|   | 
  • Cevahir Kadri

    Nitelikli Toplumun Ahiliğe İhtiyacı

    Hikâyeyi bilirsiniz; hikâye dedimse yaşanmış, tarihi bir gerçeklik. Çağ açıp çağ kapatan, Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han, zaman zaman, tebdil-i kıyafetle çarşıyı pazarı hem ürün kalitesi hem de fiyat durumu bakımından denetlemeye çıkarmış. 
     
    Anlatılır ki bu denetlemelerin birinde selam vererek müşteri olarak bir dükkâna girer. Dükkân sahibinden “yarımşar batman olmak üzere yağ, peynir ve bal” ister. Dükkân sahibi, müşterinin istediklerinden sadece yarım batman yağı tartıp parasını hesap eder, sonra da “Ağam, sair isteklerinizi de karşı komşudan alasız. Zira onun malı hem daha yeğdir, hem de siftah etmedi.” der.
     
    Padişah ikinci dükkâna varıp oradan da yarım batman peynir alınca, bu dükkân sahibi de; “Allah’a şükürler olsun siftahımı ettim. Hem de çocuklarımın nafakasını çıkardım. Bundan sonrası kârdır.” dedikten sonra o da “Diğer isteklerinizi de komşumdan alasız. O daha siftah etmedi.” deyince Fatih Sultan Mehmed Han; “Bu milletteki ahlâkî istikamet yok mu, ona dünyaları fethettirir. Milletin ahlâk-ı sâfiyetine halel getirenleri Allah kahretsin!” diye beddua eder. (ehlisunnetbuyukleri.com) Bu duaya yürekten “Âmiin!” dememek mümkün mü?
     
    Toplumu ayakta tutan değerler vardır. Bu değerler toplumun fertlerince yaşandığı ve hayatlara hayat kıldığı müddetçe o toplumda gerileme ve çöküş söz konusu olmaz. Toplum her bakımdan ileriye daha ileriye doğru bir yükseliş çizgisinde hayat sürer.
     
    “Gel ahi, ey şehriyari”
     
    Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi” köküne ve Türkçe “-lik” ekinin getirilmesiyle oluşturulan “ahilik” kelimesi, “kardeşlik” anlamına gelmektedir. Kelime bundan başka “ahiliğe, ahilik ocağına mensup olan kimse; Osmanlılarda zâviyelerde şeyh makāmında olan kimse; arkadaş, dost; cömert, eli açık kimse.” gibi anlamları vardır.
     
    Bazı dil uzmanlarınca kelime, “eli açık, cömert, yiğit” gibi anlamları olan “akı” kelimesinden türemiştir. “T” sesi zaman içerisinde “h”ye dönüşmüştür. Toplum ve tarih bilimi açısından ise “ahilik”; zaviyesi Kayseri’de, türbesi Kırşehir’de olan Ahi Evran’ın kurucusu olduğu, Selçuklu ve Osmanlı ticari ve sosyal hayatına önemli ölçüde etki eden sosyal ve sivil bir esnaf teşkilatıdır, yaygın eğitim kurumudur.
     
    “Ahilik”i sadece hafta içerisinde değil hayatımız boyunca tanıyalım, konuşalım, yaşatalım; ona gerçekten ihtiyacımız var. Bilhassa, şu bir yıla yaklaşan salgın sürecinde, ekonomik şartların da gitgide ağırlaştığı bir dönemde ona ihtiyacımız daha fazladır. Çünkü ahilik, sivil bir sosyal dayanışmadır.
     
    Sadece salgın ve ekonomik şartlar değil, siyasi ve hukuki şartların da ahiliğe duyulan ihtiyacın fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü siyasi ve hukuki şartlar, ekonomik şartları da etkilemektedir.
     
    Günümüzde hemen hemen her meslek kuruluşunun; avukatlık mesleğinin baroları, mimarlık- mühendislik, lokantacılar, çiçekçiler, berberler, perakendeciler, şoförler ve otomobilciler, fırıncılar, vb. türlü türlü mesleklerin de esnaf odaları vardır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bu odaların çatı kuruluşudur. Bu ahilik teşkilatının günümüze yansışmasıdır. Bu odalar aracılığıyla o alanda iş yapan esnaf, ticari yönden ve ürün kalitesi bakımından denetlenir.
     
    Ahiliğe duyulan ihtiyaç
     
    Geliniz, ahiliğin ne olduğu üzerine bir yolculuğa çıkalım. Ahilik geleneğine göre bir ahinin “Alnı açık olmalı.” ki her daim temiz iş yaptığının işareti olsun.
     
    Eli açık, cömert, yardımsever olmalı.” ki darda kalan kardeşine, komşusuna her daim yardım etme düşüncesiyle yaşasın.
     
    Sofrası, kapısı açık olmalı, nesi varsa misafiriyle paylaşmalıdır.” ki darda kalan, zorda olan, sıfırı tüketen herkes bir tanrı misafiri olarak gidebileceği bir kapının açık oluğunu bilsin.
     
    Dilini yalandan, gıybetten, iftiradan bağlamalı.” ki toplumun yapısı sağlam olsun, o yapı bu tür “gıybet, dedikodu ve iftiralarla” dinamitlenmiş olmasın.
     
    Gözünü ayıp aramaktan, elini haramdan bağlamalı.” ki ahlakta yozlaşma ve kazançta harama bulaşma söz konusu olmasın; gelecek “helal süt emmiş” ve “helal lokma” ile büyümüş nesillerle kurulmuş olsun.
     
    Belini bağlamalı, kimsenin namusuna göz dikmemelidir.” ki toplum içerisinde çoluk çocuk, kız erkek herkes huzur ve emniyet içerisinde hayat sürebilsin. Bütün bunlar gösteriyor ki ahiler aynı zamanda sosyal hayatımızın hayırhahlarıdır.
     
    Kendimizi bir sorgulayalım bakalım. Bilhassa esnaf kardeşlerimiz, bu özelliklerin kaçta kaçını uygulama duygu ve düşüncesine sahiptir, bir düşünelim. Soralım, sorgulayalım kendimizi!..
     
    Öyle haberler, öyle vakalar duyuyoruz ki ah ahilik neredesin deyip iki büklüm oluyoruz!..
     
    Ahilik kurumu
     
    Bir teşkilat olarak ahilik ve onun topluma katkısı, etkisi nedir? Yaygın eğitim kurumu olarak toplumu dönüştüren bazı ilke ve kuralları:
     
    Halka dönük bir kurum” olan ahilik, böyle olmakla halkın sağlığını, ahlakını, ticari anlayışını, insani ve moral değerlerini her daim en üst seviyede tutmada büyük çaba sarf eder.
     
    Kendi ticaret çıkarını diğer meslektaşlarından üstün tutmayan kişi mutluluğu halka hizmet edip yararlı olmakta arayan” kişi toplumun temel dinamiklerinden olan “kendisine yapılmasını istemediğini başkasına” da yapmaz. Böylelikle sağlam toplumlar, sağlam nesiller ile o toplum geleceğe yürür. Genel olarak günümüz insanında, esnafında bu özellikleri bulmak -istisnaları olmakla birlikte- mümkün müdür?
     
    Diğer ilkeler de şöyledir: “Belli bir süre, bir iş basamağında kalarak olgunlaştırılan yamak-çırak-kalfa-usta hiyerarşisi kurmayı ve bu basamaklarda baba-evlat ilişkisi gibi öğreticiye candan bağlanmak suretiyle sanatı, sağlam ahlaki ve mesleki temellere oturtmayı amaçlar.
     
    Esnaf ve sanatkârlıkta önemli bir sorun olan üretici-tüketici çıkar ilişkilerini, birbirleriyle sürtüşmeye düşmeyecek şekilde ayarlar.
     
    İşe saygı ve çalışkanlık, yardımlaşma ve haksızlığın cezalandırılması” ahilik teşkilatının ilkeleri ve görevleri arasındadır. (aregem.ktb.gov.tr)
     
    Bir öneri: siyasi partiler odası
     
    Aslında siyasi partilerin de diğer meslek birlikleri gibi bir odaya sahip olmaları gerekir. Esnaf nasıl ki ayıplı mal üretmemeli, onu topluma sunmamalıdır. Siyasiler de davranış bakımından daha nezih ve nahif; etik ve estetik sahibi olmalıdırlar. Fakat orada siyasî etik ve ahlaktan başka bir hâkim güç olmamalı. Yaşanan onlarca hadise, siyaset kurumunun da insani, ahlaki ve etik değerleri kuşanması adına böyle bir odaya ihtiyacı olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü siyaset kurumunda seviye gerçekten çok düşürülmüş, ayaklar altında sürünmektedir.
     
    Siyasi partilerin de bir odası olmalı. Olmalı ki genel insani, ahlaki ve etik davranışlar sergilemeyen parti yöneticilerini ve üyelerini denetleme imkânı ortaya çıksın. Böyle bir güç, siyaseten asla bir tarafı tutmamalı, sadece ve sadece değerleri ölçü alan bir disiplinle hareket etmeli. Biliyorum bu, çok zordur ama imkânsız değildir.
     
    Değerlerin aşınmasında siyaset kurumunu önemli bir paya sahiptir. Parti yöneticilerinin meclis gruplarında yaptıkları veya memleket sathında gerçekleştirdikleri mitinglerdeki konuşmaları incelendiğinde bu gerçek ortaya çıkacaktır. İnternet ortamında mevcut olan bu konuşma örneklerini izlemek yeterlidir.
     
    Siyasi ahlakta seviye yükselmeli
     
    Siyasi ahlakta seviye yükselirse toplumu oluşturan fertlerin söz ve davranışlarında genel, ahlaki ve etik değerlere uymada belirgin bir yükselme söz konusu olacaktır. Çünkü günümüz iletişim araçlarında en küçüğümüzden en büyüğümüze, yedisinden yetmiş yedisine herkesin nazarına, bakışlarına, kulaklarına en çok değen ve onlara etki eden hiç şüphesiz haberlerdir, haber yazılarıdır. Bunlara en çok konu olan da siyasilerin çeşitli vesilelerle birbirlerine söyledikleri sözler veya çeşitli konulardaki beyanlarıdır. Konunun hassasiyeti açısından bilhassa son yirmi beş yılın siyasilerin konuşmaları ve beyanları dikkatlice incelenmelidir.
     
    Muhalefet partileri, aslında, iktidar için birer hayırhahtır. Çünkü muhalefet daha çok, meselenin eksik kalan kısmına dikkat çeker ki bu, iktidar için önemli bir işarettir. Muhalefet, kendisini destekleyenlerin göremediği noktaları iktidara göstermiş olur. Bu bağlamda iktidarın muhalefetin sesini kısmaya çalışmak yerine onları desteklemesi kendine yararlıdır.
     
    Kimler dikkatli olmalı?
     
    Bundan başka, televizyonlardaki tartışma programlarında konuşmacılar, birbirleriyle olan diyaloglarında, diğer konuşmacının sözünü kesmeden, dinleyip dinlemediği, kendisine verilen süre içerisinde hakkaniyet çerçevesinde ve sataşmadan konuşup konuşmadığı, nitelikli iletişimin yapılıp yapılmadığı gibi hususular geldiğimiz noktayı ayan beyan ortaya koyacaktır.
     
    Sınıfında öğretmen, okulunda idareci, kurumlarında sıralı olarak amirler, bürokratlar, nihayetinde, bakanlar ve bütün liderler, alt-üst, üst-alt veya makamlar arasında, evrensel ve ahlakî değerler, insanî nezaket kuralları çerçevesinde hareket ettiği, edebildiği takdirde toplumun değerleri yaşama konusunda seviye bir hayli yükselecektir. Bu olmadığı için de toplum nezdinde değerler bugün öksüz ve yetimdir; boynu buruk ve bükük bir hâldedir.
     
    Değerler, hayata atılınca değersizleşiyor
     
    Okul derslerinde bir program dahilinde öğrencilere verilmeye çalışılan değerler eğitiminde genelde başarılı olunuyor. Ama mesele okul sonrası hayatta; hayat onları nasıl etkiliyor, kazanımlarında bir aşınma söz konusu oluyor mu?
     
    Dönemin Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın katıldığı bir etkinlikte, Prof. Dr. Üstün Dökmen, “Herkesin din dersi 5. İyi de bu kadar ahlaksız, hırsız nereden çıktı? Kolonları kesip galeri yapan da 5 aldı, ölen de...” diyerek toplumdaki çürümeye dikkat çeker. Bilmek başka, uygulamak bambaşka!
     
    Okullarda kazandırılan değerler, kişi iş ve memuriyet hayatına atılınca uçup gidiyor. Memuriyete yeni başlayan bir genç, vazifesinin hakkını vermeye, yapması gereken işleri zamanında bitirmeye çalışır. Ne var ki eskiler, ustalar, tecrübeliler, yılların verdiği yorgunlukla vazifesini kanıksamış, hatta bundan bıkmış olanlar, gençlerin iştahlı çalışmalarından iyiden iyiye rahatsız olurlar. Diğer yandan da kendilerinin yapması gereken işleri türlü bahaneler ileri sürerek onların üzerine yıkmaya çalışırlar. Öte yandan da o gençleri, böyle özverili çalışmalarına gerek olmadığı konusunda ikna ederler.
     
    Gayretli, özverili bu gençler zaman içerisinde öğrenilmiş çaresizlik psikolojisiyle eski alışkanlıklarını yitirerek eskilere benzerler. Bundan dolayı “o eski hâllerinden” eser yoktur şimdi. İşlerin düzelmemesinin esas sebeplerinden biri budur. Ne yazık ki hayat, iki yüzlülüğün, yüzsüzlüğün ta kendisi olanlara bayramdır. Bu problem, Osmanlı bürokrasisinden bugüne, yüz elli yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen hâlâ çözülebilmiş değildir.
     
    Fazilet sahibi kimselerin öğütleri
     
    Victor Hugo “Bir milletin büyüklüğü nüfusunun çokluğu ile değil, akıl ve fazilet sahibi büyük insanlarının sayısı ile belli olur.” der. Tarihimizde akıl, bilgi ve irfan yönüyle Ahi Evran, Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlânâ gibi nice büyük insanımız yaşamış. Bunlardan bazıları tecrübelerini yazılı olarak aktarmış; bazılarıysa hayatlarına tatbik ettiği faziletleri, güzellikleri kendisiyle birlikte mezara götürmüş.
     
    O akıl ve fazilet sahibi yıldızların öğütlerinin dinlenmemesi veya öğüt vericilerin yokluğu sebebiyle toplumun yapısı ve ahlakı bozulmuş. Ticari hayatı gitgide çökmeye devam etmiş. Oysaki ticari hayatımızda, Hazreti Peygamberin -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şu tavsiyeleri uygulanmış olsa vaziyetimiz hiç böyle içler acısı olur muydu?
     
    “Alışverişte vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur; işe şeytan ve günâh karışır. Ticâretinizi sadaka ile karıştırınız (temizleyiniz)!” (Ebu Davud, Büyû 1)
     
    “Doğru sözlü ve güvenilir tüccar (ahirette) peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle beraber bulunacaktır.” (Tirmizî, Büyû)
     
    Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise, Allah’ın lânetine uğramıştır.” (İbn Mace, Ticârât, 6)
     
    Çıtanın yükselmesi için
     
    Gerek ticari gerekse iş hayatında fertlerin birbirinin kuyusunu kazarak varlığını sürdürmeye, yükselmeye çalıştığı, siyasi mülahazalarla yok yere birilerini ötekileştirdiği, asılsız ihbarlarda bulunarak suçladığı, muktedirlere yakın olanların “ayıplı mal” üretmiş olsa bile üzerine gidilmediği, “Benden olan safa bulsun!” gibi sakat bir anlayışın hâkim olduğu çarpık bir dönemden geçiyoruz. Bu sakat anlayış sona ermeli; hukuki ve ahlaki kaidelere herkesin uymasıyla huzur ve güvende çıta yükseltilmeli.
     
    Kardeşliğin, toplumda gerçek anlamda yaygınlaşması için, en başta siyasiler olmak üzere, toplumun her kademesindeki önde olan kişilerin ahilik ilkelerine uygun davranarak sosyal barışı ve güveni tesis etmeleri, meslek oda başkanlarının alanlarında topluma hizmet verme, mal üretme, durumundaki esnafları gereğince ve âdilâne denetlemeleri, adaletle iş görmeleri gerekmektedir. Bu, nitelikti bir toplum için olmazsa olmazlardandır.
     
    Fertlerin hayatlarının değerlerle değerli kılınması için iktidar ve muhalefetiyle, toplumun önde gelen etkili kişileri bilhassa söz, fiil ve davranışlarıyla örnek olmaları elzemdir. Çünkü bilhassa siyasiler her bakımdan toplumunun rol modeli kimselerdir, onlar toplumun kılavuzudurlar.
     
    Son söz: “Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” (Buhârî, Edeb, 62)

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.