“Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.” derler ya işte öyle, her dönemin de bir sonu oluyor, bir başlangıcı olduğu gibi. Başlanan her bir dönem, yıl Allah ömür verdiyse tez zamanda bitiyor, kendimizi olayların akışına bıraktığımızdan, çoğu kez, dönemin, yılın sonuna nasıl gelindiğini dahi fark edemiyoruz.
Eylül ayında başlanan bir eğitim öğretim döneminin kimi öğrenciler için sonuna geldik. Bu gün bir dönemin ve yılın meyvesini, eskilerin deyişiyle “semeresini” almanın tam zamanı! Alınan bu karne ile bazı öğrenciler sevinecek, bazıları ise üzülecek. Öğrencilerin alacakları bu karne aslında dünyanın sonu değil; bunu çok da abartmamak lazım. Bilhassa maddi notları düşük olan öğrenciler için bir teselli kaynağı olma özelliğine de sahip bu son ifadelerim. Ama ne olursa, nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, ortada duran bir gerçek var ve o gerçek, bizim değerlendirmelerimiz, bizim ona bakışımız doğrultusunda bize ve öğrencimize bir yol haritası mesabesinde.
Başlanan bir günün, haftanın, ayın ve dönemin, senenin hatta bir ömrün çarçabuk bitivereceğini Efendiler Efendisi, Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), on beş asır evvelinde bize haber vermiş, bu gerçeği dikkatlerimize sunmuş: “Külli âtin karîbün.” yani “Her gelecek yakındır.” (İbni Mâce, Mukaddeme:7.) Evet, okullar açıldı, dönem başladı. İlk günün akşamından belliydi dönemin bir gün sona ereceği. İlk haftanın ve yılın bitiminden belliydi yılın sona ereceği… ve bir yılın bitiminden bellidir, bir ömrün sona ereceği. İşte asıl ve can alıcı nokta tam da burası.
Hazır mıyız, hazırlandık mı? Yolcu olduğumuzu unutup bu âlemde daimî kalacağımızın vehmine mi kapıldık yoksa? Biraz akleden, düşünen insan için hiçbir dönemin ebedî olmadığı, hiçbir öğretim döneminin bitmeyeceklerden olmadığı güneş parlaklığında bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Ama “Görenedir görene, köre nedir köre ne?” derler ya, işte öyledir. Düşünüp taşınabilirsek, Cenab-ı Hakk’ın kanunlarını, ayetlerini okuyup doğru bir şekilde anlayabilirsek, biz bu âlemde fâni olduğumuzu bir an olsun aklımızdan çıkarmaz, her iki dünyanın da hakkını vermeye çalışırız.
Okullar açılıp dersler başladığında öğrenci zihnini açmış, gelecek bilgileri aklına ve zihnine depolamaya ve zaman içerisinde onu kullanmaya hazır bir durumdadır. Zihnine ve aklına aldığı bu bilgileri, zaman, bağlam, şartlar, yer vs. durumlarını da dikkate alarak kişi onu kullanabilirse gerçekte o zaman öğrenme dediğimiz eylem gerçekleşmiş demektir. Bir bilginin nerede ne zaman, nasıl ve ne şekilde kullanılacağını, o şeyin neye yarayacağını bilen ve o bilginin kişinin kendi uygulamalarıyla hayat bulmasına vesile olduğu an, gerçek öğrenme eylemi meydana gelmiş demektir. İşin özü, söylemin eyleme dönüşmesidir.
Hangi alanda olursa olsun, söylemden eyleme geçememiş bir bilgi nazariyattan, teoriden başka bir şey değildir. Bir şeyin ideal olarak hayallerde durması neyse bilginin sadece söylem olarak zihinlerde ve dillerde olması da odur. Söylem, taneler hâlinde silolarda biriktirilmiş mahsulat ise eylem o tohumların toprakta filizlenip yedi başağa durmasıdır.
Ülkemizde yaşanan ve yaşanmakta olan birçok problemin kaynağında öğrencilerin, insanımızın meseleyi söylemden eyleme dönüştürememesinden kaynaklanmaktadır. Öğrenilen bilgileri, eyleme, pratiğe dönüştürdüğümüz anda problemlerin birçoğunun hatta büyük çoğunluğunun üstesinden gelmiş olacağız. Bir gün inşallah!...
Öğrencilik, sadece öğrencilere mahsus olmadığı gibi, karne almak da sadece öğrenciliğe mahsus bir durum değildir. “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.” hadisi şerifi bağlamında meseleyi ele aldığımızda “hayat boyu öğrenme” ameliyesi içerisinde olduğumuzu, hayatın sonunda da elimize -tabii ki ahirette- “amel defteri” adı verilen bir karne verileceğini derhatır edelim, yani hatırımızdan çıkarmayalım. Bir ilahide de dile getirildiği gibi “dünyayı yapıp da ahiretimizi yıkma”yalım:
“Bu dünya yalandır bunda kalınmaz,
Yürü dünya yürü murat alınmaz.
Gafil olma gafil geri dönülmez,
Yürü dünya yürü sonu virandır.
Medet şimden sonra ahir zamandır.
Mâbud’un dururken mâhlûka tapma!
Şeytana uyup da yolundan sapma!
Dünyayı yapıp da ahireti yıkma!
Yürü dünya yürü sonu virandır.
Medet şimden sonra ahir zamandır.”
Okuyalım, dinleyelim; bu dünyanın baki olmadığını bilelim ve hayatımızı ona göre şekillendirelim. Bundan sonra farklı bir dünya olduğunu, orda ebedî kalınacağını, oradaki hayatımızın buradaki hazırlıklarımıza göre şekilleneceğini, orada bu dünyada yapıp ettiklerimizden bir mizan kurulacağını, o mizanda yapıp ettiklerimizin tartılacağını, kul hakkı ile o mahkemeye gitmenin çok ama çok riskli ve tehlikeli bir hâl olduğunu asla unutmayalım. Zira Allah, kendisine yönelik olarak işlediğimiz yani O’na kulluğumuzdan kaynaklanan günahlarımızı affedebileceğini ama kul hakkına müdahalede bulunmayacağını, onun kulları arasında bir mesele olarak değerlendireceğini beyan buyuruyor. O hâlde, şu fani, kısacık bir âlem için ahiretimizi berbat etmek hiç akıl kârı bir durum değildir. Yaşanılanlardan hareketle meseleye baktığımızda ortalama insan ömrünün altmış üç sene olduğunu varsayarsak, azami de yüzyıl yaşayacağımızı düşünelim ve yaşayalım! Var mı ötesi yok, ahiri yine bu dünyadan göçüp gideceğiz, “Din Günü”nün sahibinin huzuruna vasıl olacağız. İşte o huzura salih amellerle varabilir, kul hakkına girmeden ulaşabilirsek, amel defterimizin durumunu gösterir bir işaret olarak onu sağ elimizden alabilirsek ne mutlu bizlere.
Binlerce öğrenci karnelerini aldılar; sevinçle evlerine döndüler. Üzülenleri de yok değil; üzülenler aslında öğrenme yolunda daha samimi olanlar bir bakıma. Çünkü üzülmeseler, bu durumu önemsemediklerini ortaya koymuş olacaklardı ama üzülünce yapmak istedim de yapamadım çizgisinde olduklarının bir işaretidir bu durum. Bundan sonra yapılması gereken “marifet”lerin “iltifata tabi” tutulmasıdır. Sıra ebeveynlerde; onlar artık çocuklarını bu başarılarından dolayı nasıl ödüllendirecekleri kendi konum ve durumları doğrultusunda yine kendilerinin bileceği bir husustur. Ama ödüllendirme nasıl ve hangi seviyede olursa olsun mutlaka yapılmalı, elde edilen başarı takdir edilmeli, bu ebeveynler tarafından mutlaka dikkate alınması gereken bir durumdur.
Rabbim cümlemizi dönem sonunda karnesini aldığında uçarcasına yürüyen, sevincinden dolayı içi içine sığmayan öğrenciler gibi ahirette Allah’ın huzurunda, mahşerde, bir karne mesabesindeki amel defterimizi sağ elinden alanlardan eylesin. Hayatımızın her anını Allah’ın razı olduğu kullarının hayatından bizleri de o kullarından eylesin. Âmin!