İnsanoğlunu diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerin başında onun akıl, irade ve vicdanla donatılmış olması gelmektedir. Bunun içindir ki insan, yaşayacağı yeni dünya şartlarına hazır bir donanımla değil, bunlara hazırlanmaya yani öğrenmeye aday bir donanımla bu dünyaya gözlerini açar.
Doğumundan itibaren insanoğlu, bir eğitim öğretim süreci içerisindedir. Her an yeni bir öğrenme işiyle baş başadır. Öğrendiklerini yeniden gördüğünde, eğitimin tekrar edilme boyutuyla yine öğrenme eylemi içerisindedir. İşte tam da bundan dolayıdır ki İki Cihan Serveri, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallalahu aleyhi vesellem) “Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz.” buyurmuşlardır. Yine aynı şekilde "Allah'ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır." diye dualarında Cenabı Hakk’a niyazda bulunarak öğrendiğini yaparak, hayata geçirerek onun kalıcı olmasını, ferde yararlı olanının verilmesini her şeyin sahibi Allah’tan dilemiştir. Biz de bu yolu takip ettiğimizde kazancımızın artması muhakkak üstü muhakkaktır.
Hayatımız boyunca öğrenme süreci içerisinde olduğumuzu ifade ettik. Öğrenmenin diğer bütün eylemler gibi belli mekânlarda gerçekleştirileceği muhakkak. Peki eğitim öğretim ortamları, fizikî mekânlar nasıl olmalı, nasıl tasarlanmalı ki eğitim öğretimde bireye istenilen ölçüde bir yarar sağlanabilsin?
Her şeyden önce eğitim ortamlarının oluşturulması, hazırlanması, düzenlenmesi ve oralarda eğitim öğretimin yapılabilmesi için imkânların seferber edilmesinde can alıcı nokta; yapılanların ve yapılacak olanların insan odaklı olmasıdır. İnsan odaklı olmayan hiçbir sistem, tasarım, ortam eğitim öğretim adına insana çok fazla bir şey veremez, verdiklerinden çoğunu da alır götürür. Söz konusu eğitecek ve eğitilecek olan insan olduğu için meseleye yaklaşımın temelinde, özünde insan olmalıdır.
En güzel sistemleri, en gelişmiş cihazları, teknolojileri almış, yerleştirmiş olabilirsiniz; onu kullanacak olan öğretmenleri, eğitim öğretim ortamını ve insanını idare edecek olan idarecileri insan merkezli, insana yararlı olma odaklı, içten, samimi, âdil, fedakâr, insanı seven bir anlayışta yetiştirmediyseniz o sistemden çok bir fayda beklemeniz beyhudedir.
Önce insan. İnsan için sistem geliştirilmeli mi? Evet. İnsan yetiştirilmeli mi? Evet. Eğitim öğretim ortamları temiz, düzenli ve gerekli teknolojik alt yapıyla hazırlanmalı mı? Evet. Daha birçok soruyu peş peşe sıralamak, bunlara “evet” diyerek cevaplamak mümkün. Ama illaki insan, illaki insan. Yunus Emre’nin “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yol üstünden aşar.” dizesinde dile getirildiği gibi eğitim ortamları ne kadar gelişmiş teknolojiyle donatılırsa donatılsın, onu idare edecek, kullanacak, bundan yararlanacak olan insandır; insanı insan odaklı yetiştirmeliyiz. Bundan dolayı sistemler, teknolojiler insan temelli olarak hazırlanmalıdır.
Anadolu’nun her bir yöresinde birbirinden güzel halk kültürünün yansımaları olan oyunlar, halaylar mevcuttur. Bunlardan meselâ halayı belki onlarca kişi ile çekmek mümkün. Ama bunu gerçekleştirmek için ortamın müsait olması gerekir; dolayısıyla halayın doğal olarak oluşturulması, halaydaki insan sayısının çokluğu meydanın genişliğine göre değişecektir. Aynen öyle de eğitim ortamları insan faktörünü dikkate alarak düzenlendiği takdirde insan; o sistemden ve ortamdan arzu edilen faydayı elde edecektir.
Atalarımız “Alet işler, el övünür.” derler. Kullanılacak alet edavatın eğitim öğretime katkısı inkâr edilemez. En basitinden kalem, defter olmadan eğitim öğretim mümkün mü? Evet, mümkün. Ama kalem, defter, kâğıt, mürekkep, tahta, silgi, tebeşir olunca daha güzel ve daha verimli. Öyle değil mi?
Seksenli yıllardan sonra hayatımıza daha hızlı bir biçimde girmeye başlayan teknolojiden eğitim öğretim için yararlanılmaması kaçınılmazdı. O dönem ve öncesinde televizyon, teyp, bant ve diaların kullanılması ile başlayan eğitime teknoloji desteği doksanlarda yerini bilgisayar ve sinevizyonlara bırakmış, okullarda bilgisayar sınıfları oluşturulmuştur. İki binli yılların başındaysa internet ortamlarının ve yazılımların daha hızlı bir biçimde eğitim öğretim sektörüne girmesiyle internet imkânı veren bilgisayarlı ve zenginleştirilmiş kütüphaneler, değişik yazılımlar ile hazırlanmış konu anlatım programları, üç boyutlu görsellerle desteklenmiş sınıf ortamları, birçok öğrencinin eğitim öğretim düzeyini ölçme ve değerlendirme imkânının elde edildiği programlar, sistemler, akıllı tahtalar, Fatih Projesi vb. çalışmalar son on beş yirmi yılda eğitim öğretim teknolojisinde gelinen noktanın ipuçlarıdır. Bu teknolojinin getirdikleri ve götürdükleri ise ayrı bir konudur.
Her şey insanoğlunun eğitimi ve öğretimi için insan odaklı olarak hazırlanmalı dedik. Sistemleri hazır ederken o sistemi kullanacak insanı da hazır etmezseniz ondan istenilen faydayı, öğrenci açısından da başarıyı elde edemezsiniz. Bu konuda hem öğreten hem de öğrenen olarak insanın bunu istemesi, bundan haz duyması gerekmektedir. Hani derler ya geline oyna demişler, “Yerim dar.” demiş. Yer açmışlar, bu sefer de “Yenim [elbisenin kolu] dar.” diye cevaplamış. Neden öyle demiş? Çünkü oynamaya gönlü yok da ondan. Çocukluğumuzda halı dokuyacak çocuğu olan her ailede halı tezgâhı olurdu. Bizim evde de vardı; Isparta halıları olarak bilinen halı dokuma tezgâhlarından. Halı dokurken ipleri kesmek için çakı büyüklüğünde bıçaklarımız olurdu. Kullanıla kullanıla bıçaklar ipleri kesemez hâle geldiğinden, onların bilenmesini isterdik. Bunun üzerine, anne ve babamızdan o günlerde duyduğum “Bıçak değil yürek keser.” sözünü hiç unutmam. Çünkü bir işe candan ve yürekten sarılmışsanız ortam ne kadar olumsuz olsa da oradan belli bir verim elde etmenin gayet mümkündür. Evet, insanı yetiştirmeli, insanı istekle, severek yetiştirmeli. Çünkü sevgiyle öğretilenler kalıcıdır ve istendik yönde davranış değişikliğini sağlar. Eğitimin tanımı da zaten budur.
İnsanı yetiştirmezsen ne olur? Eğitim öğretim ortamlarında hazır edilen teknolojiyi kullanacak insanı hazır etmezsen, onları önce yetiştirmezsen o teknoloji çürümeye mahkûm olur. Milyarlarca lira da çöpe atılır. Bu biraz da şuna benzer: Bir şehrin iç ulaşımını sağlamak istiyorsunuz. Yüzlerce otobüs almışsınız. Ne o araçlara uygun yol inşa etmişsiniz ne de o araçları kullanacak insanı yetiştirmişsiniz. Bu durumda olan nedir? Otobüslerin garajlarda çürümesi, ona ödenen paraların çöp olması demektir. Zarar üstüne zarar. Alfabeyi, yazıyı öğrenmemiş biri için yazıyla oluşturulmuş metinde istersen kâinat kıymetinde mesaj olsun, o yazı okunamadıktan sonra neye yarar ki! Onun için bir yandan eğitim öğretim ortamları fiziksel olarak hazırlanmalı, diğer yandan da öğretmenler ve idareciler bu konuda iyi yetiştirilmelidir. Eğitim öğretim ortamlarının fizikî ihtiyaçları hazır edilirken, eğitim öğretim donanımları alınırken bu husus gözden uzak tutulmamalıdır.
Sözün özü, en iyi, en modern, en gelişmiş sitemleri kurun, en son teknolojiyle donanmış sınıfları oluşturun, yok bundan daha gelişmiş olanı diye yaptıklarınızla övünün ama eğitimin vazgeçilmez değerleri olan “adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik” ile kendini donatmamış, bu değerlerle yoğrulmamış, bu değerleri içten içe benimsememiş, fıtratının bir parçası hâline getirmemiş bir eğitim yöneticisi ve öğretmeni ile eğitimde istenilen başarının elde edilmesi mümkün değildir. Zahiren her şey yapılmıştır ama lafta ve kâğıt üzerindedir. Bu durumu kurtarmak isteyenler de eğitim öğretimdeki öğrenci yükünü azaltmak için bir üst sınıfa geçmeyi kolaylaştıracak, sınavlarda sorulan sorular basitleşecek; eğitimde bir üst basmak olması gereken kademeler, günden güne zayıflayacak alt basamağın ölçüsüne inecektir. Yıllardır yapılan budur.
Eğitim öğretim ortamlarının başarıya katkısını öğrenmek istiyorsak uluslararası bağımsız kuruluşların ortaya koyduğu eğitim ölçme değerlendirme sonuçlarındaki yerimize bakmamız yeterli olacaktır. Onlar, acı da olsa gerçeği söyleyecektir.