|   | 
  • Cevahir Kadri

    Bir Kardeşlik Destanı: “Alıstağı Bavrıma” yani “Uzaktaki Kardeşime”

    Kâinatı ve içindekileri yaratan Allah, insanoğlunu tanışıp bilişebilmesi için kabileler, milletler, topluluklar halinde yaratmıştır. Bu milletlerden biri de Türklerdir. Türklerin tarih sahnesinde var olduğu günden beri tek düze bir hayat yaşamamışlardır. Türk milletinin binlerce yıllık tarihi, tarihin seyrini değiştiren nice savaş ve zaferle doludur. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı bunlardandır.

     

    Birinci Dünya Savaşı’nda galip olmasına rağmen yenilenler grubunda sayılan Osmanlı Devleti’nin gücünün budanıp Anadolu’da küçük bir devletçiğe mahkûm edileceği bir sırada Türk milleti Gazi Mustafa Kemal’in liderliğinde kenetlenerek tarih sahnesinde yeniden var olmanın mücadelesini Kurtuluş Savaşı’yla vermiştir. Bu savaş sırasında dünyanın değişik yerlerinden Müslümanlar ve Müslüman Türk toplumları Anadolu Müslümanlarına ve Türklerine maddi ve manevi olmak üzere destek olmuşlardır. Bu desteklerin başında düşünce birliği, ideal ve ülkü birliği olması bakımında verilen destektir. Bunun en güzel örneğini Kazakistan Türklerinden büyük şair Mağcan Cumabayulı “Alıstağı Bavrıma”yani “Uzaktaki Kardeşime”adlı,12 dörtlükten oluşan şiiriyle vermiştir.

     

    Mağcan Cumabayev ya da Cumabayulı tarafından hem Çanakkale Savaşı ve hem de Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da emperyalizme karşı mücadele veren Müslümanlara ve Türklere hitaben yazılan bu şiir, Kazak Türklerinin duygu ve düşüncelerini yansıtması kardeşler arasındaki birlik ve beraberliği geliştirmesi ve pekiştirmesi açısından hayati öneme sahiptir. Aynı şekilde Hint Müslümanlarının Kurtuluş Savaşı’ndaki desteği bilinen bir gerçektir. Bugün de dünyanın değişik yerlerindeki Müslümanların ve Türklerin Türk askerinin operasyonlarda başarı kazanması için dua ettiklerini görüyoruz ve biliyoruz. Birlik ve beraberlik düşüncesinde olan insanlar olduğu müddetçe böylesine güzel hadiseler her zaman gerçekleşir.

     

    Anadolu’daki Müslüman Türk halkın haklı mücadelesine destek mahiyetinde yazdığı “Alıstağı Bavrıma” adlı şiirinde Cumabayulı ne diyordu? Neler anlatmak istemişti? Yaralı yüreğinden kopup harf harf, hece hece damlayan duygularına bigâne kalmak mümkün mü? Anadolu Üniversitesi AÖF yayını olan Çağdaş Türk Yazı Dilleri adlı eserde yer alan o şiirin birinci dörtlüğünde Mağcan şöyle der:

    “Alısta avır azap şekken bavrım

    Quvarğan beyşeşektey kepken bavrım.

    Qamağan qalın javdıñ ortasında

    Köl qılıp közdiñ jasın tökken bavrım.”

     

    Yazımızın hacim sınırlarını çok da zorlamamak için bazı dörtlüklerini paylaşacağımız ve orijinalini yukarıya aldığımız bu şiirin birinci dörtlüğünde şair Cumabayulı,Anadolu insanının çektiği ağır azaplar, eziyetler, yokluklar karşısında kurumuş lalelere döndüğünü,etrafının düşmanlarla çevrelenmiş olması sebebiyle döktüğü gözyaşlarından göller oluştuğunu dile getirerek şöyle seslenir:

               “Uzakta ağır azap çeken kardeşim!

    Kurumuş lâle gibi çöken kardeşim!

    Etrafını sarmış düşman ortasında

    Göl kılıp göz yaşını döken kardeşim.”

     

    Kardeş olunur da kardeşin çektiği acıyı, diğer kardeşler çekmez mi? Müslümanlar, bir bedenin uzuvları gibidir; birinin incinmesi ile bütün azalar acı duyar. Bunu yaşayarak görmüyor muyuz? Bulunduğumuz coğrafyada, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Afrika’da, Arakan’da, Afganistan’da, Kafkaslarda, Doğu Türkistan’da ve daha dünyanın birçok yerinde zulüm ve işkenceler altında inim inim inleyen kardeşlerimiz var. Bunlara karşı kaskatı kesilmiş bir kalple mi mukabelede bulunmalı yoksa her hususta olduğu gibi hisli ve rikkatli şair Mehmet Akif Ersoy’un aşağıdaki resimde görülen tavrına mı sahip olmalıyız? Elbette, yürekten çağlayan gür bir sesle;

    “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!

    Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım

              Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!

    diyerek haykırmalıyız! Mağcan gibi, Akif gibi haykırmalıyız ki mazlumların yanında durduğumuzu belli edelim. Mağcan, şiirin ikinci dörtlüğü mahiyetindeki ikinci tablosunda hem içeriden hem dışarıdan gelen saldırılar karşısında derin kaygılara daldığını, düşmanın kardeşinin derisini âdeta diri diri soyduğunu söyleyerek kardeşine seslenmeye devam eder:

    “Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim!

    Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim!

    Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman

    Diri diri derini soymuş kardeşim!..

     

    Şair Mağcan Cumabayulı, bundan sonra ortak kültür unsurlarımızın çağrıştıklarından örnekler sunar. Altay Dağları ve bu dağlarda doğal ve özgürce yaşayış, atlar ve atlarla oynanan oyunlar, dağlardan akan dupduru sular, çeşmeler ve daha birçok ortak geçmişe dair bir bakıma hatıraları özlemle ve mitolojik bir anlatımla yâd eder. Kısmen de olsa bir sitemi vardır kardeşine. Bu sitemi şöyle dillendirir:

    “Altay’ın altın günü nazlanarak

    Gelende, sen pars gibi bir er olarak,

    Akdeniz, Karadeniz ötelerine,

    Kardeşim, gittin beni bırakarak!..”

     

    Şiirin devamında şair, Anadolu Türklerine olan sitemini ve hâldeki çaresizliğini kendisinin hâlini yapayalnız ve kanadı kırılmış bir kuşa benzetir; yol ve yön gösteren kimsenin kalmadığını, düşmanın kendisini vurmadan böyle bırakmayacağını belirtir:

    “Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam,

    Uçam diye davransam bir türlü uçamam,

    Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı;

    Yavuz düşman kor mu şimdi beni vurmadan”

     

    Cumabayulı, vatanına, milletine düşkün bir şairdir. Moskova’da 1925 yılında kurduğu Alka adlı edebiyat derneğinin “karşı devrimci faaliyetler” yaptığı iddiasıyla, tutuklanır ve idama mahkûm edilir. Ancak, cezası 10 yıl sürgün cezasına çevrilir. 1930’da sürgün yılları başlar. 1935 yılında Maksim Gorki’nin yardımıyla hapisten kurtulur, Kızıljar’a gider ve orada iki yıl Rus Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapar. Almatı’ya döndükten sonra devrin yönetimi kendisinden, Kazak edebiyatının önde gelen isimlerinden Muhtar Avezov’un tutuklanmasına yardımcı olacak bilgiler vermesi ister ama Mağcan, böyle bir alçaklığı yapacak insan değildir. 1937 yılının Aralık ayında “Japon Casusu” olmakla itham edilir ve yeniden tutuklanır. Sorgulama sırasında maruz kaldığı işkencelere dayanamayan Cumabayulı, suçlamayı kabullenmek zorunda kalır. 19 Mart 1938’de kurşuna dizilerek öldürülür.

     

    Mağcan Cumabayulı, kardeşine saplanan, kendisini yaraladığını söylediği o kurşunların yıllar sonrasında hedefi olmuştur. Yıllar öncesinde kardeşim dediği Anadolu Türkleri için yazdığı bu şiirde anlattıkları yıllar sonrasının fotoğrafı gibidir:

               “Kurşunlar genç yüreğime saplandı,

    Günahsız taze kanım su gibi aktı;

    Kansız kalıp, kuruyup bayıldım,

    Karanlık mahbese sıkıca kapattı.

     

    Mağcan, şiirinin devamında Türk milletinin dağılıp yok olmasından endişe etmektedir. Düşman karşısında mağlup olması ihtimaline karşı baygın düşen, yaralı bir neferi yeniden hücuma kaldıran telkinler veren komutan gibi haykırmaktadır. Tarih şahit oldu ki bu telkinlerle Anadolu Türkleri geçici yenilgilerini önemsememiş, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla kızıyla birlik olup yeniden şahlanıp var gücüyle atağa geçerek Kurtuluş Savaşı’nı yedi düvele karşı kazanmayı başarmıştır:

    “Ey pîrim! Ayrıldık mı ulu bütünden?

    Dağılıp yılmayan yağan oklardan

    Türk’ün pars gibi yüreği varken

    Gerçekten korkak kul mu olduk sinip düşmandan

     

    Kudretli olmak isteyen Türk’ün canı

    Gerçekten bîtap düşüp kalmadı mı hâli?

    Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu

    Damarında kaynayan atalar kanı?”

     

    Mağcan Cumabayulı, iletişimin, haberleşmenin kıt imkanlarla yürütüldüğü o günlerde mahzun kalbinin koridorlarından damla damla süzülen, gam ve keder dolu şu dizeleri şiirine yerleştirirken ne kadar da vefalıdır, hasbidir, diğerkamdır. Ama aynı zamanda o eski bütünün bir araya gelip eski günlerdeki gibi güçlü olmasını istemektedir:

    “Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda,

    Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza

    Lâyık mı kul olup durmak, gel gidelim

    Altay’a, atadan miras altın tahta.”

     

    Ah, Cumabayev, ah Mağcan!..Millet olmanın, millî birlik ve beraberliğin, kardeşin kardeşine hasretinin, kardeşin çektiği acıların diğer kardeşine verdiği acının ve hasretin ıstırabıyla iki büklüm yaşamanın ne demek olduğunu bize öğrettiğin ve hissettirdiğin; bu konuda elimizden geleni yapmamız gerektiğini hatırlattığın için sana ne kadar minnet duysak azdır. Ruhun şâd, mekânın ve makamın cennet olsun. Rabbim, askerlerimizin ve darda olan kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.