|   | 
  • Cevahir Kadri

    İki Sınav Arası

    Bu hafta sonu Liselere Giriş Sınavı (LGS) yapılacak, bir hafta sonra “çocuklar” büyüyecek, büyüyecek “gençler” olarak Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) girecekler. LGS bir günde tamamlanacak ama YKS, iki günde tamamlanacak. Sınava girecek bütün öğrencilere şimdiden başarılar dilerim. Her şeyin hayırlısı olsun. Bu yazı yayımlandığında LGS zaten tamamlanmış olacak.

     

    Bugünlerde dilimizden düşmeyen bir kelime sınav. Gel sınav, git sınav, otur sınav, kalk sınav! Öyle çok çeşitlendi ki neredeyse sınavları bilme sınavı yapılacak, bir bakıma sınavlara ön hazırlık mahiyetinde!

     

    Eskiden sınav yoktu biliyor musunuz? Gerçek söylüyorum, eskiden sınav yoktu. Sonradan çıktı bu iş! Ziya Paşa’nın ifadesiyle “iş bu rivayet yeni çıktı!” Peki, ne vardı eskiden?

     

    Eskiden “imtihan” vardı, imtihan. İmtihan olunurdu, imtihana girilirdi, imtihan edilirdiniz, imtihandan geçerdiniz. Ne oldu şimdi? İmtihan yok oldu, imtihan uçtu gitti bir uçurtmanın kuyruğuna takılarak!..

     

    Yıllar yıllar öncesi; ben diyeyim kırk, siz deyin elli… O zamanlar henüz bu kadar çok ve etkili iletişim araçlarına sahip değildi hiç kimse. Hele hele, şahsi iletişim araçlarına (cep telefonu, e-posta, twitter, facebook, instagram, vb.)  hiç değildi!.. Hatta, birçok köyde herkesin kullanabileceği sabit telefon bile yoktu! Ne günlerden bugünlere geldik, öyle değil mi?

     

    Dünya dönüyor ve değişiyor

     

    Elbette, dünya değişiyor, biz yerimizde mi duracağız? Biz de değişeceğiz, gelişeceğiz elbette. Tıpkı sözleri ve müziği Tuğrul Dağcı'ya ait olan, sanatçı Nilüfer’in 1973 yılında henüz ilk gençlik yıllarında söylediği şarkısındaki gibi: Dünya Dönüyor! Evet, Nilüfer tam da içinde bulunduğumuz hâli söyleyiveriyor işte: “Dünya dönüyor sen ne dersen de/ Yıllar geçiyor fark etmesen de” Şu bir gerçek: İster şahıs ister toplum ve isterse devlet olarak değişen, dönüşen dünyada içimize kapanık olarak yaşayamayız. Sonra sorarız kendimize: “Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?/ Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?” (Necip Fazıl)

     

    Kelimelere kıymayın efendiler

     

    Peki, değişen nedir imtihandan sınava geçeli? Kelimelerin hafızası ve ruhu vardır, tıpkı onu konuşan insanların hafızası ve ruhu olduğu gibi. Onların da anıları ve geçmişi vardır. Dilin kullanımında olan bir kelimeyi söküp attığınızda, onunla birlikte var olan bütün birikimleri de toplumun hafızasından söküp atarsınız. Bu, yılların birikimi demektir. Neye benzer, allameicihan olan bir âlimin bildiklerini paylaşmadan, kitaplara geçmeden bu dünyadan çekip gitmesi gibi. Ne gibi, asırlık çınarların bir gecede testerelerle yıkılıp, buldozerlerle köklenmesi, dünya denilen şu coğrafyadan “temizlenmesi” gibidir. Kaybeden kim, kazanan kim? İnsanoğlu kuru bir kavganın içinde olarak böyle ucuz kahramanlıklarla devasa, dünyalar kıymetinde değerleri yok ederek zararlara girmemeli!..

     

    İmtihan mı sınav mı

     

    İmtihan kelimesiyle yetişen nesillerde onun manevi bir anlamı vardı. Kelime ister dünyevi bir iş için seçme, eleme anlamıyla isterse Allah’ın biz kullarını bu dünyaya gönderme gayesi anlamıyla kullanılmış olsun, kullanıldığı bağlama göre onun ne anlamda kullanıldığını anlıyorduk. Fakat diğer anlamı da zihnimize akın ediyor, kelimenin o anlamı uzakta yalnız ve garip kalmıyordu.

     

    Sınav kelimesi belki bize öyle geliyordur ama biraz “seküler” geliyor, ruhundan maneviyatı alınmış bir kelime gibi yani. Sadece ve sadece bu dünyaya has bilgilerin, kazanımların edinilip edinilmemesine yönelik bir sorgulama anlamı var zihinlerimizde. Bu -dedim ya- belki de bizim gibi iki kelimenin birlikte kullanımına şahit olanlar için geçerlidir. Sınav kelimesiyle yetişen bugünkü nesil için belki de değişen bir şey olmayacak. Çünkü, bizim zihnimizde çağrışan “imtihan dünyası” onların zihnindeki “sınavlar dünyası” da anlam açısından aynı olacak. Şahsi düşüncem bunun aynı olamayacağı yönünde. Bu konuda son sözü elbette araştırmalar söyleyecek.

     

    İlk imtihan ilk sonuç

     

    İlk imtihan da ilk insan Hz. Âdem’in (aleyhisselam) yaratılması ile yaşandı. Buna, Hz. Âdem’in varlığı karşısında bir başkasının; meleklerin ve İblis’in imtihanı demek de mümkün. Çünkü Cenab-ı Hak, Âdem’i yaratıp iblis ve melekleri ona “secde etmeleri”ni emir buyurunca melekler emre itaat ederek secde ettiler. Ancak, İblis, yaratılış özelliklerini bahane ederek gurur ve kibre kapıldı, Âdem’e secde etmekten kaçındı. Bu hareketi ile Allah’a (celle celalühü) karşı gelmiş oldu. Hz. Allah da İblis’i huzurundan, rahmetinden kovarak uzaklaştırdı. İblis’in adı, “Şeytan” oldu, Allah’ın laneti onun üzerine olsun!.. Bu “isyan” ile birlikte de Hz. Âdem’in şahsında bütün insanlığın imtihanı başlamış oldu. İlk kazanan melekler olurken, ilk kaybedenler arasında, Allah’ın emirlerine isyan ederek karşı koyan İblis yerini aldı. İmtihanı kaybetmesi ile “Şeytan”da bir hınç, bir öfke birikmesi oldu; bütün kullarını saptırma, yoldan çıkarma konusunda Allah’tan, kıyamete dek süre ve izin istedi. Asıl hikmeti Cenab-ı Hak katında olan bu izin ve süre ile kıyamete dek yaratılacak bütün insanların imtihandan geçecek şekilde verildi. Haddizatında “meleklerden de yüce, hayvanlardan da aşağı” olabilecek nitelikte yaratılan insanoğlu, yapıp ettikleriyle, kazandıklarıyla hangi konumu kendisine layık göreceğini de böylece belirlemiş olacak. Bu belirlemede, Allah’ın kullarına merhametinin bir gereği olarak iyi işlerde bire çok sevap, kötü amellerde ise bire, bir zarar/günah yazılacaktır.

     

    Burası sonuç yeri değil

     

    Öğrenme varsa ölçme vardır, değerlendirme vardır. İnsan, bu dünyada hak ve hakikati öğreniyor. Sadece hak ve hakikati mi? Hayır, hak ve hakikatin gayrısında neler var, onları da öğreniyor. Melekleri öğrendiği gibi şeytanı ve avanelerini de öğreniyor. Tıpkı ilkokul öğrencileri gibiyiz şu dünyada. Her türlü bilgiyi öğrenmek durumundayız.

     

    Daha işin başında, Bezm-i Elest’te verdiğimiz bir söz var Allah’a. O’nu Rab olarak tanıdık, imtihana girmeyi de kabul ettik. Şimdi öğrendiklerimiz ve uyguladıklarımız ile doğru cevaplar karşılaştırılacak. Karnemizin, amel defterimizin nasıl bir yekûn ile sonuçlanacağını göreceğiz. Aslında bunu bu dünyada da kısmen görmek mümkün. Kısmen diyorum, çünkü Cenab-ı Hakk’ın rahmeti ve mağfireti o karnenin sonucunu değiştirecek. Belki bir güzel davranışımız, bir sözümüz O’nun bizden razı olmasına vesile olacak. Bu ümit içimizde hep taze bir fidan gibi yeşerecek, yaşayacak. Çünkü, O’nun rahmetinden ümidini ancak onan inanmayanlar keser. Bu dünya, sonuç yeri değil; burası öğrenme ve öğrendiklerini yaşama ve uygulama yeridir.

     

    Şeytanın içimizdeki dostlarına, nefse dikkat

     

    Şu dünyada yaşarken bazen, belki de çoğu zaman bir aldanış içerisinde yüzüp gidiyoruz. Cüzi bir akıl ile hareket etmemizden belki de bu aldanışlarımız, belki de fani olan bu âlemi içimize derç edilmiş bulunan ebediyet hissini harekete geçirmemizden. Şeytan, güzeli çirkin, çirkini güzel gösterir. Şeytanın içimizdeki dostları olan nefis, heva ve heveslerimiz de bazen düz yolda bile şaşırmamıza sebep olur. Allah dostlarından Hasan-ı Basrî Hazretleri’nin talebelerine verdiği şu öğüt ne de güzel ve ibretliktir, öyle değil mi? Hasan-ı Basrî, aldanmaması için bir öğrencisini şu sözlerle ikaz eder:

    Yavrum! Şu kâğıt parçasında yazılı olan nasihatleri al, senin için binlerce ilim kitabından daha değerlidir. Kâğıt parçasında şunlar yazılıydı:

    * İçinde bulunduğun ortamın, kötülüklerden uzak, salih ve iyiliklerle dolu bir ortam olmasına aldanma. Cennetten daha emniyetli ve kötülüklerden uzak bir yer düşünülebilir mi? Oysa babamız Âdem’in başına gelenler orada geldi.

    * İbadetinin çokluğuna da aldanma. Şeytan gibi kendini ibadete adamış kim vardı ve başına neler geldi?

    * Mütekebbir ilim sahipleriyle ne görüş, ne de sohbetlerine katıl. Bunlar sana hayır getirmez. Nitekim Peygamber Efendimizin (aleyhissalatu vesselâm) sohbetlerine katılan mütekebbir ve münafık ilim adamları vardı. Hiçbirisi ne imana geldi ve ne de o sohbetlerden istifade etti.

    * İlminin çokluğuyla övünüp-aldanma. Nice ilim sahipleri vardı ki övünçleriyle helak olup gittiler.

     

    Her sınavımızın sonucu hayr olsun

     

    Hayallerimiz sınırsız, ömür ise sınırlı. İsteklerimiz de bir o kadar sınırsız. Ebedi hayatta yaşayacaklarımızı şu fani, kısacık hayatımızda yaşama isteğimiz buna sebep… Rabbim, bu dünyada, razı olacağı bir hayat çizgisi nasip etsin. İki Cihan Serveri’nin tavsiye buyurduğu dua ile yalvaralım Rabbimize “Allah’ım! İçimi dışımdan daha hayırlı yap ve dışımı da ıslah eyle!” Rabbim yaşanan her türlü durumlarda bizi razı oldukları tarafına dahil etsin; zalimlerden değil, mazlumlardan yana olmayı, mazlumun gönlünü şenlendirmeyi nasip etsin. O Büyük Mahkeme’de beraat alarak ebedi saadete nail olan kullarından eylesin. Âmin!

     

    İki sınavın bana hatırlattıkları böyle. Rabbim, bütün öğrencilere emekleri zayi olmadan hayırlı başarılar nasip etsin. Bütün insanlığı, “hayvanlardan da aşağı” derekeye yuvarlanmaya sevk edecek fiil ve davranışlardan, zulümlerden korusun; herkese, İslam’ın evrensel mesajı ile tanışıp buluşmayı ve onu hayatlarına hayat kılmayı nasip etsin.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.