için alanın dört bir köşesine gittik. Kuleye biraz uzak olan bu meydandan, Eyfel de güzel bir manzara oluşturuyordu. Konkort Meydanı’nın ortasında bulunan 3200 yıllık Dikilitaş, Mısır’daki Luxor Tapınağı’ndan getirilmiştir. Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından, dönemin Fransız Kralı’na hediye edilen bu yapının 230 ton ağırlığında olduğu bilinmektedir.Meydanın kenarlarında Fransa’nın çeşitli şehirlerini temsil eden heykeller bulunmaktadır. Fransız Devrimi’nden sonra aralarında kral ve kraliçenin de bulunduğu 1.119 kişinin giyotinle idam edildiği meydan, bugün dünyanın en büyük ve ünlü meydanları arasında yer almaktadır.

     

    Şimdi de kuzey tarafından geniş ve sanatsal bir kapı ile Koncort Meydanı’na açılan Lale Bahçesi’ne (Jardin des Tuileries) geldik. Burası, aralarında heykellerle bezeli, 17. yüzyıl yapımı, geniş kraliyet parkıdır. Ünlü duvar resimleri olan Orangeri Müzesi ile Arc de Triomphe de Carresual adlı Zafer Takı da bu Lale Bahçesi’nde yer alan gezilecek görülecek yerlerdendir. Buradan güneye doğru çıkıp yürüyünce muhteşem Louvre Müzesi’ne geldik.

     

    LOUVRE MÜZESİ

     

    Avrupa’nın en ünlü etnografya ve kültür müzelerinden birisi de Paris’te Sen Nehri kıyısında Rivoli Caddesi’nde yer alan, eski bir saray iken müzeye çevrilen “Louvre Müzesi”dir. Leonardo da Vinci’nin meşhur “Mona Lisa”sından eski Roma kalıntı ve heykellerine kadar çok sayıda sanat eserinin sergilendiği büyük bir müzedir. Müzenin çok geniş olan bahçesinin orta kısmındacamdan yapılmış muhteşem bir eser olan Louvre Pramiti (Le Grande Louvre) vardır. Bu Pramit, L. Ming Pei tarafından 1989 yılında tasarlanmış, müzenin alt katlarına açılan ve güneş ışınlarının alt katlara aydınlatma görevi de gören cam piramittir. Başlangıç kısmında tarihi Louvre Binası’nın önünde yapay bir eserin ortaya konulmasının uygun olmayacağı çok tartışılmış olan bu yapı, günümüzde çok ilgi görmektedir.

     

    NOTRE DAME KATEDRALİ

     

    Paris’in tüm ünlü yapıları Sen Nehri kıyısındadır. Bu muhteşem yapılardan biri de Notre Dame Katedrali’dir ve Sen Nehri içindeki bir ırmak adası üzerinde inşa edilmiştir. Viktor Hugo'nun romanının geçtiği kemerli payandalar ve çörtenlere sahip, yüksek 13. yüzyıl katedralidir. Notre Dame, gotik mimari tarzında inşa edilen ilk katedrallerdendir. Meryem Ana’ya ithafen NOTRE DAME (Efendimiz) adı verilmiştir. Ziyaretçi ve turistler açısından çok önemli bir mekân olan bu katedral, aynı zamanda Paris Başpiskoposluğuna da ev sahipliği yapar. 19. yüzyılın başlarında bakımsız kalan bina, bir ara yıkılmak istenmiştir. Bu duruma halkın bir kısmı karşı çıkmış, Victor Hugo da katedralin yıkılmaması için ilgiyi buraya çekmiş ve “Notre Dame’ın Kamburu” adlı romanını bunun için yazmıştır. Ayrıca bu roman, “Notre Dame de Paris” adlı bir müzikale de çevrilmiştir. Hatırlanacağı gibi 15 Nisan 2019’da Katedral’in renovasyon çalışması yapılan alanında büyük bir yangın çıkmış, 96 metrelik en yüksek kulesinin yıkılmasına ve çatının çökmesine sebep olmuştu.

     

    PARİS BÜYÜK CAMİ

     

    Gezi rehberim Ali ile birlikte Notre Dame Katedrali’ni de gezdikten sonra biraz olsun dinlenmek için nereye gidebileceğimiz üzerine konuştuk. Çünkü Paris’in 34°C’yi bulan sıcağında oldukça terlemiş ve çok yorulup bunalmıştık. Yine merkezi bir konumda olan Paris’teki Arap Camisi’ne (Grande Mosque) gidip bir hayli geciktirdiğimiz öğle namazı ile ardından ikindi namazını da kılacaktık. Arap Camii, Mağrip mimarisi ve Endülüs İslam mimarisi tarzında I. Dünya savaşından sonra yapılmış ve 1926 yılında ibadete açılmış ilk camidir.

     

    Caminin avlusuna geniş ve kavisli bir merdivenin basamaklarından çıkıp büyük bir kapıdan girdik. Bahçesi de çok güzel bir peyzaja sahip olan caminin her kesime hitap eden kütüphane, çay ocağı, abdest almak için şadırvanları ve bahçedeki fıskiyeli havuzları vardır. Bu bahçede kendimi Gırnata’da, El-Hamra Sarayı’nda hissettim. Şadırvanına inip abdest alırken iyice yorulmuş olduğumu da fark ettim. Abdest alıp içeri girince çok serin ve sanatlı bir iç mekân karşıladı bizi. Sıcak ve yorucu bir gezinin ardından, burası bize çok iyi geldi. Hemen namazı kılıp o serinlikte duvar kenarında zulaya uzandık. Hemen ardından uykuya dalmışız. Cami, Allah’ın evi, ibadet ve işleyişi aksatmamak, nahoş bir görüntü oluşturmamak şartı ile bu yaptığımızın uygun olduğunu düşünmüştüm. Aradan yaklaşık yarım saat geçince camiye girenlerin arttığını hissettik ve hemen akabinde müezzinin içimizi titreten güzel sesiyle okuduğu ikindi ezanı ile tekrar abdest alıp içeri döndük. İkindi namazımızı da bu Büyük Cami’de cemaatle kıldık. Ramazan ayındaydık ve ikimiz de oruçluyduk; vakit ikindi sonrası idi. İftar vaktine biraz daha vakit vardı ama çok güzel dinlenmiştik.

     

    KÜÇÜK BİR GEZİNTİ VE PARİSTE İFTAR VAKTİ!

     

    Gezi rehberim Ali Bozkaya kardeşim, bana “İftara kadar ne yapalım hocam?” dedi. Ben de onu iftar yemeğine benim götüreceğimi söyleyip uygun bir lokanta olup olmadığını sordum. O da “Var, fazla uzak olmayan bir yerde, bir Türk Lokantası var. Yiyecekleri de Türkiye’ye özgü.” dedi. Ama arada kısa bir gezinti yapalım oradan da iftara gideriz diye konuştuk.  Ve ardından camiden ayrılıp önce doğuya sonra da kuzeye doğru yürüdük. Yaklaşık 1 km. kadar gidince Dünyaca ünlü Sorbon Üniversitesi’nin kampüsüne geldik. 5 binden fazla öğretim üyesi ve 45 bin kadar öğrencisi olan bu Üniversite yayın ve araştırma sayısı açısından Dünya genelinde ilk sıralarda olan, saygın bir üniversitedir. Üniversitenin Üç Fakültesi vardır bunlar: 1-Beşeri Bilimler, 2-Fen Bilimleri, 3-İlaç ve Eczacılık.

     

    Sorbonne, Paris’in 5. Bölgesi’ndeki Latin Mahallesi’nde tarihi bir eserdir. 13.yüzyıl’da, 1257 yılında Robert Sorbon tarafından kurulan ve en eski Fransız üniversitesidir. Üniversite bugün İktisat, Küreselleşme ve Dünya Ekonomileri, Deneysel ve Kuramsal İktisat alanlarında İngilizce eğitim verilen lisansüstü programlara sahiptir. Kapısında Monteigne’nin heykeli olan üniversitenin bir kısmında Kilisesi de vardır.

     

    Buradaki gezimizin ardından yürüyerek çevredeki büyük kitabevlerini ve hediyelik eşya satan mağazaları da gezdik. Vakit, akşama bir hayli yaklaşmıştı. Artık gezimizi tamamlayıp Türk Restoranı’na gitmeliydik, metroya binip yola çıktık. Birkaç durak sonra metrodan inip hemen yakınındaki Türk Restoranı’na gelip oturduk. Ardından Adana ve Antep yöresinin yemeklerinden siparişimizi verip bekledik. Sıcak ve çok yorucu bir günün sonunda, akşam ezanı vakti geldi, orucumuzu açtık. Bol bol su içtik. Yemeğin ardından çay ve kahve de içmeden edemezdik. Daha sonra hemen yakınındaki Bir mescide geçtik, akşam namazını eda ettik. Sonra camiden ayrılıp yine metroya binerek dönüş için Paris Otogarı’na doğru yola çıktık. Otobüsümüz peronda bizi bekliyordu. Ali ile güzel bir gün geçirmiştik. Bana, çok güzel rehberlik yapmıştı, ona çok teşekkür edip otobüse bindim. Haftaya Londra’da olacağız ve Londra’da güzel mekânları gezeceğiz.

    ***

    “Akıllılar dövüşmeden önce kazanırlar, cahiller kazanmak için dövüşürler.”  Zhuge LİANG

     

     

    Nurettin BİLGEN

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.