“Bazı beldeler vardır ki göbeklerini tarih kesmiştir. Onların doğuşu bütün insanlık için bir başlangıç veya bir son gibi bellenir. Geçirdikleri çağlar, bugün bile herkesin elinde bir ölçü, dilinde efsanedir.” der Remzi Oğuz Arık Türk Sanatı adlı eserinde Kayseri’yi anlatırken. Bu değerlendirme meseleyi ülke bazında ele aldığımızda doğru ve geçerli bir değerlendirmedir; daha dar bir açıdan ele aldığımızda bu değerlendirmeyi içinde doğup büyüdüğümüz, çocukluğumuzun geçtiği, sakinleriyle hemen hemen tanışık ve hemhal olduğumuz sokaklarımız için de yapabiliriz.
Eskiden sokak diye bir kavram vardı ve bu daha yakın ve daha bizim olan mekanlardı. Evet, sokaklarımız vardı bizim. Acı ve tatlı günlerimizin geçtiği, “bizim” diyerek sahiplendiğimiz, her bakımdan da o mekâna hâkim olduğumuz sokaklarımız vardı. Peki, neydi sokak ve biz neden onu bu kadar çok sahiplenmiştik?
Sokak, Arapça “zukak” kelimesinden dilimize gelip yerleşmiş bir kelime olan sokak, Güncel Türkçe Sözlük (TDK)’te “İl, ilçe vb. yerleşim bölgelerinde, iki yanında evler olan, caddeye oranla daha dar veya kısa olabilen yol” olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra “kapıları aynı yola açılan ev ve dükkân sâkinlerinin tamâmı” olarak geniş bir anlamı kapsayan bir kelimedir sokak. Kelime Türkçemizde deyim ve atasözleri içerisinde, birleşik söz grupları arasında kullanılmış olmakla dilimize yerleştiğinin bariz göstergesi olarak karşımızda durmaktadır.
Olumlu ve olumsuz olmak üzere sokak kelimesine yüklenen anlamları iki kategoride değerlendirmek mümkün. Gerek Güncel Türkçe Sözlük (TDK) ve gerekse Kubbealtı Lugati’nde detaylı bir şekilde açıklanan anlamlara ve örneklere bakıldığında bunu net olarak görmek mümkün. Mahalleye göre daha dar bir alanın adı olan sokak; bakkalı, kasabı, manavı vs. hepsini kapsamasa da bazılarını kapsayan, sakinlerini yani o mahalde oturanlarını tanıyıp bildiğimiz bir bakıma “geniş aile” diyebileceğimiz dairenin adıdır. Adı anılınca aklımızda çağrışan ilk anlam budur.
Deyimlerde karşımıza daha çok “Ev dışındaki yer, dışarısı” anlamıyla karşımıza çıkan sokak kelimesi “sokağa atmak, sokağa çıkmak, sokağa (veya sokaklara) dökülmek, sokağa (veya sokaklara) düşmek, sokakta kalmak, (bir şeyi) sokaktan toplamak; sokak çocuğu, sokak kadını, sokak kapısı, sokak kızı, sokaktaki adam, ara sokak, arka sokak, çıkmaz sokak” vb. söz gruplarıyla ya deyimleşmiş ya da birleşik söz olarak dilimizde yer almıştır. Bu tür deyim ve birleşik sözlerde çoğunlukla olumsuz bir anlam yüklenmiştir sokak. Ya değersizliği ifade eder ya da değer bilmezliğimizi.
Birini düşkün, yoksul kalacak biçimde evden, iş yerinden uzaklaştırmak veya kovmak istediğimizde veya para, eşya vb. şeyleri boş yere harcamayı vurgulamak istediğimizde onusokağa atmış oluruz. Gezmek veya bir iş görmek için evden çıktığımızda ise eylemimizin adı sokağa çıkmaktır. Herhangi bir sebeple dışarı çıktığımızda; gösteri, protesto gibi amaçlarla insanların sokaklara, meydanlara inmesi durumunda sokağa (veya sokaklara) dökülmüş oluruz. Kötü yola saparak orta malı olduğunda (kadın); bir şeyin çoğalıp gerçek değerini yitirdiğinde; sükûneti, huzuru evin dışında aradığımızda sokağa (veya sokaklara) düşmüşüz demektir. Hayatın insana sürprizleri vardır; sığınacak yerimiz olmadığında, bakacak kimsemizin bulunmadığı durumlarda sokakta kalmışız demektir. Hâlimizi en güzel bu anlatır. Bazen olur ki almakta zorluk çektiğimiz şeyleri bolca bulduğumuzda, onların teminini kolayca sağladığımızda, onları masrafsız ve zahmetsiz elde ettiğimizde bunları bir başkasına aktarır ve anlatırken sokaktan topladığımızı söyleriz.
Zaman zaman yürekleri dağlayan durumlarla karşılaşırız. Hayatın zor şartlarını omuzlarında fazlasıyla hissedenlerimiz vardır. İşte böyle, vaktini genellikle sokaklarda geçirip eğitimden yoksun kalmış çocuk veya evi ve yakınlarından yoksun, sokaklarda yaşayan çocuklar için kullandığımız bir sözdür sokak çocuğu. Sokak çocukları sözüne belki zaman zaman da yüklenen olumsuz anlamın sorumlusu sokak çocukları değil; sıcacık evlerinde kendinden başkasını düşünmeyen varlıklı olanlarımızdır. İslam’ın zekat ve sadaka müessesesi, isar hasleti sokak çocuklarının zaman içerisinde azalmasına ve belki de tamamen yok olmasına zemin teşkil edecektir. Çeşitli sebeplerle aile ortamından uzak kalmış ve kötü yola düşmüş kadın veya kızlar için, “sokak kadını” veya “sokak kızı” sözleri kullanılmaktadır. Sosyal devlet anlayışıyla devletimiz, gerçekten inançlı ve insani bir toplum oluşturan insanımız; kadınımızın ve kızlarımızın böyle kötü durumlara düşmesine engel olmalıdır. Böyle durumlarla karşılaşılıyorsa hem devlet anlayışımızda hem de toplum olarak hepimizde ciddi problemler var demektir.
Evimizin sokağa açılan kapısı için sokak kapısı sözünü kullanırız. Sokak kapısı bu anlamıyla zaman zaman mecazi anlamı da yüklenir. Sokaktaki adam sözüyle de genellikle kamuoyunun görüşünü dile getirdiğine inanılan herhangi bir kişi veya belirgin bir özelliği olmayan, sıradan adam kastedilir. Bu anlamda bir ad aktarması yaparak herhangi bir konuda “Sokak bunu böyle düşünüyor, böyle anlıyor.” deriz.
Ana yola açılan ikinci derecedeki yollar için ise ara sokaklar sözü bunu anlatmak için oluşturulmuştur. Yine, aynı şekilde ana yola açılan ikinci derecedeki sokak için arka sokak söz grubunu kullanırız. Anlam genişliğine sahip bir başka söz grubu ise çıkmaz sokaktır. Girişi ve çıkışı aynı olan sokak, sonu olmayan olay, durum vb., boşuna çaba için söylenen çıkmaz sokak sözü dilimizdeki en güzel sözlerden biridir. Daha çok mecaz anlamıyla kullandığımız için sokak kelimesi bu tür kullanımlarda daha geniş mahal ve mekânları karşılamaktadır. Necip Fazıl Kısakürek’in Destan şiirinde bunu görürüz:
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden…”
Buraya kadar sokak kelimesinin sözlük bağlantılı anlam ilişkisi üzerinde durduk. Buna bir de siyaset penceresinden baktığımızda sokak kelimesine yüklenen anlamın çok farklı farklı olduğuna şahit oluruz. Çünkü siyasette -aslında politika da demek lazım- sokak kelimesinin anlamı iktidardayken farklı, muhalefetteyken farklıdır. Meseleyi bir fıkra ile açalım: Bir gün derste öğretmen sormuş: “Evladım, söyle bakalım. İki, iki daha kaç eder?” Kayserili öğrenci tavrını hiç bozmadan “Öğretmenim, alırken mi satarken mi?” diye cevap vermiş. İşte, fıkrada da en güzel biçimde anlatıldığı gibi pozisyonumuz kelimelere farklı anlamlar yüklememize sebep olmaktadır. İktidar tarafında olsak da muhalefet tarafında olsak da bu durum değişmiyor.
Sokak kelimesi sokakta bulunuşumuza bağlı olarak ya “kargaşanın, kaosun, düzensizliğin, düzene başkaldırışın merkezi” veya “demokrasinin, halkın haklı tepkisinin dile getirildiği, “ma’şeri vicdanın sesi”nin gür bir şekilde çıktığı bir alan” anlamını taşıyor. İster iktidara isterse muhalefete taraf olalım fark etmez; meseleye insan odaklı bakabilirsek sokağa yüklenen anlam hiçbir zaman değişmeyecektir. İşte asıl o zaman, sokak kelimesi bizim için muhalefetteyken başka iktidardayken başka başka anlamlar kazanmayacaktır. Böyle biz, dünü ile bugünü arasında çelişkiler yaşamayan insan gibi insan çizgisinde bir hayat süreceğiz demektir. Demokratik talepleri dile getirme düşüncesiyle yola düştüğümüzde ise herhangi bir taşkınlık yapmadan, başkasına zarar vermeden, gayet demokratik bir biçimde bunu yapma olgunluğunu gösterdiğimizde, iktidar bunu bu anlayış ve olgunlukla karşıladığında sokak, iktidar ve muhalefet açısından aynı anlamı yüklenecek demektir. İşte o zaman, bütün sorunlarımız insan odaklı olarak çözülecektir.