|   | 
  • Cevahir Kadri

    A Sultanım Safa Geldin

    Tarihî olayların yaşandığı bir dönemden geçiyoruz deriz ya hep. Yaşanan her olayın önemini vurgulamak içindir bu söz; çok yerindedir ve söylenmesi gerekendir de. Ama ben başka bir şey söyleyeceğim, sazımın başka tellerine başka nağmeleri dillendirmek için vuracağım mızrabımı: Ebedî hayatımızı ebedî bir şekilde etkileyecek bir zaman dilimine girmek üzereyiz.

     

    Patika yollardan sonra değil şöseler, asfalt yollar, alabildiğine geniş ve alabildiğine rahat gidilebilen, ferah mı ferah bulvarlar, -eskilerin deyişi ile- şehrâhlar açılıyor önümüze. Git gidebildiğin kadar, hızını artırmada serbestsin, sana bundan dolayı ceza ve kınama yok denilen bir yol. Öyle kıvrım kıvrım değil yılan gibi, zirvelere çıkarken de ovalarda yol alırken de alabildiğine dümdüz ve alabildiğine muhafazalı.

     

    Öyle bir zaman dilimi ki çarpanları kat kat ziyade diğer vakitlere, demlere göre. Öyle ki yaptığın güzel işlere beden dün bir alıyorsan bugün en az on verilecek. İçinde öyle bir hazine saklı -ama var olan- ki bulduğunda onu, o hazinenin olmadığı bin aydan daha hayırlı kıymette olan bir hazine!.. Bu hazineyi bulmak senin elinde, senin irade ve isteğinle…

     

    Öyle bir zaman dilimi ki gönül sarayına Kâinatın Sahibi ve O’nun Sevgilisi teşrif eylemişler, sana misafir olmuşlar ya da olacaklar. Bu “Kutlu Misafirler”i kendince ve Onların razı olacağı biçimde ağırlayabilmek ne büyük mutluluk ve saadet! Senin gönül hanene teşrifleriyle hem bu dünyada hem öbür ve ebedî hayatını sürdüreceğin o dünyada sana hayat olacak hediyelerle konuğun olmuş… Yetmez mi bu saadet ve inşirahlık sana, yetmez mi?..

     

    Kutlu Misafirleri en güzel şekilde karşılayabilmek ve safa geldin, hoş geldin diyebilmek senin elinde. Yahut Erzurum türkülerinin vazgeçilmez ismi Recai Balkır’ın sesinde yankılanan ve Geda mahlaslı ozanımızın kalbinden coşup gelen şu veciz ifadelerle sefa geldin diyebilmek, senin elinde!...

     

    “Kadem bastın gönül tahtıma sultanım sefa geldin

    Dil-i pür-reng-i tâb u derde dermânım sefa geldin”

     

    deyip gönül sarayının şenlenmesi, ah ne büyük bir imtiyazlık, ne büyük bir zenginlik… ve daha

     

    “Gel ey dilber-i alişân çün sensin hüsrev-i devrân

    Sana ben hep olam heyrân benim canım sefa geldin”

     

    sadâlarıyla “Ey zamanın gönülleri kendine çeken şanlı bir hakanı, varlığımın sebebi, hep hayran olayım dediğim Sevgili, hoş geldin!” deyip gelişiyle de iftihar etmek… Ve daha;

     

    “Gel ey dilber-i padişâhı melâhat burcunun mâhi

    Geda’nın hâl-i nigâhi sorup şâhım sefa geldin”

     

    Gel ey güzellikte zirveyi tutan, güzellik ve şirinlik burcunun en parlaklıkta mâhı, Geda kulunun halini bakıp sormaya gelen sevgili, hoş geldin!” deyip onun sevgisine mazhar olabilmek, onu gönül köşkünde razı edebilmek, ne büyük saadet…

     

    Evet, Allah ve Rasülünün razı olacağı amelleri yapmada fazladan fazladan kazanımlar elde etme zamanı… Öyle bir zaman dilimi ki evler, gönüller konuksuz değildir. Bu zaman dilimi gelir de Ramazan’a erişilir de Samanyolunda Ziyafet’ten dem vurmamak olmaz. Üstat Sezai karakoç’un harika eserlerinden biri olan bu kitabın “Konuk” başlıklı yazı şöyle başlar: “Her yıl bir ay için oruç mimarı bize konuk gelir. Gelir gelmez de kollarını sıvar ve işe koyulur. Bir kahve içimlik bile beklemez, dinlenmez. Kutsallığın işçisidir o. İlkin vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer. Yerinden oynamış kiremitler kayar. Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde, hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır. Vücut konağı, böylece konuğun, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur.

     

    Öyle bir zaman dilimi ki Rahmet-i Sonsuz tarafından şeytanlar bile zincirlere vurulmuş... Şeytanlar zincirlere vurulmuş ki kullar Rahman’a kullukta alabildiğine coşsunlar, sapkınlığa düşmesinler, şeytanın hilelerine kapılmasınlar diye. O öyle bir merhamet sahibi ki kullarına büyük büyük kazançların elde edebilecekleri fırsatlar sunmuş da koymuş önümüze. Bu fırsatların değerini bilip gereği gibi amel eylemek senin elinde. Alvarlı Efe Hazretleri ne güzel söyler:

     

    “Ramazân'dır bugün cânâ mü’minler şâdümân oldu

    Açıldı bâb-ı rahmetler bize dâru’l-emân olsun”

    “Ne devlet seni Allâh seve iftâr-ı Ramazân’da

    Kamu ısyânı afv eyler inâyâtı ayân olsun”

    “Kirâmen-kâtibîn bilmez ne yazdı Hazret-i Allâh

    Sâimler defterine bak kıyâmetde beyân olsun”

     

    Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi Hazretleri’nin bu Gazel’inde dile getirdiği gibi, Ramazan’da müminler mutlu olur, maddi manevi dertlerden uzak olur. Rahman’ın merhamet kapıları ardına kadar açılır… Kalplerinde her daim iyilik büyütenler, iyilik besleyenler maddi manevi muhtaç olan kimselerin yardımına bu ayda daha fazla koşar. Çünkü bu ay müminler için rahmet, mağfiret ve cehennemden azad olma ayıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) Ramazan ayı için şöyle buyurmuşlardır: “Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda işçisinin/hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden azat eder.” Tabi, Allah’ın bağışlaması kul haklarının haricindeki günahları içindir. Kul hakkı bilindiği gibi, kulların arasındaki helalleşmesine bağlanmış olan bir meseledir; kullar kendi arasında helalleştiği zaman yahut Allah’ın Huzur’unda ilahî adalet ile helalleşmesi ile ortadan kalkan bir sorumluluk veya günahtır o. Onun için kul hakkına girmemeye bakmak lazım. Hesabı ağır bir vebal ve sorumluluktur o.

     

    Ramazan gerçekten mübarek bir ay, orada ibadetler bile ayrı iklimde, ayrı bir coşku ile yapılır. Çünkü hep birlikte kılınan teravihler ve anda getirilen salavatlar, okunan ilahiler, dinlenen Kur’anlar... ayrı bir haz verir, ayrı bir coşku.

     

    Zamanın kıymetini bilip başta gönül inci mercanları olmak üzere ebedî âlemde geçerli olacak kıymetleri devşirmeye çalışalım. Zamanın ve her şeyin sahibi ve yaratıcısı Allah’ın biz kullarına merhametinin bir numunesi olarak bahşettiği Ramazan ayında onun gazabından onun merhametine sığınalım. O çok merhamet sahibidir, affedicidir. Dillerimizde şu dua âdeta pelesenk olsun: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu annî” yani “Allahım şüphesiz Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet!” Dua dua yalvaralım, huzur bulalım. Her şeyden haberdar olan Rabbimize halimizi arz edelim. O’na arz edilen hiçbir şey boş çevrilmez.

     

    Sadece kendimizi düşünmeyelim. Başta Müslüman kardeşlerimize olmak üzere, Arakanda, Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de, Afrika’da, Asya’da … dünyanın neresinde olursa olsun, zulüm ve baskılardan dolayı acı ve ıstırap içinde iki büklüm, inim inim inleyen biçare kullarına Rabbim yardımlarını acilen göndersin inşallah. İnsanlık ortak paydasında buluşmadan İslam’ın insanlara ulaşması zordur. Bu zorluk öncelikle Müslümanların yeniden Allah’a iman etmeleriyle ancak aşılabilecektir. Bu kutlu zaman dilimleri buna ne güzel fırsattır.

     

    Bütün dertlerden ve sıkıntılardan kurtulmak için, o Kutlu Misafirlere yeni “A sultanım safa geldin!” diyebilmek ümidiyle. Ramazanınız mübarek, dualarımız, hasenatımız kabul olsun inşallah.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.