Atalarımız, “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.” demişler. Yine “İyilik eden iyilik bulur.”, “İyilik yap, denize at; balık bilmezse Hâlık bilir.” sözleri de atalarımızın bin yılları aşan birikimleri neticesinde ortaya koyduğu sözlerinden birkaçı. Bu atasözlerini Kunduz hatırlattı bana, Kunduz. Şimdi hemen bir soru geliveriyor aklınıza, biliyorum, Kunduz da nedir diye! Sizi daha fazla yormadan hemen cevabı verip hem zamanınızı almayayım hem de zihinlerinizi meşgul etmiş olmayayım. Kunduz, bir kültür ve edebiyat dergisi.
Kunduz denince aklımıza neler gelir? Hemen kaynaklarımıza başvurur ve “Kunduz, kunduzgiller (Castoridae) familyasından Castor cinsini oluşturan ağaçları kemirerek beslenen, su kıyılarında yaşayan kemiricilerin ortak adıdır. Yaptıkları yuvalar çok soğuk havalarda bile içerisini sıcak tutar. Baraj yapıp suların gidişini engeller ve sesleri biraz bebek sesine benzer. Genellikle barajları ağaçlardan ve dallarından oluşur. Ağaçları ön dişleriyle kemirerek keserler. Çünkü onlarda bu işlevi yapabilen en iyi diş budur ve eğer bu işlevlerini yapmazlarsa dişleri tırnaklar gibi aşırı derecede uzar.” şeklinde bilgiler ediniriz. Bizim asıl meramımız bunları anlatmak değil elbette. Biz, elimizdeki kunduz kelimesi ile ilgili bu nesnel bilgi ve gerçeklikten hareketle edebî ve kültürel gerçekliğe yol alacağız. İşte, yolculuğumuz başladı…
Nasıl ki cennet misal şu dünyada ağaçlardan barajlar kurarak dünyanın doğal dengesine katkıda bulunan kunduzlar vardır. Aynen öyle de kültür ve edebiyat ırmaklarına, derelerine barajlar kurarak kültür ve edebiyat pınarlarından coşup taşan bengisuların boşu boşuna akıp gitmemesi; birikimlerin oluşması için kültür barajlarına ihtiyaç vardır. O barajlarda oluşan birikimler ile sanat ovamızda nice fidanlıklarda fidanlar velut ağaçlar olma rüyalarını ve hülyalarını gerçekleştirebilecektir. Kunduz, işte bu rüya ve hayallerin gerçekleşmesi ümidi ile ortaya konan güzel çalışmaların dergi olarak vücut bulmuş, edep libasını giymiş, güzel bir ürünüdür.
Kunduz, Türk dili ve edebiyatı öğretmeni, kitap dostu, haftalık yazılarıyla da refikimiz olan Osman Kısa tarafından hazırlanan üç aylık bir kültür ve edebiyat dergisi.
Osman Kısa, öncelikle, kültür ve sanata gönül veren genç yetenekleri görmüş ve onların eserlerini yayımlamaya ön ayak olmuş. İnsanlara ümit vermek ve onların ümitlerini de asla kırmamak çok önemli. Söyleyeceğim biraz mübalağalı gelebilir ama insanların ümidini kırmak veballerin büyüklerindendir. İnsanın putu bir kere kırıldı mı değil sadece o alanda bütün alanlarda da bir işe girişemez duruma düşer. Âdeta, öğrenilmiş çaresizlik girdabına sürüklenir. İşte derginin hem sahibi hem yazı işleri müdürü hem de yayın editörü gibi birçok görevini tek başına omuzlayan Osman Kısa, 11 kişilik seçici kuruldan da yardım alarak çıkardığı Kunduz’un bu ilk sayısında okura şöyle sesleniyor:
“Ben bir kunduzum. Bu ismi gerçi insanlar bana koymuş ama ben de seviyorum. Size kendimden kısaca söz edeyim: “Ben gün boyu arkadaşlarımla birlikte büyük, uzun ağaçları kemirip nehirlerin önüne devirir, suyun akışını durdurur, yaşayacağımız gölü meydana getiririm. Buna siz insanların dilinde baraj deniliyor. Ayrıca belli bir yaşa geldiğimde evden kendi yuvamı kurmak için ayrıldım. Biliyorum siz insanlar da böyle yapıyorsunuz. Eşimi buldum, evimi bir baraja kurdum. Evimde yatak odası, yemek odası, çocuk odası ayrı ayrıdır. Ayrıca evim iki katlıdır.
Ağaç devirmezsem sürekli uzayan dişim beni rahatsız eder. Kemirme işini yapan dişim sürekli uzuyor çünkü. Kemirme zamanlarında dişim uzamayı bırakıyor ya da kırılıyor. Böylece hayatım zorlaşmıyor. Yaşamım siz insanlarınkine benziyor. Siz de içinizde uzayıp duran, sizi rahatsız eden düşüncelerinizi bana yazarak rahatsızlıktan kurulabilirsiniz.”. İşte, kültür, edebiyat, hayata, evrene, her şeye dair düşünceleri olup da onu bir başkasıyla paylaşmak isteyenlere sayfalarını açan bir dergi Kunduz.
Kunduz, hacim olarak çok mütevazı bir görünümde; hani derler ya “Yükte hafif pahada ağır.” diye, Kunduz öyle bir özelliğe sahip. İlk sayısında 21 adet yazıya yer verilmiş; yirmi bir farklı dünya demek bu. İlk sayısı olması hasebiyle bazı yazarların birden fazla eserine yer verilmiş. Bu da iki üç ile sınırlı. İlk sayı, parlak kuşe kâğıdı kapak ile 1.hamur beyaz kâğıda basılmış, kapak hariç 20 sayfadan ibaret. Bu sayıya eserleriyle destek olan isimler arasında dergideki sırasına göre M. Özdemir, F. Konur, R. İlhan, A. Yeniay, N. Kaplan, İ. Acıkmaz, Ö: Uğurlu, S. C. Duman, F. Erata, L. İltar, O. Kısa, A. Kara, O. Aydın, Ş. Kavruk, A. Tosun, N. Karakuş, M. Akbulut ve H. Sayda’yı görüyoruz.
Kunduz’daki yazıların içeriğine bir göz attığımızda yazıları tür bazında değerlendirirsek dergide altı şiire yer verilmiş olduğunu görüyoruz. N. Kaplan, mesnevi tipi kafiye ile ördüğü “Ayrılık” şiirinde “Aşk dolu kalbe ayrılık düşünce/Sarmaya başlar ruhu efkârlı bir düşünce” diyor, aynı zamanda güzel bir cinas sanatı örneği sergiliyor. Osman Kısa ise “Şiire Veda” adlı eserinde şiirin gidişine sitem ediyor ve “Gittin/Kırıldı sözüm söylemez oldu sazım/Geçit bulamıyor kışlardan baharım” diyerek aslında şiirin hiç de veda etmediğini ortaya koymuş oluyor. M. Akbulut ise “Her Şey Sen” isimli şiirinde “Bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş derler ya/ Sayısınca söyledim beni sevdiğini ama olmadı.” diyerek “infiallerini” seslendirmiş bir bakıma.
Dergideki nesir yazılarını burada özetlemek bile başlı başına ayrı bir yazı teşkil edeceğinden onu okuyucularımıza havale ediyorum.
Kunduz ikinci sayısında daha olgun ve kendini geliştirmiş. İkinci sayısı daha profesyonelce hazırlanmış, edebiyat dergilerinin olmazsa olmazı kitap kağıdına basılmış. Derginin ebadında bir değişiklik söz konusu değil, sadece sayfa sayısında bir artış söz konusu. Profesyonellik kapağa da yansımış vaziyette. Dergi, logosu ile basılmış, bu da önemli tabii.
Kunduz ikinci sayısında ise 29 farklı esere yer verilmiş. Bunların altısı şiir, yirmi üç tanesi ise nesir yazılarıdır. O. Aydın “Güzel Türkiye’m Ne Oldu Sana?”, N. Kaplan “Karanlık Bir Gece”, R. İlhan “Vezgeçiş”, Ş. Çalışkan “Arafta Bir Gün”, F. Kunur “Karanlıklara Armağan” ve M. E. Turan ise “Beyaz Giyen” isimli şiirlerle derginin sayfalarında yer almış.
Dergiye okurlarımızdan yazı ve şiir göndermek isteyenler, Osman Kısa Bey ile [email protected] adresinden iletişime geçebilirler.
Biliyorum ki hiçbir çaba boşa gitmez; Kunduz için ortaya konan çabalar da boş gitmeyecektir. Kunduz, değil birçok şair yazarın; bir şair veya yazarın adını geleceğe taşıyabilmiş ve Türk edebiyatına bir edip kazandırabilirse -ki bu her zaman mümkündür.- o zaman bu yönde çekilen sıkıntılar, dertler, yapılan haramalar asla boşa gitmemiş demektir. Osman Kısa arkadaşımızı bu çabalarından, ona yazıları ve şiirleri ve değişik imkanlarıyla destek olan herkese teşekkür ediyor, onları bu kültür ve sanat yolculuğunda nice sayılar diliyorum. Aklınıza ve yüreğinize sağlık.