Yüce Yaratıcı tarafından kâinatın gözbebeği olarak yaratılan insan, bu fani dünyadaki hayatını devam ettirme, gelecekteki ebedî hayatını kazanmasını temin etme adına türlü türlü nimetlerle donatılmıştır. Bu nimetlerin hangisine yoğunlaşsak onun biricikliği ve en önemli oluşunda hemfikir olmamız kaçınılmazdır.
Akıl, irade, düşünme, beyin, görme, sağlıklı bir beden, sağlıklı bir ruh, sağlıklı bir kalp vb. gibi insanın dış dünya ile münasebetini düzenleyen, belki de etkileyen en önemli nimetlerin başında dili, konuşma kabiliyeti gelmektedir denebilir. Sadece dış dünya mı? Elbette hayır, iç dünyasında da iç konuşmalarında da dilin önemi inkâr edilemez. Dış dünya ile münasebetinin olabilmesi için insanın evvelâ iç dünyasında kendisiyle barışık olması, kendisiyle akıl, irade, düşünce, duygu, tavır, eda, davranış vb. alanlarda anlaşık olması lâzımdır. Bundan dolayı Allah’ın kelam sıfatının bir nevi tecellisi olan kelimelerle konuşma nimeti insana bahşedilen baş nimetlerdendir.
Yazı başlığının bir kısmını Prof. Dr. Necmettin Hacımeminoğlu’ndan ödünç aldık. Onun Türkçenin Karanlık Günleri adıyla önce İrfan Yayınevi tarafından daha sonra da Türk Edebiyatı Vakfı tarafından yayımlanan güzel bir kitabı var. Eser, 1975 yılında Talim ve Terbiye Kurulunca okullarda okutulması tavsiye edilmiş.
“Macaristan ortalarından başlayıp Çin içlerine... Balkanlar'dan kalkıp Sibirya steplerine... Kırım'dan hareketle Kudüs, Mısır, Yemen ve tâ Cezayir'e kadar uzayıp giden, milyonlarca kilometre karelik bir alanda konuşulan ve anlaşılan bir dildi Türkçe. Hem de daha düne kadar! Sadeleştirme bahanesiyle bu güzelim dil tam bir soykırıma uğratıldı. Hiçbir dile reva görülmeyen katliam bu dile en amansız bir şekilde tatbik edildi. Bir millet dili oldukça vardır. Uydurma dilli bir millet, millet olamaz. Tarihten silinmeye mahkûmdur öyleleri.”
Yukarıdaki satırlar eserin arka kapağından. Osmanlının son döneminde Yeni Lisan Hareketi ile başlayan sadeleştirme çalışmaları, 1932 yılında Atatürk tarafından Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kurulan ve daha sonra adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilen kurum tarafından yürütülen dil çalışmaları ile devam etmiştir. Bu sadeleştirme çalışmaları zamanla yerini özleştirme hatta uydurmacılık gibi bir garabete evrildiği için bunların, her çalışmada olduğu gibi faydasının yanında dile zararı da söz konusu olmuştur. Türkçenin Karanlık Günleri’nde, bu çalışmaların neticesinde ortaya çıkan zararlardan bahsedilmekte, bunlarla dilimizin âdeta bir katliama uğratıldığı, bunların da basın yayın ve -ne yazık ki- devletin eliyle gerçekleştirilmiş olduğu örneklerle anlatılmaktadır.
Türkçe bir dünya dilidir ve hak ettiği yeri almalıdır. Gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında Türkçe üzerine yapılan çalışmalar henüz yeterli değildir. Türkçenin doğru ve güzel kullanımlarıyla ilgili çalışmalarda yaya kalınmıştır. Türk Dil Kurumunun yanı sıra Yunus Emre Enstitüsü ve Türkçe Öğretim Merkezleri (TÖMER) kapsamında ele alınmasının yanında bu konu, daha önce olduğu gibi siyasi değerlendirmelerden uzak bir biçimde ele alınarak dünyanın her yerinde ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği hâlinde yürütülecek çalışmalarla hep gündemde tutulmalıdır. İş sözde, konuşmalarda kalmamalı; toplantılar, gösteriler, geziler kısmından kalıcı projelere evrilmeli; dilimizin bayram yaşama sürecine doğru nitelikli ve güzel aşamalardan geçilmelidir.
TDK’nın 2017 yılını Türk Dili Yılı olarak ilân ettiğini ve bu konuda birtakım çalışmalar içerisinde olduğunu da hatırlatalım.
Dilimizle ilgili önemli eserlere imza atmış, bu konuda ciddi ciddi kafa yormuş isimlerin başında gelen Nihat Sami Banarlı’nın bu konudaki şu anlamlı sözünü hatırdan çıkarmayalım: “Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.”
Ben size başka bir şey de diyeyim mi? Bütün insanlara Türkçemizi öğretmek, saadetlerin en büyüklerindendir. Neden mi? Çünkü, dili öğrettiğin zaman kültürün de dil ile birlikte öğretilmiş olur. Eğer Türk kültürünü dünyaya anlatma niyeti ve çabası içindeysek bu yapılmalıdır. Bu konuda bütün siyasi düşüncelerimizi ve anlayışlarımızı bir kenara bırakıp iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte, el birliği ve ortak akılla yeni projeler üretmeli, eski projelerin eksik yanları giderilip onların da devamı sağlanmalıdır.
Yeryüzünde yaşayan herkes Türkçe öğrensin derken bunu emperyalist düşüncelerle söylüyor ve savunuyor değilim. Herkes hem kendi dilini hem de istediği dili öğrensin. Bu arada güzel Türkçemizi de öğrensin. Dil öğrenmenin zararı olmaz. Çünkü bir lisan bir insan derler. Aslından bir lisan, bir insandan çok öte bir şeydir hatta çok şeydir.
Dilimizi başkalarına öğretmenin en esaslı yollarından biri ve en başta geleni bizim onu yaşamamızdır yani dilimizi bilinçli bir şekilde kullanmamız, onun inceliklerine vakıf olmamızdır. Meselenin özü, Türkçeyi kullanmak, hâl dilimiz olmalıdır. Bunun gereği olarak gerek sosyal medyada gerekse konuşmalarımızda ve yazılarımızda dilin geçerli kurallarını bilmeli ve onlara riayet etmeliyiz. Bunun yanında bolca okumalı, kelimelerin anlam farklarını bilerek, onları yerli yerince kullanmalıyız.
Dil önce zihinlerimizde, idraklerimizde, duygu ve düşüncelerimizde şenlenmeli, sevinç ve sürura ermelidir.
Dil bayramı mı dediniz? Bilinçsiz kullanıcıları sebebiyle dilimiz kan ağlarken, karanlık günlerinden geçerken hangi bayramı kutluyoruz!...