Yakınlık ve uzaklık göreceli bir değerlendirmedir. Yakın olduğunu düşündüğünüz aslında en uzak, en uzak olarak düşündüğünüz belki de en yakınınızdır. Bizler güneşe uzağız ama güneş bize yakın. Her sabah ışıklarıyla bizi, dünyamızı ziyarete gelerek gün boyu hayatımıza misafir oluyor. Hayatımıza âdeta -mecazen- hayat katıyor. Mecazen diyorum çünkü yaratılmış olanın yaratması söz konusu olamaz. Hayat katma, hayat verme, sadece ve sadece Yüce Yaratıcıya mahsustur.
Güneş bize yakın, biz güneşe uzağız. Onun bağrında ne olaylar yaşanıyor ne olaylar!.. Var mı bundan bir haberimiz? Yok elbette. Peki, niçin bunlardan haberimiz yok? Cevabı basit, ona uzağız da ondan. Onun yurdunda yuvasında olup bitenleri bizim ev içi meselesi yakınlığında bilebilmemiz mümkün değil!.. Nice insanlar var ki onların ruh dünyalarını saran ateşlerden bîhaberiz, onlara dokunacak bir yardımımız bile yok!
Güneş deyince sıcaklık, sıcaklık deyince ısı ve ışık akla geliyor. Isı ve ışığı en çok ve en genel olarak da ateşten biliyoruz ve ateşle tanıyoruz. Peki duygu ve düşüncelerimizi ifade etmemize vesile olan dilimizde ateşin yeri nedir? Ne gibi anlamlar içermektedir ateş, hiç düşündük mü? Düşünmek önemlidir; düşünmeden konuşan konuştuktan sonra düşünür derler ya, işte düşünmek lazım. Düşününce de kelimelerde anlam yolculuğuna çıkabilirsiniz. Bu, yolculukların en güzeli ve belki de en zevkli olanıdır. O halde biz de ateş kelimesinde bir anlam yolculuğuna çıkalım. Haydi ne duruyorsunuz, vira bismillah!..
Âteş, kelimesinin kökeni Farsçadır; “âtar” veya “âtarş”tan “âtaş” zamanla değişime uğrayarak bugünkü söyleyişi kazanmıştır. Hatta “adar/azar” biçimleri de zaman içerisinde kullanılmıştır. Her zaman “bir millet iki devlet” ifadesiyle duygu ve düşüncelerimizi ortaya koyduğumuz Azerbaycan’daki “azer” kelimesiyle “ateş” arasında köken birliği vardır ki “ateş tapınağı ülkesi” anlamına gelmektedir Azerbaycan. Bu düşünceyi destekler mahiyette olan bir gazete isminden bahsedeyim: “Odlar Yurdu”. Bu, Azerbaycan’da yayımlanmakta olan bir gazetedir ki “od” ateş demek olduğundan “odlar yurdu” da“ateş ülkesi” demektir.
Her zaman olduğu gibi kelimelerde anlam yolculuğuna çıkacağımızda bizim kılavuzumuz lügatlerdir, sözlüklerdir. Güncel Türkçe Sözlük’te (TDK) ateş kelimesinin ona yakın farklı anlamda kullanıldığını görüyoruz. Bunun bir de anlamdaşlarını, yöresel kullanımlarını, deyim ve atasözlerindeki anlamlarını, şiirdeki kullanımlarını hesap ederseniz hayatımız yangınlarda geçiyor demektir.
“Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık” olarak tanımlanan ateş, aynı zamanda “od” ve“nâr” kelimeleriyle anlamdaş. Yanma olarak “tutuşmuş olan cisim” anlamının yanı sıra “ısıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç” anlamıyla "Yemeği ateşten indirdim." şeklinde kullanımları vardır. Öte yandan “patlayıcı silahların atılması” anlamına “Top ateşi geceye kadar sürdü."şeklinde şenliklerde ve savaşlarda bu nesnelerin kullanıldığını ifade ederiz.
Dünyanın havası tekdüze değildir; bazen sıcak bazen soğuktur. Bundan dolayı vücudumuz bir değişikliklere hemen her zaman uyum sağlayamayabilir. Bundan dolayı hastalanırız,işte bu gibi hallerin ifadesi olarak “genellikle hastalık etkisiyle artan vücut sıcaklığı, kızdırma” anlamında “Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi.” deriz.
İnsanız, türlü türlü duygularla donatılmışız; “ateş” kelimesini bazen "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı." (T. Buğra) cümlesinde olduğu gibi “öfke, hırs, hınç” gibi duygularımız için, bazen de “Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu.”(H. E. Adıvar) cümlesindeki gibi “coşkunlukları” ifade sadedinde kullanırız. Zaman zaman da “tehlike, felaket” gibi durumları nazara vermek için “Kendinizi ateşe atıyorsunuz." deriz.
Hayatımız tekdüze devam etmiyor, bazen seviniyoruz bazen de “büyük üzüntü, acı”lar yaşıyoruz. Bunun için de “İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu." (H. R. Gürpınar) gibi kullanımlarla herkesi, içimizdeki “yangın”dan haberdar etmeye çalışırız.
Buraya kadar mı ateşle yolculuğumuz? Elbette değil. Şimdi de deyimler vasıtasıyla devam edelim yolculuğumuza… Bu defa, Örnekleriyle Deyimler Sözlüğü gemisinin kaptanı Metin Yurtbaşı’nın kılavuzluğunda yolumuza devam edeceğiz.
Ateş kelimesinin anlam katmanlarına baktığımızda ateşin, hayatımızda önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Çünkü ateş, “anasır-ı erbaa”dan yani hayatın olmazsa olmaz dört unsuru olan “su, hava, ateş ve toprak”tan biri. Evet, ateş, sıcaklık, ısı olmazsa hayat olmaz. Isı çok olursa da hayat olmaz, yok olursa da. Fıtrat, işte orta yolda gizli. İslam, esasen “orta yol” yani “sırat-ı müstakim” dosdoğru olan yoldur…
Şu dünya hayatımızda işlerimiz güçleştiğinde, güçlükle karşılaştığımızda, bunlardan zorluk çektiğimizde ateşin saçağı sardığını söyleriz. Önemli olan, ateşin saçağı sarmasına engel olmaktır, ona karşı hazırlıklı olmaktır. Öyle zaman da olur ki tehlikeler yanı başımızda bitiverir. İşte böyle durumlarda çevremizi ateş sarmış demektir. Bize düşen, bundan zarar görmeden veya en az zararla kurtulabilmektir.
Askere gider düşmanla var gücümüzle savaşırız. Elimizdeki bütün imkanları seferber eder, düşmanın üstüne bol mermi ile aralıksız ateş ederek düşmana ateş yağdırmış oluruz. Mermilerin çokluğundan kinaye bunu yağdırmak fiiliyle ifade ederiz.
Zaman zaman, dertlerle sıkıntılarla, başımıza gelen felaketlerle boğuştuğumuzda “Başıma ateş yağıyor.” deriz. Çok tehlikeli iş yapmayı, böyle durumlara girmeyi ateşe atılmak; birini çok tehlikeli ve belâlı bir işe sokmayı; bilerek sonu tehlikeli olan bir işe girişmeyi dile getirmek için “ateşe atmak” olarak değerlendiririz. İnsanın kendini ya da başka birini ateşe atması hiç de onaylanacak, olumlanacak bir durum değildir. Sonucu belli olan ve bilinen tehlikelere karşı bilhassa uyanık olmalı, kendimizi, ailemizi ve insanımızı ateşe atmaktan çekinmeliyiz.
Bir durum karşısında telaş ettiğimizde, heyecanlandığımızda, güçlüğe uğradığımızda, tehlikeye girdiğimizde ateşe düşmüşüz demektir. Zaman zaman da istenmeyen durumları ortadan kaldıracağımıza, ona sebep olanları kışkırtarak istenmeyen durumların devam etmesine sebep olmak da ateşe körükle gitmektir.
Ateşe tutmak/göstermek ise bir şeyi alevin, ateşin üzerine tutmak, kurutmak veya onu ateşe yakınlaştırarak ısıtmaktır. Ayrıca devamlı olarak ateşli silahlarla belli bir hedefe mermi atmak da ateşe tutmak demektir.
Bu yazıyı da bir ateş sardı şimdi; yer sınırlı, konu geniş… Bu konuya gelecek yazımızda da devam edelim. Ancak, şu soruların da cevabını almadan geçmeyelim: ateş nedir, Promete kimdir sana göre? Yakan mı, aydınlatan mı? Paçamız tutuşmadığı sürece ateşin yakıcı özelliği olduğunu bilenlerden miyiz, bilmeyenlerden mi? Evet, ateş ısı ve ışık verir. Fakat bunun için ateş kendini ne ile çoğaltır? Ateşin, kendini insan insan çoğaltması, bir insan olarak seni rahatsız etmez mi? Bunun cevabı sende gizli!..