|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    KİRALIK KALEMİME YÖN VERMENİZİ İSTERİM

    Efendim, burası Türkiye. Birisi tavuk çiftliği kurdu, herkes tavuk çiftliği kurdu. Birisi sürücü kursu açtı, her köşe sürücü kursuyla doldu. Birisi internet kafe işletmeye başladı, ortalık internet kafeden geçilmez oldu. Siz devam edin efendim, devam edin; dershane açanlar, tavuk döner yapanlar, kazı kazan satanlar, Çin’den ithalât yapanlar, katçılar, kotçular, popçular, hortumcular, rantçılar, kapkaççılar... Adam üzüme baka baka kararırmış ya efendim.

     

    Tüfek(!) icad olmadan önce muharrirlik gerçekten zordu. Hele yazılanları kitap hâline getirmek, aman efendim aman! Haydi daha öncesini, kitapların elle yazıldığı, elle istinsah edildiği zamanları bırakınız, yalnızca daktiloyla yazmak zorunda olunan dönemleri düşünseniz bile zorluğu anlayabilirsiniz. Daktiloyla yazmak zordur efendim. Bir yanlış harfe basmak, basmış olmak dahi başınıza ne işler açar. Hele hele sayfalarca yazdıktan sonra bazı yerleri değiştirmeye kalkarsanız... Sonra matbaa süreci ayrı bir işkencedir. Binlerce, onbinlerce antimon alaşımlı kurşun harfler... bunları cımbızlarla seçip dizen mürettipler... Dizilenleri sayfa düzenine sokan mizampajcılar... Kalıpçılar... Hele renkli basım yapacaksanız... İlkel matbaa makineleri... Katlayanlar, ciltleyenler, kesen giyotinciler... Hey yavrum hey! Ama o zamanlar kitap kıymetliydi. Muharrirler saygındı. Muharrirler, saygıyı hak eden kimselerdi. Kitapları da gerçekten okuyacak olan ve kıymet bilenler alıyor, kitaba kutsal bir eser muamelesi yapılıyordu. Bu ahvâl böyle sürüp giderken bir gün bilgisayar icad oldu...

     

    Tüfek icad olunca bütün taşlar yerlerinden oynadı, değerler allak bullak oldu. Masasına bir bilgisayar koyan herkes muharrir oldu ve ulu orta yaylım ateşine başladı. Yani bugün herkes nasıl bestekâr olduysa herkes yazar da oldu efendim. Edebiyat, sanat, ucuzlayıverdi efendim. Poşet icad oldu, her yer poşet doldu. Islak mendil icad oldu, her yer ıslak mendil doldu. Hazır çocuk bezi icad oldu, her yer çocuk bezi doldu. Her yer içki şişesi doldu, her yer su peti doldu. Derken, maske icad oldu, yer gök maske doldu. Aynen bunlar gibi efendim; günümüzde ortalık ‘yazar’larla (Kendilerine “muharrir” demeye dilim varmıyor.) doldu.

     

    Eline bir klavye alan, imlâ kurallarını dahi bilmezken hemen kitap basmaya soyunuyor bugün. İçerik mi? Ne önemi var efendim! Ben, onlardan biri sayılmaktan çok korkuyorum. Zaman zaman, “Yazmaktan vaz mı geçsem acaba?” diye düşündüğüm oluyor. Fakat, emribilmaruf yapma, tebliğ yapma heyecanım ağır basıyor, devam etmeye karar veriyorum. Yaşım 70. Benim yazar mazar olmak gibi bir derdim bulunamaz bu saatten sonra. Ben, insanca yaşama katkı çabası içindeyim. İnsanların, yani sizlerin dertlerinize, beklentilerinize tercüman olmaya çabalıyorum. İşte bu noktada da sizlerden yardım istiyorum:

     

    Bir yılı aşkın bir süredir bu sütunda düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum. Bu süre zarfında, farklı yazılarımda da konuyu dile getirdiğim üzere, kalemim, (satılık değildir ama) kiralıktır, sizlerin emrindedir. İşlerinizin yoğunluğundan dolayı, ortamın bozukluğundan dolayı, düşünüp de yazamadığınız konuları bendenize bildiriniz, sizin adınıza yazayım efendim. Kalemimi kiralayabilirsiniz. Siz söyleyin, ben yazayım. Tabi kalemimi beğeniyor ve bana güveniyorsanız. Mail adresimden bana ulaşabilirsiniz: [email protected]

     

    Yazılarımın altına yorum yazmanızı, eleştiri yapmanızı da özellikle bekliyorum.

     

    Ben, emekli bir Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeniyim ya, zaman zaman şiir gibi şeyler de karaladığım oluyor. İnanasınız diye iki tanesini arz ederek noktayı koyacağım, vesselâm:

     

    Mİ HİÇ? 

     

    Bozuyoruz her güzel şeyi;

    Cürüm cezasız kalır mı hiç?

    Artık ummayın düzelmeyi;

    Yıkarken îmar mümkün mü hiç?

     

    Çok geç taktık göze gözlüğü.

    Tümseğe çevirdik düzlüğü.

    Çalınmışken final düdüğü,

    Tekrar başlamak olur mu hiç?

     

    Küçük dinlemiyor büyüğü.

    Kan emiyor çıkar sülüğü.

    Başa taç ettik her hödüğü,

    Başımız dertsiz kalır mı hiç?

     

    Dostluk kayboldu anlasana.

    Herkes arkandan vurur sana.

    İyisi de var belki ama

    “Dostunum.” diyen vurur mu hiç?

     

     

    BİR BAŞKA SABAH

     

    Bambaşka doğdu güneş bu sabah gönlüme.

    Deniz, dalgalar, gökte martılar çok başka.

    Ümit benzeri bir örtü gerin üstüme,

    Düştüm bu sabah beni yücelten bir aşka.

     

    Kovdu aydınlık, kara bulutlu geceyi.

    Bir nur süzüldü, güller doldurdu bahçeyi.

    Dertli bülbülün gerçekleşti de dileği,

    Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.

     

    Kalksa önümden zamanın tozlu perdesi,

    Büyür içimde mekânı aşma hevesi.

    Arşa çıkarken yanık ezanların sesi,

    Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.

     

    Sarsın sonsuzluk bütün ruhumu isterim.

    Onun sırrını zevkle okusun gözlerim.

    Uzun süredir böyle bir sabah beklerim,

    Bambaşka doğdu güneş bu sabah bambaşka.

     

    R. Serdar ÖZMİLLİ

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.