Gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında çalışan binlerce eğitimci ve öğretmenin üniversiteden hocaları idim ve zaman zaman onlarla yüz yüze veya iletişim araçları ile görüşüyordum. Onlarla görüşmemizde, genellikle hatıraları konuşur, tazelerdik. Bazen de onların eğitim ve coğrafya ile ilgili, mesleki sorularını cevaplardım. Kimisi hocam “Coğrafyayı sevmezdim, bana coğrafyayı sevdirdiniz!” kimisi “Hocam bize öğrettiğiniz 15 saniyede Türkiye haritası, 1 dakikada dünya haritası çizim metodunu uyguluyorum!” der iltifat ederlerdi! Ben de onlara önceden de onlara ve tüm öğrencilerime sıkça söylediğim bir sözümü söylerdim;“Gençler, hayat hep tarih, coğrafya ve matematik değildir; hayat sevmektir, paylaşmaktır, dayanışmaktır, üretmek ve canlı kalmayı bilmektir!”.
Hemen hemen çoğu mezun olduktan sonra da beni arardı, ben de onları arardım. Yıllar önce ilk yurtdışı gezimde Trabzonlu Müteahhit Emin Amca tarafından Irak ve S. Arabistan’a davetli olduğum gibi bugün yine yurtdışında önemli bir Avrupa Ülkesi olan İngiltere’de yaşayan, orada yüksek lisansını bitirdikten sonra, dayısının firmasında çalışan, üniversiteden kendisinin bölüm başkanı ve hocası olduğum bir öğrencim olan Yaşar da beni Londra’ya davet ediyordu. Ben de kendisine çoğu zaman maddi sorunlarımı gerekçe göstererek teşekkür eder, kısmetse gelecek zamanlarda geleceğim, deyip davetini ertelerdim.
Londra’ya yolculuk var
Yıl 2011 ve aylardan sanırım Temmuz’du; Türkiye’de televizyonlarda bir havayolu firması yeni bir yapılanma ve tanıtım için çok büyük bir kampanya başlattığını cazip bir reklam ile duyurmaya başlamıştı. Buna göre “Yurt içi veya yurt dışı tek yön uçuş bileti ücretsiz!” olup sadece dönüş ücretli idi. Bu kampanya bana çok uygun idi. O heyecan ve sevinçle telefonu elime aldım ve Londra’da yaşayan Yaşar’ı aradım. O’na “Davetin hâlâ geçerliyse kabul ediyorum!” deyip kampanyadan bahsettim. O da çok sevindi ve “Hocam biz burada Nesimi ve Hasan ile üç kuzen aynı evde kalıyoruz, evimiz sizin eviniz, odanın birini şimdiden sizin için ayırıyoruz.” dedi. Ben de hoş muhabbetle hazırlıklara başladım ve kısa sürede tamamlayıp yola çıktım.
O gün bizim evde tatlı bir telaş vardı. Eşim ve çocuklarım beni Londra seyahatine hazırladılar ve onlarla tek tek vedalaşıp Denizli Çardak Havalimanı servisine kadar uğurladılar. Denizli’den İstanbul Atatürk Havaalanı’na oradan da Londra’ya devam edecek 8 günlük seyahatimin başlangıcı bile benim için heyecan dolu idi.
Londra’da sıcak karşılama!
Bu duygularla 16 Ağustos 2011 günü sabah Denizli’de başlayan yolculuğum, öğleden sonra yerel saat GMT (Greenwich Meridian Times) ile saat 15.00’te Londra’nın 39 mil uzağında ve kuzey doğusunda bulunan Stansted Havaalanı’nda son buldu. Burada, önceden haberleşip konuştuğumuz eski öğrencim, şimdi iş adamı olan Yaşar, beni oldukça sıcak ve samimi davranışlarıyla sıcak karşıladı ve kısa süreli ayaküstü hoş sohbetimizi havaalanında bir kahve molası ile devam ettik. Bir süre eski günleri eski arkadaşları konuştuk ve hatıraları yâd ettik. Bu koyu muhabbeti bitirip şimdi de metro ile Londra’da Yaşar ve kuzenlerinin kaldığı Newbury Park yakınındaki evlerine gittik. Londra’da o gün hava güneşli idi ve hava sıcaklığı da 25°C civarında çok ılıktı. Oysa Türkiye’de o tarihte hava sıcaklığı çok yüksek idi ve 40°C yi buluyordu. Bu açıdan Londra’ya girişimden itibaren her şey gönlümce idi.
Londra’da ilk günler!
Londra’ya gelişimin ilk akşamı, işten eve dönen Yaşar’ın kuzenleri Nesimi ve Hasan ile de tanıştık ve kısa sürede kaynaştık. O akşam Türkiye’den getirdiğim çam sakızı çoban armağanı hediyeler ve yiyecekleri onlara ikram ettim. Onlar da ben geleceğim için birçok şey almışlardı. Birlikte hem muhabbet ettik, bir şeyler yedik ve içtik. Ardından onlar bana sürekli kalmam için hazırladıkları odayı gösterdiler. Odama geçip yerleştim.
Odama yerleştikten sonra, tekrar salonda oturup sohbete bir süre daha devam ettik. O sırada ben onlara, “Dostlar Ramazan ayında orucumu tutmaya gayret ederim. Şimdi Ramazan ayındayız ve Londra’da havalar da çok serin. Seferi olsam ve oruç zorunluluğum olmasa da havalar serin olduğu için ben orucumu tutacağım.” dedim. Onlar da “Tabii ki biz de buz dolabına her şeyi hazırladık. Biz gündüz çalışıyoruz, oruç tutmuyoruz. Siz nasıl isterseniz öyle yapın.” dediler ve hazırladıkları yiyecekleri bana gösterdiler. Ben de gece sahura kalkıp orucuma başladım.
Londra iftarlarım ve bir sürpriz!
Londra’da, gündüzleri öğlene kadar kendim, öğleden sonra da Yaşar ile birlikte Londra’yı gezme planı yaptık ve o şekilde planı da uygulamaya başladık.
Ben gece sahura kalkıp orucuma başlayınca Yaşar ve kuzenleri ertesi günü beni aradılar ve hocam bu akşam Nesimi iftara götürüyor hepimizi dediler. O akşam iftara birlikte bir Türk lokantasına gittik. Orada bir hayli kalabalık müşteriler vardı. Adana, Gaziantep ve Şanlıurfa kebapları yapan ve nefis Türk tatlıları sunan, gayet modern ve temiz bir mekândı burası. Ramazan ve iftar vakti olunca burada bir yoğunluk da vardı, ama servisi de hızlı idi. Birinci akşam Nesimi, ikinci akşam Hasan ve üçüncü akşam Yaşar iftara götürünce dördüncü akşam “Ben yemeğe götüreceğim hepinizi.” dedim onlar itiraz etse de “Ben böyle istiyorum.” deyince kırmadılar, sağ olsunlar. Dördüncü akşam da yemeğimiz muhabbetle devam ederken yemeğin sonuna doğru ben onlara şöyle dedim, “Gençler, yarın cumartesi, bana yarından sonra pazar günü için “Norveç’in başkenti Oslo için uçak bileti alabilir miyiz?” dedim. Onlar “Hocam henüz Londra’yı tam gezmedik! Oslo nereden çıktı?” dediler. Ben de “Olsun bir günlüğüne Oslo’ya gidip fiyortların resmini çeker, akşam orada kalıp ertesi günü dönerim” dedim! Yaşar dedi ki “Hocam siz Paris’e gittiniz mi?” ben de “Hayır!” dedim. O “Öyleyse sizin için Paris’e bilet bulalım.” dedi. Ben de “Evet, harika fikir, doğru düşünüyorsunuz. Benim için Paris daha önemli.” dedim. Onlar, hemen, internetten Londra’dan Paris’e bilet aramaya koyuldular. Uçak ve tren ücretleri bir hayli pahalıydı. Sonunda bana uygun bir gidiş dönüş bileti buldular: Londra – Paris arası otobüs ile 7 saat sürüyordu, ücreti de gidiş dönüş 65 Sterlin idi. Otobüs, Londra’dan hareketinden bir süre sonra Manş Tüneli’ne geliyor, burada yük trenine katılıyordu. Benim için Paris gezisi ve Manş Tüneli gerçekten büyük sürpriz olmuştu. Hele Eiffel (Eyfel) Kulesi ve Louvre Müzesi hayali ve görecek olmam bende şimdiden heyecana sebep olmuştu.
Kıymetli dostlarım önümüzdeki haftalarda Londra ve Paris Gezilerimi sizlerle paylaşacağım. Bugünlük bir giriş yaptım. Sizlere selam ve sevgiler gönderiyorum, sağlık ve mutluluklar diliyorum.
***
“Haklıların mahkûm edildiği bir ülkede; bütün doğruların yeri cezaevidir.”LOVELACE
Nurettin BİLGEN