|   | 
  • Bir Kıssa & Bir Beyit -6


    Bir Kıssa & Bir Beyit -6
    Peygamber Âşığı ve Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî

    Hoca Ahmed Yesevi Türk dünyasının manevi hayatında asırlardır tasarrufu devam eden ve "Pîr-i Türkistan", "Hazret-i Türkistan" namı ile anılan büyük bir Türk mutasavvıfıdır. O, kendi adıyla anılan Yeseviyye tarikatının esaslarını belirlemiş ve bugün bütün dünyada büyük bir yaygınlığa sahip Nakşbendiyye tarikatını da çeşitli şekillerde etkilemiş bir mürşidi kâmildir. Ahmed Yesevi'ye atfedilen menkıbeyle karışmış kerametleri Kaşgar’dan Balkanlar’a kadar bütün Türk yurtlarında yayılmıştır. Bugün Kazakistan'ın tarihi ismi “Yesi” olan ancak Sovyet döneminde “Türkistan” adı verilen şehrinde yer alan türbesi, bugün de Türkistan'ın manevi merkezi olarak kabul edilmektedir.

    Hayatı

    Ahmed Yesevi bugünkü Kazakistan Cumhuriyeti’nin güneyindeki Cim kent şehri yakınlarında (7km. mesafede) bulunan Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Sayram kasabası Ahmed Yesevi'nin küçük bir çocukken geldikten sonra hayatının önemli bir kısmını geçirdiği ve ünlü Türk destanının kahramanı Oğuz Hanın idare merkezi olduğu bilinen Yesi (=Türkistan) kentine 157 km. kadar bir mesafededir. Doğum yılı kesin olarak bilinmemekle birlikte 73 yıl yaşadığı ve 1166 yılında öldüğü şeklindeki bilgiler gözüne alındığında 1093 yılında doğduğu kabul edilebilir.

    Babası Sayram kasabasında yerleşmiş ünlü bir âlim olan İbrahim Şeyh, annesi ise Ayşe (Karasaç) Ana olarak bilinmektedir. Kaynaklar İbrahim Şeyh'in Hazret-i Ali (K.V.)'nin oğullarından Muhammed Hanefi'nin neslinden geldiğini kaydetmektedir. Annesi ve babasına ait türbeler Sayram kasabasında olup bu türbelerin Ahmed Yesevi tarafından yaptırıldığı rivayet edilmektedir.

    Maddi ve manevi eğitimi

    Ahmed Yesevi ilk eğitimini kendisi yedi yaşlarında iken vefatına kadar babası İbrahim Şeyh’ten almıştır. Ahmet Yesevi'nin manevi eğitimini aldığı kaynaklar arasında "Arslan Bab" ismi hem çeşitli menkıbe ve rivayetlerde hem de Ahmed Yesevi'ye ait hikmetlerde ortaklaşa olarak belirtilen bir isim olarak dikkati çeker. Babasının ölümünden sonra Arslan Baba, eğitimini üstlendiği Ahmed Yesevi'nin aynı zamanda manevi babası olmuştur.

    Ahmed Yesevi ile Arslan Baba'nın karşılaşmasını dile getiren rivayet tarihi gerçekliğin ötesinde içerdiği bazı hususlar itibarıyla dikkate değerdir. Arslan Baba'nın Yesi'ye gelerek daha küçük bir çocuk olan Ahmet'i bulması ve Hz. Muhammed (S.A.V.)'in emanetini Ahmet'e vermesi, terbiyesiyle meşgul olup irşat etmesi manevi bir işarete dayanıyordu. Arslan Baba, buradaki rivayette efsanevi bir kimlikle karşımıza çıkarken Yesi yakınlarında bulunan tarihi Otrar şehrinde adına yapılmış bir türbenin mevcudiyeti Arslan Baba'nın tarihen varlığının delilidir.

    Ahmed Yesevi, Arslan Baba'nın vefatından sonra, daha önceden verdiği işarete uyarak o zaman için Türkistan'ın en önemli İslam merkezi olan Buharâ'ya gider. Ahmed Yesevi, Semerkand'da devrin önde gelen âlim ve mutasavvıfı Şeyh Yusuf Hemedani'ye intisap ederek O'nun irşat ve terbiyesi altına girer. Hikmetlerinden çıkardığımız bir hükümle bu sırada Ahmed Yesevi 27 yaşındadır.

    Büyük mürşit Yusuf Hemedani’den alınan ders

    Nakşbendiyye tarikatının silsilesinde yer alan Yusuf Hemedani, Allah yolunda hizmet için Merv, Buhara, Herat, Semerkand gibi İslam merkezlerini dolaşarak halkı irşada çalışmaktaydı. Tarihi kaynaklarda kaydedildiğine göre devrin Selçuklu Hanı Sultan Sencer, Yusuf Hemedani'ye bağlılığını her vesileyle göstermiştir. Bu bağlılık ölümle bile sona ermemiştir; bugün hem Sultan Sencer'in kendi kabri hem de Şeyh Yusuf Hemedani'nin kabri hâlen Türkmenistan sınırlan içinde kalan Merv şehrindedir.

    Olgunluk döneminde Şeyh Yusuf Hemedani gibi bir mürşidin yanında devrin bütün ilimlerinde ilerleyen Ahmed Yesevi de şeyhi gibi İslam'ın zahiri esaslarına uygun hareket etmedi ve tarikatının esaslarını belirlerken İslam'ın hükümlerine ters düşebilecek hususlardan kaçınmadı ihmal etmemiştir. Ahmed Yesevi'nin bu konuda ne denli titizlik gösterdiği dile getirdiği hikmetlerin analizi ile kolayca anlaşılabilir. Ahmed Yesevi, tarikattaki sülük adabını, İslam'ın zahir ve batın ilimlerini şeyhi Yusuf Hemedani'den öğrenmiş ve muhtemeldir ki şeyhi ile beraber Türkistan'ın çeşitli yerlerini dolaşmıştır.

    Manevi sorumluluk omuzlarda

    Ahmed Yesevi, şeyhi Yusuf Hemedani'nin ölümünden sonra dergâhın sorumluluğunu üstlenen üçüncü halef olarak bir süre Buhara da hizmete devam eder. Bunu belirten kaynaklardan birisinde "Yusuf Hemedani'nin üçüncü halefi Hoca Ahmed Yesevi'dir ki, keramet ve harikulâde hâller âdetlerinden idi; her kim halis bir niyetle kendileri ile müşerref olursa Ehlullah'tan olurdu. Nasıl ki "Niyetin koldaşın..." buyururlardı. Kutlu makamları Türkistan'dadır, yüce dergâh çok feyizlidir." ibareleri yer almaktadır. Buhara sofilerine bir süre rehberlikten sonra şeyhi Yusuf Hemedani'nin verdiği bir işarete uyarak irşat makamını Nakşbendiyye tarikatının yıldız isimlerinden Abdülhalık Gücdüvani'ye bırakarak Yesi ye döner ve faaliyetini Yesi merkezli olarak sürdürür.

    Ahmed Yesevi, Yesi'ye yerleştikten sonra Türkistan'ın her yerinden gelen ve eğitimini tamamladıktan sonra bütün Türk yurtlarında İslami tebliğ ile görevlendireceği müritlerine İslam'ın zahiri ve Batıni ilimlerini öğretir. Rivayetlere göre Ahmed Yesevi dergâhında yetiştirildikten sonra Hind kıtasından İdil boylarına, Çin seddinden Tuna kenarlarına kadar uzanan geniş bir coğrafyaya tebliğ ve irşat göreviyle gönderdiği dervişlerinin sayısı doksan dokuz bindir. Bu doksan dokuz bin rakamı, sayı olarak tam tamına olmasa bile çokluğu ifade etmesi yönünden gerçeğe işaret eder.

    Divan-ı Hikmet şiirleri

    Hoca Ahmed Yesevi'nin eserlerinde halkı şüphelere düşürecek, itikatları sarsacak özel imgelere, imalara rastlanmaz. Şeriat hükümlerine karşı bazen dikkatsizce hareket eden, cezbesi galip büyük bir kısım sofilerden sadır olan ve onların zahir âlimleri tarafından suçlanmasına yol açan fikir ve ibareler bu büyük Türk şeyhinin eserlerinde hemen yok gibidir. Çevresinde İslam’la yeni tanışmış ancak çok güçlü olarak bağlanmış saf inançlı Türkler toplandığından Ahmed Yesevi, Arapçayı ve Fars edebiyatını çok iyi bildiği hâlde, uzlete çekildiği çilehanesinde çevresinde halkalananlara onların kolayca anlayabilecekleri Türk dili ile hitap etmeyi tercih etti. Tarikatını süluk adabını Arapça ve Farsça bilmeyen Türk dervişlerine anlatmak için de, Türklerin halk edebiyatından alınmış şekillerle hikmetler söyledi; bu şiirler daha sonra özgün bir isim olarak "hikmet" adı ile tanınıp "Divan-ı Hikmet" adı verilen kitaplarda bir araya getirilecekti.

    İbadetle dolu hayatının boş kalan vakitlerinde ise tahtadan kaşık ve kepçe yontup, onları satarak geçimini sağlıyordu.

    Altmış üç yaşından sonra yer altında süren hayatı

    Ahmed Yesevi’nin sünnet-i nebeviye olan bağlılığının derecesini gözler önüne seren bir rivayete göre; Ahmed Yesevi, Yesi de altmış üç yaşına geldiğinde dergâhının avlusuna açılan bir merdiven ve buna bağlı bir dehlizle ulaşılan, halvethane olarak kullandığı bir yeraltı mescidi yaptırmış ve vefatına kadar bu mescitte ibadet ve riyazet ile meşgul olmuştur. Ahmed Yesevi’nin yeraltında uzun süren bir halveti yaşadığı hücresinin kalıntıları bugün de muhafaza edilmektedir.

    Ahmed Yesevi, hikmetlerinin birçoğunda bu uzlete çekilmesinin sebebi olarak Hz. Muhammed (S.A.V.)’in altmış üç yaşında vefat ederek yeraltına girişini ve bu yüzden kendisinin de yer üstünde Peygamberimiz (S.A.V.)’den daha fazla gezmekten hayâ etmesini göstermektedir. "Divan-ı Hikmet"te Ahmed Yesevi’nin yeraltında uzlete çekilişini ve uzlet hayatı esnasında yaşadığı manevi hâlleri anlatan hikmetler önemli bir yere sahiptir. Esasen Divan-ı Hikmet'ten anlaşıldığına göre hikmetlerinin büyük bir kısmı da ilahi ilham ile bu mekânda Ahmed Yesevi'nin dilinden dökülmüş ve yanındaki dervişler tarafından kâğıt üzerine tespit edilmiştir.

    Bu uzlet hayatının ne kadar sürdüğü belli değildir; fakat vefat tarihi olarak kabul edilen 1166 yılına kadar yaklaşık 10 yıl süreyle ahiret ehli biri gibi yeraltındaki çilehanesinde uzletini sürdürdüğü ve 73 yaşında vefat ettiği sanılmaktadır.
    ***
    Hikmet adı verilen şiirlerinden:

    13. Hikmet
     
    O Kadir'im kudret ile nazar eyledi
    Mutlu olup yer altına girdim ben işte.
    Garip kulun bu dünyadan göç eyledi
    Mahrem olup yer altına girdim ben işte.

    Zikreden olup, şükreden olup Hakkı buldum;
    Dünya, ahiret haram eyleyip vurup teptim;
    Tutkun olup, rezil olup candan geçtim;
    Gamsız olup yer altına girdim ben işte.

    Kötülüğümden dağlar, taşlar çekiştirdi beni
    Açık dilde çekiştirip dedi armağanın hani?
    Âşık olsan, önce varıp Hakk'ı tanı
    Mahrem olup yer altına girdim ben işte.

    Sizi, bizi Hakk yarattı ibadet için;
    Ey acaip, içmek, yemek, rahat için;
    "Kalû bela" dedi ruhum sıkıntı için;
    Edhem olup yer altına girdim ben işte.

     Nefsim beni çok yürüttü, Hakk'â bakmadan;
    Gece gündüz gamsız yürüdüm, yaşı akmadan;
    Hay u heves, ben-benlik ateşe yakmadan;
    Gamla dolu olup yer altına girdim ben işte.

    Kulu görsem, kulu olup hizmet eylesem
    Toprak gibi yol üstünde yolu olsam
    Aşıkların yanıp uçuşan külü olsam
    Hemdem olup yer altına girdim ben işte.

    Candan geçip sıkıntı çektim, kulum dedi;
    Kanlar yutup "Allah" dedim, rahmet eyledi;
    Cehennem içinde kalmasın deyip gamımı çekti
    Mutlu olup yer altına girdim ben işte.

    Yaşım ulaştı yirmi üçe, bir gün kalmadı
    Vah ne yazık, Hakk'ı bulamayıp gönlüm kırık
    Yer üstünde sultanım deyip oldum ulu
    Şükreder olup yer altına girdim ben işte.

    Şeyhim diyerek iddia eyleyip yolda kaldım;
    Fes ve sarığı değersiz pula satıp geldim;
    Nefs ve heva azdı, yorulup kaldım
    Huzursuz olup yer altına girdim ben işte.

    Başıp toprak, kendim toprak, cismim toprak;
    "Hakk vuslatına ererim" diye, ruhum hevesli
    Tutuştum yandım, olamadım aslâ tertemiz
    Şebnem olup yer altına girdim ben işte.

    Pir-i kâmil nazar eyledi, şarap içtim;
    Şibli gibi sema vurup candan geçtim;
    Sarhoş olup il ve halktan çekinip kaçtım
    Zemzem olup yer altına girdim ben işte.

    Kul Hoca Ahmed, öğüt verici olsan, kendine ol;
    Âşık olsan, candan geçip bir kerecik öl
    Cahillere desen, sözünü eylemez kabul;
    Muhkem olup yer altına girdim ben işte.

    Hoca Ahmed Yesevî

    * Hoca Ahmet Yesevî - Divan-ı Hikmet (haz. Dr. Hayati Bice) adlı eserden yararlanılarak hazırlanmıştır.


    Bir beyit:

    Yahşı günde bilmek olmaz kim diyânet kimdedir
    Yahşı yoldaşı yaman gün imtihân etmek gerek

    (İyi günde bilinemez, dindarlık kimdedir,/ İyi yoldaşı kötü günde sınamak gerek.
    Neşâtî



    Etiketler

    YORUMLAR

    YORUM YAP!

    Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.

    Ad Soyad

    ..

    Güvenlik Kodu

    Yorumunuz

DİĞER HABERLER

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.