Vefatının (13 Şubat 1909) 9.yıldönümünde, genelde Türk dünyası ve edebiyatının, özelde Azerbaycan’ın ve Azerî Türk edebiyatının mümtaz ve biricik şahsiyetlerinden şair yazar, gönül insanı, idealist Bahtiyar Vahapzade’yi hayırla yâd etmek adına bu yazının başlığı onun aynı isimli şiirden ödünç alındı. Bu yazımla, Türkçeyi konuşan her bir fert gibi ona olan vefa borcumu bir nebze olsun ödemek istedim.
İnsanız, zaman ve mekânla mukayyetiz; sınırlandırılmışız. O sınırın dışına çıkabilmemiz asla mümkün değil. Hâleti ruhiyemize zamanın etkisi olduğu gibi mekânın da etkisi vardır. Bazı zamanlar, öyle ferah öyle sevinçli, öyle meserret bir hâl yaşarız ki tarif edilemez. Bazı zamanlarda da içimiz gam ve kederle dolar, sıkıntı üstüne sıkıntılar gelir de ruhumuza çöker de karabasanlar yaşarız. Bir türlü iç huzura kavuşamayız. İşte o zaman derin bir iç sesimizle “Hasbunallahu ve nilmel vekil!” der kalbimize nefes aldırmak, ruhumuzun ferahlamasını sağlamak isteriz. Bu, çoğu zaman mümkün olsa da hemen, anında başaramadığımız, üstesinden gelemediğimiz durumlar için mümkün değildir.
Vahapzade, Gün Var Bin Aya Değer adlı şiirinde çocuklarının yolunu gözleyen ama bir türlü gelemeyen çocuğunun nasıl bir hâlde bulunduğunun telaşını, bir türlü geçmek bilmeyen zamana inat, aklında, kalbinde taşıyan bir annenin ruh hâletini anlatır:
“…
Gece... Zaman gezer o ev, kâh bu ev.
Bir damın altında iki komşu ev,
Birinde annenin akşamdan beri,
Yollara serpilip düşünceleri.
Oğlunu bekliyor...
Belki,
Belkiler
Haydi şimdi gelir, birazdan gelir...
Tiskinir bir sese, bir hışırtıya,
Dallardan dallara konar hayali.
Belki de... Başında kaza var, diye,
Düşünür...
Donuyor sanki hayali...
Ben ne söylüyorum, dilim kopası,
Düşünür, düşünür... Yok intihası.
…”
Mekânlar da öyledir; bazı yerlerde dolaşırken öyle sıkıntılı, öylesine kalbi daraltan, karartan, içini sıkıntıları sardıkça saran bir ruh haliyle baş başa kalırsınız; bazen de gezdiğiniz yerlerin, mekanların ruhunuza etkisi deniz meltemleri gibidir, ferahlattıkça ferahlatır. Dağ başlarında, yaylalarda, bozkırlarda veyahut alabildiğine engin denizlerde yol alıyormuşçasına ferih ve fahur olan bu halinizin kaybolmasını hiç istemezsiniz, istemeyiz de!..
Bahtiyar Vahapzade, 16 Ağustos 1925 tarihinde Azerbaycan’ın Şeki kentinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bakü’de tamamlar. 1947 yılında Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü’nden mezun olur, aynı bölümde öğretim üyesi olarak ders vermeye başlar. Şair Samet Vurgun’un Hayat ve Yaratıcılığı (1964) isimli monografisi ile filoloji doktoru unvanını alır. 1980 yılında Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine seçilen Vahapzade, emekli olduğu 1990 yılına kadar üniversitede ders vermeye devam eder.
Sanatçı kimliğinin yanı sıra ilim insanı olduğu için birçok ilmi kongrelere katılarak seyahat eden Vahapzade, en önemli ilmi çalışmalarından biri olarak Almanya’daki Türk işçileri üzerinde araştırma ve incelemeler yapar. Bu vesileyle birçok defa Türkiye’ye gelir. Türkiye’den Bakü’ye giden pek çok ilim ve sanat heyetiyle görüşüp, görüş alışverişinde bulunur.
O, Allah demenin yasak olduğu, insanı insan yapan, milleti millet yapan değerlerin toptan inkâr edildiği, kanlı bir diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir ülkede ve bir devirde yetişen ama o şartlar altında bile güzellikleri görmesini, onları terennüm etmesinibilen birisidir Vahapzade. 1977 yılında İstanbul’a gelir. Sabahleyin ezan sesiyle uyandığı o tatlı sese hayran olur. Minareden işittiğ iAllahü Ekber sesi onu âdeta büyüler. Büyük şâir, gün boyu bu sesin etkisinden kurtulamaz ve bu sesin derin etkisi altında Allahü Ekber şiirini yazar. Modern Türk edebiyatının büyük üstadı Yahya Kemal’in Ezan-ı Muhammedî şiirinde olduğu gibi o gür sadanın bütün bir cihanda duyulması ve yankılanması gerektiğini haykırır:
Allah’a yücelen ulu bir yolun
İlk inpillesidir Allahü Ekber
Hakk’ı dananların yüzüne değmiş
Hakk’ın sillesidir Allahü Ekber.
Göklerin nidası yücelip yerden
Dâim halâs eder hayırı şerden.
Kudret-i Kâmil’in minarelerden
Gelen nağmesidir Allahü Ekber.
Mekâna, zamana, devre o sultan,
O’dur hakikate kapıl ar açan.
Müminlik yolunda kalbe nur saçan,
İman şûlesidir Allahü Ekber.
Azerbaycan’da 1960’larda başlayan özgürlük hareketlerinin öncülerinden biri olan Vahapzade, bu bağlamda Gülistan (1959) isimli şiirini yazar. Bu eserde, ikiye bölünen (İran ve Rusya) Azeri halkının yaşadığı felaketleri dillendirir. Bu şiiri onun iki yıllığına da olsa üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmasına sebep olur. Azerbaycan halkının sıkıntılarını konu ettiği pek çok eserini yurt dışında yayımlar.
Şiir ve yazılarında, Azerbaycan Türkçesini en temiz şekilde kullanmaya titizlik göstererek halkının duygu ve düşüncelerine tercüman olur. 1995 yılında Azerbaycan’ın ve Azerbaycan halkının özgürlük mücadelesine katkılarından bu yöndeki hizmetlerinden dolayı İstiklâl nişanı ile ödüllendirilir. Vahapzade aynı zamanda 1980- 2000 yılları arasında, 5 dönem, milletvekili olarak parlamentoda görev yapar.
Üstat Bahtiyar Vahapzade, 40’ı aşkın şiir kitabı, 11 ilmî eser, 2 monografi, çeşitli piyesler ve yüzlerce makale yayınlar. Eserlerinde genel olarak işlediği temel konular: özgürlük, yurt sevgisi, din vb. dir. Eserlerinden bazıları Türkiye’de Türkiye Türkçesiyle basılmıştır. Bunlar arasında 20 Ocak 1990 günü Rus Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’ı işgal ederek onlarca kardeşimizi şehit ettiği o menfur olayları anlattığı Tavşana Kaç Tazıya Tut (1990) adlı eserinin yanı sıra, Gün Var Bin Aya Değer (2006), Ürekdedir Sözün Kökü (1993), Ömürden Sayfalar (2000), Vatan, Millet, Ana Dili (2000), Soru İşareti (2002) vardır.
Allah adlı şiirinden:
İdrakte yol açmış geceden gündüze Allah
Güldürmesen öz gönlünü, gülmez yüze Allah
Dünyaya şafaklar gibi Tanrı'm sepelenmiş
Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah
…
Bildik, biliriz, gizlidir insandaki kudret
Herkes onu fehmetmese, acizdir o, elbet
İnsanın ezel borcudur insanlığa hürmet
İnsanlığa hürmette, liyakattedir Allah
…
İnsan! Tepeden-tırnağa, sen arzu, dileksin
Nefsinde doyumsuz; fakat aşkında meleksin
Zulmün yüzüne hak denilen silleni çeksen
Sillende mühürlenmiş o gayrettedir Allah
Cahil iner alçaklığa, öz kalbine inmez
Vicdandan eğer dönse de hayrından o dönmez
Zulmette, cehalette, adavette görünmez
İlgarda, sadakatte, muhabbettedir Allah!..
Türk edebiyatının büyük ustası Vahapzade’yi yine bir başka dev ismi Cengiz Aytmatov’un değerlendirmeleriyle yazımızı bağlayalım: “Bahtiyar Vahapzâde, hepimize has olan ihtiraslardan, doğrudan doğruya zaman, mekân ve fezânın mücerret âlemine günümüzün heyecanlarına, dünyanın atom tehlikesine köprü fikirler atar, köprü tablolar çizer. Yine her birimize, bütün nesillere, yine insana, komşusuna, od ocağına ve bundan sonra bütün kâinata yüz tutar. Sanatkârlığının çiçeklenme ve müdriklik devrine kadem koyan büyük şairin ölçüsüz istidadı böylece meyve verir; böylece inkişaf eder. Zannımca, okuyucuların çoğu, bugün kendisini, kendi dünyasını, kendi hırs ve heyecanlarını Bahtiyar'ın şiirlerinde bulabilir; çünkü onun manzumelerinde, zaman yaşıyor. Bizim kaygı yükümüzü taşıyan, derd ü serimize ortak olan, koynunda yaşadığımız zaman... Şiirlerin kudreti de işte bundadır.”
Türk milletini bir bütün olarak gören ve Azerbaycan ve Türkiye’yi aynı başlıklı şiirinde “bir millet iki devlet” olarak nitelendiren Bahtiyar Vahapzade’ye Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun!..