|   | 
  • Cevahir Kadri

    Gerçeğin Peşinde Koşanlar

     

     

    Bir hakikat kalmasın âlemde Allah’ım nihan” Muallim Naci’nin şiirinden bir duadır. Dili ve gönlü her daim bu duayı, dileği söylerken hayatın her türlü zor şartlarına karşı amansız mücadele vererek fiili duasını etmekten durmaz, duramaz o. Aklı, fikri, kalbi ve vicdanı gerçeklerin ortaya çıkarılmasına odaklı melekelerle donanmış, bir elbise gibi hep ona ayarlı niyetleriyle gerçekleri kuşanmış ve her daim gerçeklerin yanında, gerçeklerle beraber, varlığını her zaman ve her yerde o gerçeklerin ortaya çıkmasına adamış bir kahraman. Toplumun aydınlanmasında hatta şekillenmesinde sistemleri etkileyen, büyük katkılar sunan dördüncü kuvvetin hakikat eridir o.

     

    Gitgide uzmanlaşan, uzmanlık alanları da gitgide daralan, daraldıkça da neyin nerede olduğunu uzmanlığıyla bildiği için gerçeklerin daha çabuk ortaya çıkmasını sağlayan yıldızlardır onlar. O yıldızlar ki cehalet ve zulümlerin, cahil ve zalimlerin, karanlık odakların, şer şebekelerinin hep korkulu rüyası olmuşlardır. Bundan dolayı o yıldızların toplumun semasında parlamasına çok da müsamaha göstermek istemezler. Gerçeklere yaslanan o bilgiler, karanlıkları rahatsız eder. O bilgilerin ortaya çıkmasında çoğu zaman engellerle karşılaşsa da o kahramanlar gerçekleri yazmaya yılmadan devam ederler. Bilinen bir sözdür; gerçeklerin zamanla ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Herkes ve o kalemler bunları iyi bildiği için zorluklar karşısında yer yer umutsuzluklara kapılsa da gönüllerindeki o puslu hava kısa bir süre sonra ümitli bir atmosfere dönüşür. Çünkü bilir ki hiçbir çaba boşa gitmez. Gayretlerinin neticesinde hakikatlerle süslü bütün gelecek yakındır. Bugün kapatılmış olsa da gerçekler zamanla ortaya çıkacaktır; hiç yılgınlık göstermeden bu bilinçle vazifesine devam eder.

     

    Her yerde olmak lazım

     

    Onlar toplumun her alanında vardır. Çünkü gerçekleri gizlemek isteyenler toplumun her alanında vardır. Gerçekleri gizlemek isteyenlere inat, onların ortaya çıkarılmasına adamış hak erleri de toplumun her kademesinde, alanında olmak zorundadır. Toplumu en çok ilgilendiren konuların başında adalet, hak-hukuk, emniyet, asayiş, güvenlik, terör, savaş, sağlık, eğitim, kültür sanat, ekonomi, sanayi, üretim ve tarım gelmektedir. Gerçeğin peşinde koşanlar bu alanlarda uzmanlaşmış bir şekilde varlıklarını ortaya koyarak gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına vesile olmalıdır, olmaktadır da. Zaman zaman bu cesaretleri maddi ve manevi ödüllerle alkışlanmış, zaman zaman da gerçeklerin ortamlarda bilinmesini istenmeyenlerce gökyüzüne hasret bırakılarak ödülü kargış olmuştur. Öyle ki güneşe, gökyüzüne hasretlikleri yıllar geçmesine rağmen giderilemez bir durumdadır.

     

    Toplum birçok sıkıntıları onların gerçeği ortaya çıkarma çabasıyla aşmış; barışa, sağlığa, huzur ve emniyete kasteden nice şer şebekelerini onların cesaretli kalemleri sayesinde öğrenmiştir. Şerler şirretliklerini, mekkârlar mekirlerini, fettanlar fitnelerini uygulama safhasına geçmeden onların haberleriyle öğrenmiş; siyasi irade, emniyet ve güvenlik birimleri de bunların gereğini yaparak toplum büyük uçurumlara yuvarlanmaktan kurtulabilmiştir.

     

    Mevsim her daim bahar yaz olmadığı için zaman zaman sonbaharlar, kışlar da yaşanmıyor değil. Gerçeğin peşinde olanlar vazifelerini her zaman tam olarak yapabiliyor mu? Buna evet demek isterdim. “İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya” diye gerçeği ortaya koyan Üstat bir de şunu söyler “Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir”. Kimileri toplumu kirletir, kimileri de toplumun kirlerini arıtır; tertemiz bir toplumun inşasına vesile olur. İbn Kayyim, el-Cevabu’l-Vafî adlı eserinde “Batıl/yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.” diyerek gerçeğin peşinde koşmanın önemini vurgular.

     

    ‘Gençliğe Hitabe’

     

    Cumhuriyetimizin kurucusu gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılında irat ettiği “Gençliğe Hitabesi’nde, Cumhuriyeti koruma ve kollamada gençliğe büyük bir sorumluluk düştüğünü beyan eder. Memleketin dâhilinde ve haricinde şartların her zaman güzel gitmeyebileceğini, “iktidar sahiplerinin gaflet dalalet ve hatta hıyanet içinde olabileceklerini”, hatta “istiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanların, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabileceğini”, bunun sonucu olarak da “cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabileceğini” belirterek bu şartlarda bile Cumhuriyeti koruma ve kollamada “muhtaç olduğun kudret”ingençliğin “damarlarındaki asil kanda”, gerçeği ortaya çıkarma duygu ve düşüncesinde, azminde olduğunu belirterek dünden yarına yol gösterir. O ki hakkı, hakikati, Türk milletinin ve ordusunun haklılığını ve kahramanlığını bütün dünyaya ilan edilmesini isteyerek Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu Ajansı’nı kurmuştur.

     

    Adaletin geç tecelli etmesi bir nevi haksızlıktır. Geciken adalet de adalet değildir, hatta zulümdür. Bu gerçeği herkes bilir. Ama gerçeklerin ortaya çıkmasında onların payı asla inkâr edilemez. Onlar olmasa nice masumların, mazlumların, maznunların hayatları kararmaya devam edecektir. O cesur kalemlerin sayesinde yalancı, düzenbaz, hilekâr, müfteri, alçak kimselerin iftiraları; asılsız söylemleri, yalancı şahitlikleri bir bir ortaya çıkarılmıştır. Kim bilir nice hakikatler de ortaya çıkarılmayı beklemektedir. Çünkü zaman zaman adalet tecelli edinceye, hak yerini buluncaya kadar şer güçlerin etkisiyle de hileler, iftiralar, oyunlar, asılsız ihbarlar, yalancı şahitlikler gerçekmiş gibi işlem yapıldığı için zaman zaman masumlar, mazlumlar, maznunlar evladüiyallerine, çocuklar anne babalarına hasret bırakılmış, gerçekler zindanlara atılmıştır.

     

    Her nimeti ayrı dünya

     

    Bütün su kaynaklarının, bütün meyvelerin tadı aynı değildir. Kimi tuzlu ve acı kimi tatlı ve lezzetlidir. Kimi katı, sert ve dayanıklı; kimi yumuşak ve eringin, dayanıksızdır yani. Her mesleğin erbabı var, erkanı ve adabı var. Onu en güzel şekilde yapan pirleri, duayenleri var. İnsanın kurdu olanlar olduğu gibi yurdu olanlar da var. Gerçeklerin ortaya çıkmasına gayret gösteren, bu uğurda birbirleriyle dayanışma içerisinde olanlar olduğu gibi birbirinin kuyusunu kazanlar da yok değil. Baksanız onlar da gerçeğin peşinde koşturuyor, ama hangi gerçeğin? Onlar olsa olsa alaşım plastik gerçeklerin peşindedir, kendi yalanlarının yani.

     

    Gerçek bazen iki yanı keskin bıçaktır. Söylese, yazsa dünyasını; söylemese yazmasa ahiretini biçip doğrayacak olan. Hayatını salt gerçeğin ortaya çıkmasına adamış olanlar, her halükârda gerçekleri yazmak, onları dillendirmek durumundadırlar. Yoksa halk katında da Hak katında da mesul olurlar, yazmakla da bu mesuliyetten kurtulurlar.

     

    Rüzgâr, bunaltıcı yaz sıcaklarında serinlik ve ferahlık üfler. Baharlarda çiçekleri çiçeklere eş eder, çiçekler arası iletişimi ve etkileşimi sağlar. Mavi gökyüzünü kaplayan kara bulutları alıp dağıtır. Zaman zaman da o bulutlar yine onların sayesinde bir araya gelir; bunu da unutmamak lazım. Kar yağışı onunla tipiye döner, onsuz sakinliğinde huzur hâlleri yaşanır. Zaman zaman insana, ruhuna huzur veren iyiliği olsa da zaman zaman insanın illallah çektiği hâlleri yaşamasına sebep olur o rüzgâr. Gerçeğin peşinde koşanlar da böyledir. Nihayetinde onlar da noksanlıklarıyla bir bütün olan insandır; nefisleri, heva ve hevesleri vardır. “Ve insan aldandı.” gerçeğinde olduğu gibi onlar da insanlardan bir insan olduklarından onların da gerçeklerden uzaklaşanları, gerçekleri gizlemede önemli görevler üstlenenleri olmuştur, olmaktadır ve olacaktır da. Her mevsim açan güllerin elbette dikenleri de hep olacaktır. Dikensiz gül var mı şu dünyada? Dün olduğu gibi bugün de candaşlar, yandaşlar vardır, yarın da olacaktır. Ama onlar, kendilerine, gerçeğin peşinde koşanlar sıfatını asla layık görmemeliler. Çünkü bunu hak etmiyorlar.

     

    Onlar kim?

     

    Yazımın başından beri sıfatlarını, özelliklerini ortaya koymaya çalıştığım, gerçeğin peşinde koşanların kimler olduğunu anlamışsınızdır artık diye düşünüyorum; tabii ki çalışan gazetecilerden bahsediyorum. Gazeteciler, sadece kendilerine verilen bilgiyi aktaran kalemşorlar değildir. Onların da vicdanı, ahlakı, meslek ahlakı vardır. İnsanların ahlaki davranış sahipleri olmayanı olduğu gibi onlarında kendi meslek ilkelerine, etik kurallarına -ne yazık ki uymayanları da vardır. Biz müspet düşünmek durumundayız, güzellikleri, gerçekleri olduğu gibi yazan, meslek ilkelerine, etik kurallarına uygun hareket edenleri alkışlamak durumundayız diğerlerini değil.

     

    Bir de şu var; gazeteci gerçeğin peşinde koşan adamdır, sadece, ellerine tutuşturulan siyasi bültenleri haber diline çeviren değil. Buna da elbette ihtiyaç var. Lakin onlar siyasilerin görevlendirdiği bültenlerde istihdam edilirler. Onlara gerçekten gazeteci demek gerçek gazetecilerin hakkını yemek olur. Çünkü gerçek gazeteciler bir eli yağda bir eli balda yaşamaya odaklı değillerdir. Yok mu öyleleri? Var elbette. Ama benim önemsediğim, bugün anlatmak istediğim onlar değil. Onlar esasen, gerçek gazeteciliğin yanından hiç geçmiş değil.

     

    Dünyayı yaşanılır kılmak

     

    Dünyayı yaşanılır kılan biraz da gerçeğin peşinde koşan bu kahramanlardır. Elbette sadece onlar değil, işçisinden, memurundan bürokratına, bürokratından baş karar alıcılara kadar, her kademeden güvenlik güçlerine, hâkim ve savcılara kadar herkesin insan odaklı ve gereğin peşinde olma, gerçeklerden yana olma duygu ve düşüncesiyle hareket ettiği takdirde toplum rahata ve huzura erecektir. Dar düşünceler, dar görüşler, ufuksuz ve öngörüsüzlük topluma her zaman zarar vermiş, toplum huzursuzluğa sürüklenmiştir.

     

    Gerçekten gerçeğin peşine koşan, bu uğurda hayatlarını ortaya koyarak mesleğini ifa eden o kahramanların Çalışan Gazeteciler Günü (10 Ocak) kutlu olsun. Rabbim onları hak ve hakikatten ayırmasın. Muktedirlerin, güçlülerin değil, gerçeklerin, hakkın, hukukun, adaletin, masumların, mazlumların ve maznunların sesi olmada daim kılsın!

     

    Gerçekler ve adalet bir güneştir, herkesin onlara ihtiyacı vardır. Gökyüzünden, güneşten herkes nasibini alsın, almasına engel olunmasın. Son söz, üstat Recaizade Mahmud Ekrem’den: “Sen olmasan nazarımda güneş de muzlimdir [karanlık]/ Sözün hakikati işte budur inan güzelim” Vesselam.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.