Birkaç haftadan beri üzerinde durmaya çalıştığım değerler eğitimi konusunda öğretmenin rolü nedir? Öğretmen kimdir ve toplum nezdinde değeri, konumu, durumu ve algısı nedir? Bu yazımda bu sorulara cevap bulmaya çalışacağım.
Öğretmen yerine eskiden muallim kelimesi kullanılırdı. Dilde sadeleşme çalışmaları ve öz Türkçe çabaları ile dilimizden birçok kelime uzaklaştı gitti. Elbette yeni yeni kelimeler de kazandırıldı. Her türlü çalışmanın artısı ve eksisi vardır. Giden birçok kelimenin yerine bugün tek kelime kullanıyoruz ama meramımızı anlatmaya bu yeterli gelmiyor. Çünkü kelimeler sözlük anlamları itibariyle birbiriyle eş anlama sahip bulunsalar dahi metinlerde, zihinlerde, algılarda, çağrışımlarda “eş anlamlılık” geçerli olmuyor. Bundan dolayı “eş anlamlılık” olarak karşılık verebileceğimiz “müteradif”i sadece halk için kabul eden Cemil Meriç, “Müteradif, avam için mevcut. Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız, ne iki ayrı dilde. Mücerredin, manevinin sonsuz ve esrarlı dünyası bir yana, maddenin katı ve sığ gerçeğini belirten kelimeler bile farklı.” diyerek “eş anlamlılık” konusunda bir kelimenin bir başka kelime ile tam anlamıyla eş anlamlı olamayacağı gerçeğine işaret eder.
Muallim ile öğretmen, talebe ile öğrenci kelimeleri birbirinin yerine kullanılıyor olsa bile bu kelimeler, çağrışım zenginliği açısından asla birbirinin yerini tutamaz.
İlim yani bilinmesi gerekenleri öğretmesi bakımından muallim olarak vasıflandırılan kişinin adıdır öğretmen. Öğretme işi, beraberinde öğretim yöntemlerini de akla getirmektedir. Bir konunun anlaşılmasında öğrenen ve öğretenin istekli oluşu kadar onu öğretmede kullanılan yöntem de önemlidir. Bu öğretim yöntemlerinin en başında “hâl dili” gelmektedir.
Hemen belirtmeliyim ki ilk ve ebedî “muallim”, evreni “Ol!” emriyle yaratan Cenab-ı Haktır. O, biz insanlara bizim dilimizden bize seslendiği Kur’an-ı Kerim’de bunu bize bildiriyor. “Allame âdemel esmea külliha” yani “Adem'e bütün isimleri öğretti.”(Bakara,31) Ayrıca, Allah’ın son evrensel mesajını duyurması için bütün cinler ve insanlık âlemine gönderilen iki cihan peygamberi Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) ve bütün peygamberler de “muallim”lerdendir. Bundan dolayı öğretmenliğin aynı zamanda peygamberlik mesleği olduğu ifade edilir. Buradan peygamberler gibi öğretmenlerin de mesleğini ifa ederlerken çok merhametli ve sabırlı olmaları gerektiği sonucuna varmak mümkündür ve öyledir de.
Yeni müfredatta verilmek, öğrencilere kazandırılmak istenen değerler eğitiminde öğretmenin rolüne dikkat çekilmiş, “Değer eğitimi, öğretmenlerle başlamaktadır. Öğretmen, değerlerin aktarımında model ve kolaylaştırıcı olmalıdır. Öğretmen değerleri belirlemeli, tanımlamalı ve öğrenme ortamı ile öğretim yöntem ve stratejilerini bunların aktarılmasını sağlayacak şekilde düzenlemelidir.” denilmiştir. Evet, eğitim öğretimin odağında öğretmen vardır. Öğretmenin özlük hakları, çalışma şartları, toplumsal statüsü, her şeyden önemlisi moral değerleri iyileştirilmeden eğitimde yol alınması mümkün değildir.
Eğitim öğretim ortamları, eğitimin kalitesini artırmada önemli bir görev üstlenir, bu doğru. Ama bir doğru daha var ki öğretmen, öğrenci, veli istemeden bu iş yürümez, yürütülemez. Eğitim öğretim bir bütündür; eğitim öğretim adına karar alma ve uygulama yetkisi ve etkisi olan kimler varsa, herkesin tam anlamıyla “kendinden motorlu” olması gerekir. Herkesin aynı anda, aynı sesi vermesi önemlidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya konan eğitim öğretim hamlesi buna en güzel örnektir. Herkes görev yaptığı alan itibariyle heyecan duyacak, yaptığının huzuru içerisinde akşam eve gelecek, başını yastığı koyduğunda, Allah için, din için, vatan, millet ve memleket için hayırlı bir işe imza attığının huzur ve mutluluğu içerisinde dinlenmeye çekilecek.
Değerler eğitimi, öğrenciye normal bilgi aktarılmasına benzemez. Bu ancak, merkezinde moral ve motivasyonu yerinde, her türlü ahlâkî ve evrensel değerleri kişiliğinde mezcetmiş bir öğretmen ile mümkündür ve değerler, öğrencinin davranışında ancak bu şekilde bir değişiklik yapabilir. Eğitimin evrensel tanımları içerisinde yer alan “istendik yöndeki davranış değişiklikleri” ancak özü sözü bir, eylemleri ve söylemleri hiçbir zaman birbiriyle çelişmeyen bir öğretmen profili ile sağlanabilir. Bu değerler ancak bu şartlarda öğrencinin hayatına hayat, bakışlarına ufuk, zihinlerine parlak bir fikir olabilir ve öğrencide istendik yönde davranış değişiklikleri sağlanabilir.
Öğretmen, değerleri bilmeden ve onları hayatına hayat kılmadan değerlerin öğrenciler tarafından öğrenilmesi ve benimsenmesi mümkün değildir. Meselâ sözünde durmanın, ahde vefa göstermenin çok önemli olduğunu yeri geldiğince vurgulayan öğretmenin kendi davranışlarında bundan bir eser görülmüyorsa bu öğretmenin öğrencileri üzerinde hemen hemen hiçbir olumlu etkisi olmayacaktır. Aynı şekilde kitap okumanın faydalarından, okumanın gereklerinden dem vuran öğretmen eğer en azından ayda bir kitap okumuyorsa bu tavsiyelerin havada kalması mukadderdir. Öğretmen, öğüt verdiği oranın en azından iki katı derecesinde onun gereğini yerine getirmelidir.
Öğretmen, sözünün eri olmalıdır; söylediği her sözün hayatında bir karşılığı bulunmalıdır. Adaletli davranmak gerektiğini söylüyorsa tavır ve davranışlarında, uygulamalarında, işlerinde adil olmalıdır. Sabır göstermenin önemli olduğunu, hâl ve hareketlerimizde feveran etmenin iyi olmadığını vurguluyorsa, bu değerleri öğretmek, öğrencilerine kazandırmak istiyorsa bu değerlerin gereğini hâl ve hareketlerine yansıtmak zorundadır. Aksi takdirde her şey sadece lafta kalacak, ne öğretmenin hayatında ne de öğrencinin hayatında bu değerler can bulacaktır. Yoksa eğitimin öğretimin sacayaklarından olan okul, öğretmen, öğrenci ve veli birbirine hasret duyacak, bu hasret hiçbir zaman bir vuslata dönüşmeyecektir.
Öğretmen vardır okula hasret; okul, öğretmen, öğrenci, veli mahzun. Öğretmen aranan kişidir; bu kıratta öğretmen yetiştirilirse problem çabuk çözülür. Gerçek eğitim ve öğretim, okul ve öğretmen buluşmasındadır; bu da ancak kendinden motorlu, aşk ve şevk sahibi, değerleri yaşayarak özümsemiş öğretmenlerle mümkün olacaktır. Buluşma gerçekleşemiyorsa bunun müsebbibi kim? Eğitim ve öğretimin ayaklarını buluşturamayanlar, bugün ile geleceği birbirinden ayırmaktadır; öyle ki bunların birbiriyle buluşmaları, kavuşmaları bir daha mümkün görünmemektedir. Okul-öğretmen-öğrenci ve veli buluşamamış, aynı paydada bir araya gelememişse orada eğitim öğretimden söz edilemez.
Öğretmen, değerleri aktarırken dozu-koz-poz durumunu iyi bilecek; her şeyi yerli yerince ve zamanında yapacak. Aksi takdirde İbni Haldun’un çağlar ötesinden gelen ikazı ile baş başa kalacak, problemler yumağı gitgide karıştıkça karışacak, içinden çıkılmaz bir hâl alacak, olan bu vatanın evlâtlarına olacaktır: “İlim ve meslek öğreniminde mürebbilerin (eğitmenlerin) denetim ve idaresi altında bulunanların da cesaretlerinden çok şey kaybettiklerini ve neredeyse herhangi bir şekilde kendilerini savunamayacak bir hâle geldiklerine şahit olmaktayız.” İşte bu ve buna benzer sebeplerden ötürü, öğretmen baskı ve zulüm yerine, yine peygamberane bir tavır ve anlayışın tarzı olan “kavl-i leyyin” ile hareket edip değerleri öncelikle kendi nefsinde yaşayarak öğrencileri ve toplumla hâl diliyle konuşarak örnek hayatlar sunmalıdır.
İbni Haldun Mukaddime adlı eserinde, öğretmenin bildiklerini uygulamalı olarak göstermesi gerektiğini söyler: “(…) öğrencilere yazmayı öğretmekle görevli olan muallimler vardır. Bunlar, kurallarına göre harflerin nasıl yazılacağın öğrencilere uygulamalı olarak gösterirler. Öğrenci de bilimsel olarak öğrendiği yazım kurallarını uygulayarak, en kısa zamanda, çok güzel ve maharetli bir şekilde yazı yazmaya başlar.” Ayrıca öğretmen, zihin açıcı değişik plan ve projelerle öğrencisinin karşısına çıkacaktır; değerlerin ve bilgilerin onda birer meleke hâline gelmesini sağlayacaktır. İbni Haldun’a göre “Bu melekeyi kazanmanın en kolay yolu, ilmî meselelerdeki konuşma ve münazaralarla dili güçlendirmektir.” dedikten sonra insanı bu melekeyi elde etmeye yaklaştıracak ve hedefine ulaşmasını sağlayacak en kolay yolun ilmî münakaşa ve münazaraların olduğunu söyler.
Her şeyde olduğu gibi değerlerin eğitimi konusunda da “merak et, öğren, uygula, örnek ol” düsturuyla hareket edilmeli ki değerlerimiz nesillerimizde can bulsun. Evet, “İnsan nefsi, ancak yeni şeyleri idrak edip öğrenmekle ve öğrendiği bu şeylerin meleke hâlinde nefse dönmesiyle gelişip olgunlaşır.” (İbni Haldun,Mukadime)
Unutmayalım, uygulayalım; örnek olalım, örnek bir hayat sunalım.