“Envanterimizde, yangın söndürme uçağı yok” dedi sayın Bakan Pakdemirli.
“Cehlin ol rütbesi sehl olmaz, Tahsilsiz bu rütbe cehl olmaz”
Özetle diyor ki; Bu kadar cahillik, ancak tahsille mümkündür.
Biz bizi idare edenler adına utanıyoruz, olar utanmıyorlar. Ülkede dünyada gündem olan şimdiye kadar ki; belki en geniş çaplı bir yangınlar silsilesi baş göstermiş. Bir kriz yönetimi kurulması gerekirken, gösterilen davranışlardaki lakaytlığa bakar mısınız? Ülke olarak zaten her yıl orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz. Nasıl olurda yangın söndürme uçağı bulundurulmaz. Cehaletle izah edilemeyecek bir vurdumduymazlık var.
2019 yılı Eylül ayında, TEKNOFEST Festivalinde, 4,5 ton suyu istenilen yere bırakan THK Uçakları nerede? Desem ayıp etmiş olur muyum? Her yıl iklim değişikliği ile, sabotajla veya bir çok başka sebeple yangın gerçekleşiyor. Siz neden müdahale edemiyorsunuz? Bu neyin acizliğidir? Koskoca bir kurum bu kadar hazırlıksız olur mu? Bu kriz yönetememe, basiretsizliğin daniskasıdır? İş bilmezliğin, tedbirsizliğin, ilgisizliğin ete kemiğe bürünmüş halidir!
Büyük devletin kendi başının çaresine bakması gerekmez miydi? Çevredeki diğer ülkelerden gelen, birkaç yardım uçakları ile söndürme çalışmaları yapılıyor. THK’nın hiçbir fonksiyonu yok, kalmamış, bırakılmamış.
Yangın söndürme uçakları, birkaç milyon dolarla temin edilebilecek uçaklar. Keyifleri için bulabilecekleri paralar, milyonluk affedilen vergilerden kaçar tane uçak alınabilirdi kim bilir? "ne uçağı varmış ya? THK'da uçak falan yok" diyebilmek... Yüzsüzlük olur da, bu kadar olmaz. Sistemsizlik, sistem olmuş. Ülke yönetilmiyor, yönetilemiyor, bilakis savruluyor. Hiçbir olayı kadere havale edemeyiz. İhmaller zincirleme devam etmiş. Sorumlular, sorumsuzluklarının bedelini, bize, halka, vatandaşa, hayvanlara ödetti. Kimseye bir şey olmadı. İstifa yok, özür yok! Yazık…
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!” der Mehmet Akif Ersoy. Biz şimdi kime neyi, nasıl soralım? Sorsak cevap alabiliyor muyuz? Yanan her ağaçtan, giden her candan kim sorumlu? İlahi adalet var ve bir gün tecelli edecek!
Yoktan var edilen bir ülkenin, vardan yok oluşunu, hep birlikte seyrediyoruz!
Geçen haftanın gündemi, Afganların Van’dan içeri sınırımızdan binlercesinin geçişiydi. Ulusal çapta 100’den farklı noktada çıkan, çıkartılan afet, tek gündem. Acaba gelişleri durdurulamayan, Afganların konuşulması mı istenmiyor?
Kimin, kimlerin yaktığı henüz net değil! Ama kundaklamalar yapıldığı çok açık. Gündem değişti evet ama gidenler, kaybedilenler geri gelecek mi? kayıplar telafi edilebilir mi? Hayır!
Yanan ormanlık alanlar, imara mı açılacak?
Tesadüfe bakın ki resmi gazete de, 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ile orman arazileri “kamu yararı” kapsamına alınarak turizm yatırımcılarına açılabilecek. “Yeri, mevkii ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan” edilecek. denildi. Dikkat edin! “Cumhurbaşkanlığı kararı” değil, “Cumhurbaşkanı kararı!” ifadesi çok anlamlı olmuş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Anayasa'mızın 169. maddesine göre, yanan alanlar başka amaçla kullanılamaz ve tekrar ağaçlandırılır." hatırlatması yaptı. Ama nedense aynı gün çıkan Turizme kazandırma kararı ile çok çelişiyor. Yakın gelecekte bu alanlarda imar izni ile orman vasfını kaybettiği öne sürülerek yapılaşmaya açlırsa! Neler olur?
Tüm kamunun ortak malı ve kullanımına açık orman arazileri(artık değiller) ve turizme uygun, ancak yasal olarak şu ana kadar el konulamayan, kıyı bölgelerinde yapılaşmaya kapalı kıymetli araziler! Kontrol edilebilir bir yangınla ve gece yarısı çıkan bir kararname ile loopp! İşe yarar hâle getirildi belki de. Göreceğiz bakalım. Haklı mıyız?
İmar barışları, orman tahribatını hızlandırdı!
Yapılan imar barışı gibi yasal düzenlemeler, orman tahribatının önünü açtı. İlk adı orman nizamnamesi olan ve 1950 yılında çıkan 6831 sayılı orman yasası, 2003’e gelene kadar sadece 14 kez değişmiş. Birçok madde de, günün koşullarına uyarlanması adına değişmiş. AKP döneminde ise, özellikle son 10 yıl içinde 40 tan fazla kez yasa değişti ve yapılan bütün değişikliklerin amacı orman alanlarının amaç dışında kullanılmasına dönüktü. İnsan hemen hepsinin rant için yapıldığını düşünmeden edemiyor! Yangının çıkması zaten çok şüpheli! İmar çeteleri, devlet içindeki rantçılar dururken başka düşmana ne gerek var?
Nitelikli personelin, rotasyon uygulamasıyla sürgün edilmesi, Yangına ayrılan bütçenin, hiçbir zaman o hizmet için kullanılmaması, uçakların ve pilotların hazırlanması iddialar vahim olduğu için bu felaketin yaşanması kaçınılmaz. Bu kadar büyümesi de beklenen bir durummuş meğerse.
“Kurt, dumanlı havayı sever“ derler. Hava puslu! Çok şaibeli ve şüpheli durumlar var. İnandırıcı gelmeyen konuşmalar, hiç yapılmayacak ihmaller, olmaması gereken sorumsuzluklar…
Var bu işte bir iş!...
İnsanları galeyana getirecek ortam var ve devletin, hükümetin tepesi çok rahat. Şu an muhtemel bir iç karışıklık çıksa ve OHAL ilanıyla kısıtlama ve yasaklamalar ileri derece de olursa; bir düşünün kime, kimlere yarar? 2023 yaklaşıyor, pis kokular artıyor.
Yiyecek ekmeği, yatacak yeri kalmayan insanlara, otobüsün tepesinden çay atmak! nedir Allah aşkına! Olacak iş değil. Halktan bu kadar kopukluk, bu kadar gerçeklikten uzaklaşmak, durumun vahametini görmemek, anlamamak… akıl tutulması diyeceğim ama bu kadar insan aynı anda aklını kaybetmiş, basireti bağlanmış olamazlar!
Şüphe ediyorum, sorguluyorum, kafamda komplo teorileri var. Ama bu kadar çok anlamsız şeyin, bir anlamı olmalı! Acaba hazırda bekleyenler, kendilerine vadedilenleri mi bekliyorlar?
SON SÖZ: Bir şehrin, bir ülkenin kaderini sadece yönetenlerin ufku ve kalitesi değil, yönetilenlerin kültür ve eğitim düzeyi de belirler. (Dücane Cündioğlu)
Ne yazık ki; çağımızın ahlak yapısı, gitgide buna dönüyor.
Yalan söylediklerini biliyoruz. Yalan söylediklerini biliyorlar.
Yalan söylediklerini, bildiğimizi biliyorlar. Ama, hâlâ yalan söylüyorlar… Sanıyorlar ki; artık inanacağız! (Alexandr Isayevich Solzhenitsyn)