Gezi rehberim Ali ile Paris gezimize, Eyfel (La tour Eiffel) Kulesi ile başladık. Sen (Seine) Nehri’nin beş yüz metre kadar kuzeyinde, Başkan Wilson Bulvarı’nda, metro istasyonundan indikten sonra, Paris Ulusal Deniz Müzesi binası ile Paris Akvaryum binaları arasından, güneye doğru yürüyerek yola çıktık. Muhteşem sanat eseri heykeller ve halk çeşmesinin bulunduğu Trocadéro Bahçelerinden hemen yakındaki muhteşem siluetiyle bizi büyüleyen Eyfel Kulesi’ne doğru yürüyoruz. Şimdi de önümüze Sen Nehri ve üzerindeki Lena Köprüsü çıkıyor. Hepsi birbirinden güzel bu mekânlarda oyalanmadan, hatta sık sık önümüze çıkan ve binbir çeşit Eyfel Kulesi bibloları ve turistik hediyelikleri satan satıcıların çağrılarını da duymazdan gelerek onlara sadece bakıp geçiyoruz. Çünkü Eyfel, bizi kendine doğru hızla çekiyor.
Şüphesiz, hepimizin en çok resmini görüp ismini duyduğu kuledir Eyfel. Türkiye’de bile İstanbul’daki Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nden daha fazla tanınır.Eyfel Kulesi,1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel'in firması tarafından, Fransız Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Expo-1889 Paris fuarının giriş kapısı olarak yapılmıştır. 1700’ü aşkın basamağı ve 324 metre yüksekliği olan bu muhteşem kulenin ilginç bir hikâyesi var: “Fransız Devrimi’nin 100.Yıl Etkinlikleri için hazırlanan büyük ve görkemli bir fuarın giriş kapısı için düzenlenen bir yarışmada 100 eser arasından 1. olarak seçilmiş olan Eyfel Kulesi, ilk başta pek de kabul görmedi. 1971’lerde Türkiye’de Boğaz Köprüsü’nün yapılışına karşı çıkanlar olduğu gibi Paris’te de -sözüm ona- aydın ve sanatçılar, bu kulenin inşasına ciddi karşı koymuşlardı.Paris’in göbeğine dikilmiş demirden bir kule “kabul edilemez” olarak görülüyordu. Fransız şair Verlaine, dev yapının şehri “çirkinleşmeye” mahkûm ettiğini söylemişti. Eyfel Kulesi'nin yapıldığı yıllarda bu yapı için "trajik bir sokak lambası, devasa iskelet, fabrika bacası" gibi benzetmelerde ve imalarda bulunuluyordu.
200 bin m² alan üzerine planlanan Kule için, ilk kazı çalışmalarına, 26 Ocak 1887’de başlandı; 2 yıl 2 ay 5 gün sonra 31 Mart 1889’da kulenin yapımı tamamlandı. Yüksekliği 324 metre olan Eyfel Kulesi’nin yaklaşık10 bin ton ağırlığında olduğu hesap ediliyor. Kule’nin yapımında tam 7.300 ton çelik harcanmış, 18.038 adet parça, 2,5 milyon perçinle bir araya getirilmiştir.Eyfel Kulesi'nin paslanmasını engellemek için de her 7 yılda bir 60 ton boya kullanılır. Kule, her yıl yaklaşık olarak 6 milyon kişi tarafından ziyaret edilir ve bu ziyaretlerden büyük meblağlarda döviz getirisi elde edilir.
Fuardan 20 yıl sonra yıkılma kararı olan bu kulenin bilimsel çalışmalarda kullanılması ve askeri fayda sağlaması, Parislilerin bu konudaki olumsuz fikirlerini de değiştirmesine sebep olur. 1983’te Eyfel’e asansör de yapılır. 133 yıldır (2022) ayakta durmayı başaran kule, Fransa’nın dünyadaki sembolü hâline gelir. Her yıl milyonlarca turisti ağırlayan kule, şimdiye kadar milyarlarca Euro para kazandırdı.”
Üç katlı olan Eyfel Kulesi’nin en alt katına merdivenle yürüyerek, 165. metredeki orta katı ile 300. metredeki en üst katına asansörle çıkılabiliyor. En üst kata çıkış ücreti kişi başı 11.0€ (7 yaş altı için 4.0 €) dur. Ali ile biz de orta kata asansörle çıkıp terasta 360° dolaşıp hem zevkle Paris’i seyrettik hem de Paris’in en güzel kuşbakışı resimlerini çekmeye çalıştık. Vaktimiz çok sınırlı idi, bu güzel ve büyüleyici manzarayı istemeyerek de olsa bırakıp geri kalan Paris gezimize devam etmeye karar verdik ve Kule’den aşağı indik. Eyfel ‘den sonra bu kez Zafer Takı ve Ulusal Anıtı yönünde yürüdük.
ŞANZELİZE BULVARI VE ZAFER TAKI!
Eyfel Kulesi’nden Sen Nehri’ni tekrar geçip kuzey doğuya doğru bir miktar yürüyünce, meşhur Şanzelize (Boulevard de Champs Eliseés-Eliysion cennet demektir.) Bulvarı’na geldik. Konkort Meydanı’ndan Zafer Anıtı’na kadar 1,91 km uzunluğu olan bu planlı ve çok geniş Bulvar; Fransızlar tarafından dünyanın en güzel bulvarı olarak da adlandırılır.
Şanzelize Bulvarı’nın her iki tarafı, çok geniş kaldırımlara sahiptir. Yaya olarak, çok rahat bir şekilde, ünlü moda merkezlerinin satış vitrinlerini, her türlü meşhur ve marka yiyecek ve içeceklerin sunulduğu ünlü patisseri ve pubları burada görebilirsiniz. Her iki tarafta çok güzel bir görüntü ve gölge oluşturan yüksek ve muhteşem ağaçların altlarında kafe ve restoranlarda oturup dinlenebilir ve karnınızı doyurabilirsiniz. Bu güzel mekânda renkleri ve kıyafetleri çok renkli ve farklı olan her türlü insanı görebilir, gülen yüzler size de mutluluk verir. Biz de Ali kardeşimle birlikte, Şanzelize’nin sol kaldırımından Zafer Takı’na doğru, aheste aheste yürüdük, bu güzellikleri ve duyguları yoğun olarak yaşadık ve çok mutlu olduk.
Ve şimdi Şarl De Goul Meydanı’nda bulunan muhteşem Zafer Takı’na (Arc De Triomphe) geldik. Burası, Napolyon’un zaferlerini kutlamak için 1806 yılında yapılan büyük bir anıt ve gözetleme kulesidir. Boyu 45 m, eni 22 m ve yüksekliği ise 49 m’dir.Charles de Gaulle Meydanı, 19 yy.da Georges Eugène Haussmann tarafından çizilen 12 caddeye yol veren çok geniş ve büyük bir döner kavşaktır. Bu caddeler arasında Grande-Armée Caddesi, Wagram Caddesi ve Şanzelize Caddeleri de vardır.
Zafer anıtının çevresini ve buradaki Meçhul Asker Anıtı’nı iyice gezdik. Vaktimizin sınırlı oluşu sebebiyle üzerine çıkıp sanat eserlerini ve heykelleri yakından seyredemedik. Geldiğimiz yöne doğru geri dönerek bulvarın karşı kaldırımına geçtik. Yine, buradaki muhteşem moda mağazalarının vitrinlerini, hediyelik eşya dükkânlarını seyrederek bazen de ufak hediyelik eşyalar alarak gezmeye devam ettik. Paris, bir markalar şehri ve oldukça pahalı. O gün Ali de ben de oruçlu idik. Bu da bizi biraz yoruyordu. Paris’in 34°C sıcaklığında yürüyerek gezmek de ayrı bir zorluk olsa da Paris’i ilk defa görmenin merak ve heyecanı vaktin çabuk geçmesine de sebep oluyordu.
CHANZELİZE SARAYI!
Şimdiki gezi noktamız ise Champ Eliseés Sarayı ve ardından Concorde Meydanı.Fransız siyasetini merak edip heybetli tarihî binaların arasından geçerek Élysée Sarayı‘na geldik. Fransa’nın cumhurbaşkanını ağırlayan bu görkemli bina, Şanzelize’nin çok yakınında yer alıyordu. Bahçesindeki özenle biçilmiş çimenleri ve binbir çeşit bakımlı renkli çiçekleri çok hoşumuza gitti. İlginç bir denk geliş oldu. O dönem Fransa Cumhurbaşkanı olan Jacque Chirack, o sırada, makam arabasıyla saraya giriş yapıyordu. Biz saraya çok yaklaşınca güvenlik görevlileri hemen bizi uyardılar. Vakit öğleden sonraydı ve saat 14.30 civarıydı. Şanzelize Sarayı’ndan ayrılıp Concorde Meydanı’na doğru yöneldik! Haftaya da yine Paris’te mükemmel mekânlarda gezeceğiz.
***
“Düşmanlarınızı sevin, yalnız onlar sizin kusurlarınızı sizin yüzünüze açıkça söyleyebilir!”
Benjamin Franklin
Nurettin BİLGEN