‘Sizin devletiniz, benim yumruğum kadar etmez.’
“Beni karşınıza alıyorsanız, katlanırsınız, cezanızı ben veririm, güvendiğiniz devlet bir yere kadar yanınızda…” sözleri Ümitcan Uygun’un abisine ait. Aleyna Çakır davasında, tüm şüphelere rağmen, yalnızca madde kullanımından gözaltına alındı, serbest bırakıldı. Şimdi de evinde ölü bulunan Esra Hankulu ile, ismi tekrar gündeme geldi.
Sedat Peker: “Ümitcan Uygun’un kurtulması için, Aleyna Çakır cinayeti adli tıp raporu istenen şekilde düzenlendi.” dedi. Adaletin, mahkemenin hükmünü saptırmak için, devlet içindeki güçle sahte rapor düzenlenebiliyormuş. Herkes için yapılmaz tabi ki de. Ama sağlam tanıdıkları olan kişi ve grupların almasına da şaşırmamak lazım artık.
Devlet, içindeki art niyetli ve gücünü koltuktan alanların elinde, zaafa uğrar olmuş. Zaafiyetin oluştuğu her yerde, devlet içindeki güç odakları, “sözde devlet” olmuş. Hadsizlikte sınır tanımaz olmuş. Her şeyi ve herkesi kendine hizmetkar etmiş.
Ne zaman bir tecavüzcünün, katilin, dolandırıcının bazı parti yetkilisi ya da devletin bir görevlisi ile fotoğrafları çıksa, suçlu bir kahraman edası ile konuşuyor. Hemen malum bir bakanın ismi sonra vatan, millet, din, iman… vs. sözleri. Kirli insanlar, devlet içinde o kadar pislikle bulaşmışlar ki; kendini devlet gibi görmeye başlamış, cesaret abidesi olarak toplumda boy göstermeye de devam ediyorlar. Üstelik bir tanesi de değil, onlarcası hala aramızda!
Ümitcan Uygun, tek başına, bu devletin geldiği, düştüğü durumu çok iyi anlatıyor. “Devletin dini adalettir” denilmiş. Şu günlerde eksikliğini hissettiğimiz, en çok varlığını aradığımız kavramdır adalet. “Geciken adalette, adalet değil” söylemeden geçmeyelim.
Biz halk olarak ne yapalım?
Ankara’da dayımız, arkamızı kollayan bir devlet büyüğümüz yoksa!!!
* * *
Yangınlar değil, Ormanlarımız bitti!!!
200 den fazla nokta da yangınlar çıktı. Kaybedilen canın, ağacın, maddi ve manevi değerin hesabı yok. Devletin aciz duruma düşeceğinden bahsedenler, Mega projeler için, milyon hatta milyar dolarları gözden çıkarırken, yangın söndürme uçağı almaktan acizmiş. Sanki her yıl çeşitli sebeplerle yangınlar olmuyormuş gibi, Hükümetin afet yönetimi konusunda zaaf gösterdiği ve hazırlıksız olduğuna herkes şahit oldu. Ülkede itibar için hangarlarda uçaklar dolu! Yangın söndürmek için bir uçağı yok. Olacak iş değil. Bu zaaf mı görevi kötüye kullanma mı ihmal mi kast mı? Ne diyelim ne düşünelim?
Devlet içinde çalışan kamu personelleri, kendilerine tahsis edilen lüks araçlarla, özel ve VIP hizmet alırken, kendilerinin tasarrufuna bırakılan kamu bütçesini sorumsuzca hiç hesap vermeyecekmiş gibi kullanırken, kamunun (yani vatandaşın) ihtiyaçları nasıl görmezden gelinir? Beyefendiler, kişiye özel ihalelerle kendilerine üst segment, ayrıcalıklı araç alma tasarrufu yapmayı kendilerine hak görmüşler. Görevli olan, görevini nasıl ihmal eder? Yangın söndürme uçağı almak nasıl akla gelmez? İtibarları bu kadar mı önemliymiş? Sonra da, iyi bir şey olduğu zaman kendine mâl edip, kötü bir şey olduğu zaman, Allah'a ve muhalefete mâl ederler. Ahkam keserler.
Büyük makamda bir koltuğu kapan, altına son model otomobil alıyor? Vay be ne zengin ülke! Memurunu lüks yaşatacak kadar zengin, bir uçak alamayacak kadar fakir? Oldu mu şimdi? Kimin itibarı önemli? Sizin mi Devletin mi Efendiler?
Halk olarak; Ormanları kim yaktı ya da nasıl yandı bilmiyoruz ama kimin söndürmediğini iyi biliyoruz, asla da unutmayacağız!
2015 yılında Dönemin Başbakan Yardımcısı (şimdi yüzünü görmediğimiz) bir konuşmasında;“İsrafın önünü alsak sizden vergi toplamamıza gerek kalmaz.” diyordu. Bakımları ihmal edilen uçakların, bakım parasından daha fazla para verip Rusya’dan sezonluk 3 uçak kiralamak hangi akla hizmet? Siz bu kafayla ne vatansever ne de liyakat sahibisiniz? 4 milyon dolar verilemediği için insanlar öldü. Ormanlar kül oldu.
Çay atmanın amacı ne olabilir?
İnsanlar bir paket çaya mı kaldı? İnsanların “evim yandı barkım yandı oturayım bir keyif çayı içeyim” demesini mi bekliyorlar? İnsanların önceliği çay mı? İnsanların acısına ortak olmak varken, acısını paylaşmak varken, yarasına derman olmak varken akla mantığa sığacak bir hareket mi?
Durum gösteriyor ki; Yangında, depremde, selde bizim bizden başka düşünenimiz yokmuş! Afet için bütçe oluşturup yaraları sarması gerekenler, çare diye “milletimiz cömerttir” deyip bir “İBAN” atmıyorlar mı? Yapılan söndürme ve acil çalışmaları aksatmaları yok mu? Allah ıslah etsin! İktidarın her afette olduğu gibi sınıfta kaldığı orman yangınlarında, kurtarıcımız yüreği büyük gönlü geniş, “İsimsiz Kahramanlar” vardı. İşte onlar, Devletin gerçek sahipleri, Milletin de ta kendisidirler!
Yanan bölgelerde “serbest ticaret ve turizm bölgesi” mi planlanıyor?
Tarih 2015’leri gösterirken, dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi; Çeşme, Bodrum, Didim, Marmaris ile Antalya’nın batısında, zengin turistleri çekmek için içinde oteller, eğlence mekânları ve AVM’lerin olacağı, sıfır vergili turizm serbest bölgeleri kurulacağını söyledi. Ayrıca, “Tekneler ve gemiler yanaşacak. Yabancılar tamamen serbest şekilde girecek. Bu serbest bölgeye giren, Türkiye’ye girmiş sayılmayacak” demişti.
Düşünebiliyor musunuz?
Yabancılara serbest olacak, bölgeye de, Türkler pasaportla girecek!
Anlaşılan o ki; 'İktidar ülkeyi ve sorunları yönetme kapasitesini de niyetini de kaybetti. Çünkü, Orman Bakanı Pakdemirli, kendi ağzı ile söylemedi mi? “Envanterde uçak olmadığını, ormanlık alanların yanmasına müsaade edildiğini!”
Afet için değil, Afet sonrası için, her şey hazırmış!
Yasalar hazırlanmış. TOKİ’de hazırmış. Yanan evler için projeler hazırlanmış. Mağdur olan vatandaşın arsasının üzerine ev yapacakmış, üstüne de 20 yıl ödemesi olan kredi borcuna sokacaklarmış. Bunun adına da, yardım diyorlar. Gördük ki; Çaylar da şirketten, evler TOKİ’DEN, Krediler kamu bankasından. Sorun yok sıkıntı yok. Herkesin mağduriyeti giderilmiş oldu böylece. Her şey hazırlanmış. Hazır olmayan bir tek yangın söndürme uçaklarıymış.
Bilmemiz gereken en önemli şey, nedir biliyor musunuz?
Devlet ve Hükümet aynı şey değildir. Bu ayrımı yapamıyoruz. İktidarlar, idareciler, hükümetler FANİ (geçici), Devlet ise BAKİDİR. İktidar görevlileri asli görevlerini ihmal edip, devleti aslı zayıf ve aciz duruma düşürenlerdir.
Devlet, millet içindir. Millet, devlet için değil! Turgut Özal
Bu ülkede, parası ve gücü olan, adli tıp raporu bile satın alıp, mahkemede yargılanmaktan tutuklanmaktan kurtulabiliyorsa, ülkenin geleceğinden ben ümidimi çoktan kestim. Kime ne için çalışmasını okumasını söyleyebilirsin ki! Üniversite okumanın, defalarca sınava girmenin ne anlamı var zaman kaybetmekten başka? Çalışmak o zaman enayilik olmuyor mu?
"Suriyelilere bedava 350 metrekare, önü de bahçeli ev vereceğiz." deyip yangında mağdur olan kendi vatandaşlarına "20 yıl vadeyle borçlandırarak ev yapacağız." demek nasıl bir anlayışın ürünüdür.
Katil var, Yangın var, İşsizlik var, Açlık var, Sefalet var… Peki, Devlet neden yok?
SON SÖZ:
Kurban gelir payın yoktur.
Haftan yoktur, ayın yoktur.
Ankara'da dayın yoktur.
Mamudo, kurban niye doğdun?
…
Ölüler senden rahattır,
Mamudo kurban niye doğdun?
…
Mahzuni işin doğrusu,
Öter zalimin borusu,
Dayımın öksüz yavrusu,
Mamudo, kurban niye doğdun? (Aşık Mahzun-i Şerif)