|   | 
  • Sabahattin Sürmen

    Hayatımızda Gölgesi Yeten Çınarlar…

    Baba... Herkesin sözüyle kolayca telaffuz ettiği, ama yürekten geçerken kelime olmaktan çıkıp bir dağ gibi üzerimize oturan o yüce varlık.

    Benim için baba, Karadeniz’in sabah sisi gibi sessiz ama her yeri kaplayan bir kudret. Toprağa dönümü olmayan bir kökten gelen, fırtınalarla savrulsa da kökünü bırakmayan bir çınar gibi...

     

    Karadeniz'in yeşil tepelerinden şehrin gürültüsüne taşıdığım anılarımda, babamın elleri hep toprakla buluşur. O eller ki, bizim için hem bereket hem de sığınak olmuştur.

    Hayaliyle buluştuğumda bile sessiz sedasız ama her bakışında bana hayatın özünü anlatan o adamla yine geçmişime dönüyorum.

    Hani şarkıda diyor ya?

    Bu adam benim BABAMM!

    Babam, sabah ezanıyla uyanıp bazen tüm gün fındık tarlasında çalışan bir çiftçi, bazen gece gündüz bölgenin tek değirmeninde değirmenci, bazen de yakın köyler dahil kışların vazgeçilmezi soba ustası. Kalabalık bir ailede, annem ve kardeşlerimle birlikte yaşarken, o hep kendini ikinci plana atar, önce biz der, sonra yine biz derdi.

    Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanan babam. Dışarıda henüz karanlık varken, o çoktan ayakta olurdu. Karadeniz'in nemli havasında, sisler henüz dağılmamışken, sabah namazını kılıp güneş üzerine doğmadan tarlaya veya değirmene doğru yola çıkardı. 

    Ne mutlu kalabalık bir aile idik. Bugünün aileleri için belki anlaşılması güç ama şükür kalabalık ve mutlu bir aileydik. 

    Ama o zamanlar, köylerde, her aile kalabalıktı. Herkesin ağabeyleri, ablaları ve kardeşleri vardı. Ne büyük zenginlik…

    Babam, evlatlarını, eşini, kendi anne babasını... Hepsini o geniş omuzlarında taşırdı. 

    Babam için hayat, "ne kadar yoruldum" demek değil, "bugün çocuklarım için ne yaptım?" sorusuna verilen cevaptı. Sırtında ter; ama yüzünde hep aynı şey: Sessiz bir direniş. 

    Yorgunluklarla bezenmiş bir sevgi. 

    İşte baba olmak, o yorgunluktan kimseye söz etmeden, yemeğini bile bir köşede usulca yedikten sonra "Hadi bakalım, sen dersi bitirdin mi?" diye sormaktı.

    Hiç şikayet etmezdi. Hiç "yoruldum" demezdi. 

    Herkesin babası da böyle miydi?

    Anne karnında babasını hiç görmeyen güzeller güzeli aklıma geldikçe babamı özlemeye utanıyorum ama…

    Babaları ellerinden alınan, şehit edilen minicik bebekler, yavrular gözümün önüne geldikçe, aklıma düştükçe ‘babamı özlemeye utanıyorum’ ama…

    Ne diyeyim varsa da yoksa da ‘baba’…

    Benim güzel bir babam vardı… 

    Ümit ediyorum ki herkesin de güzel bir babası var…

    Benimkisi Karadeniz’in hırçın, heybetli dalgalarıyla Erciyes’in ihtişamlı karması gibiydi.      

    Babam bir dönemin değil, bir çağın adamıydı. Ne telefon bildi ne internet. Ama bize öğrettiği ahlak, çalışkanlık, saygı, sevgi, merhamet, bu dönemin tabiriyle bizim hayat rotamızı çizen navigasyonumuz oldu. 

    Yolumuzu kaybettiğimizde aklımıza onun bir cümlesi düşerdi: "Evladım, önce ahlaklı olacaksın."

    "Baba çınar ağacı gibidir, meyvesi olmasa da gölgesi yeter" der atalarımız. 

    Ne kadar da doğru bu söz. 

    Babamın meyvesi bizlerdik aslında. 

    O ise hep gölge olarak kalırdı üstümüzde. Bizim için, ailemiz için, hatta köyün diğer aileleri için bile...

    Babamın evi geçindirme gayreti, sadece maddi bir çaba değildi. Aynı zamanda bir ruh haliydi. O, akşam eve gelirken elleri nasırlı ama kalbi sevecendi. Bize getirdiği kocaman gülüşle bizi dünyanın en zengin çocukları gibi hissettirirdi.

    Herkesin babası da böyle gülümser miydi?

    Şimdi, gazeteci olarak yıllardır nice hikayelere şahit oluyorum, nicelerini sizlere anlatıyorum. Ama benim için hiçbir hikaye babamın akşam karanlığa kadar çalışmasının hikayesi kadar etkileyici değil sanki.

    Herkesin ‘baba hikayesi’ de böyle mi?

    Hiçbir mücadele, onun fındık bahçelerinde, mısır tarlalarında, evin yanındaki sebze bahçesinde verdiği mücadele kadar kıymetli değildi gibi geliyor. 

    Biliyorum ki herkesin babasının bir yerlerde verdiği kıymetli mücadeleler var…

    Karadeniz'in sert rüzgârları kadar haşin, ama içindeki sevgiyle bir o kadar yumuşak. Bazen cebindeki son parayı çocukları için defter almak için harcayan, kendisine bir şey almayan babalar vardı. 

    “Yeter ki siz okuyun, bana o yeter " diyen babalar. 

    Şimdi baba olunca anlıyoruz ki, babaların tek ihtiyacı çocuklarının geleceğidir.

    Bence herkesin babası da böyledir.

    Babam bana sadece ekmeği kazanmayı değil, sofrada ekmeği paylaşmayı da öğretti. Birlikte tarlaya gittiğimizde, "Yorgunluktan yakınmıyoruz, beraber olmaktan keyif alıyoruz" diyerek, çalışmanın aileyi bir arada tuttuğunu anlatırdı. 

    Bir babanın koruma dürtüsü, tüm dünyanın tehlikesine karşı bir siper gibidir. Biz düşsek, o kalkardı; biz korksak, o cesur olurdu. 

    Babalarımız bizim sırtımızı yasladığımız dağ, derdimizi anlatmadan anlayan, aynı dili konuştuğumuz bir rehberdi.

    Biliyorum artık, herkesin babası böyledir.

    Bizler büyürken, babamın fedakarlıklarını tam olarak anlayamazdık. Biz çocuklar o zaman anlamasak da şimdi ne demek istediğini çok iyi biliyoruz.

    Çocukluk masumiyetiyle, onun her sabah evde olmamasını, akşamları yorgun dönmesini, kimi zaman sessizce düşüncelere dalmasını sıradan karşılardık. 

    Oysa her sabah erkenden kalkması bizim için okul harçlığıydı. Her akşam yorgun dönmesi bizim için tertemiz giysilerdi. Her sessiz anı bizim için yarının planlarıydı.

    Herkesin babası mutlaka böyle değil miydi?

    Babamın elleri... Ah, o eller... Çalışkan ellerin bizlere dokunmaya hakkı yokmuş gibi. Ama biz bilirdik ki, o eller dünyanın en şefkatli elleridir. 

    Ateşlenmişken alnımıza koydukları o soğukluk, korkularımızı yendiğimizde omzumuza koydukları o güven...

    Yukarıda dile getirdim ya; "Baba çınar ağacı gibidir; meyvesi olmasa da gölgesi yeter." Bu söz, Anadolu'nun kalbinden çıkmış en anlamlı tanımlardan biridir. 

    Babam bize öyle bir gölge bıraktı ki bu serveti ömrümüz yetse de onun altından belki çıkamayacağız. Hayatımız boyunca o gölgenin serinliğiyle serinleyecek, yokluğunda bile varlığını hissedeceğiz.

    Sabah erkenden kalkmayı ondan öğrendik. Rızkımızın peşinden koşmayı, 

    Helal kazanmayı, 

    Huzurlu yaşamayı, 

    İnsan olmayı,

    Adam olmayı, 

    Dürüst olmayı,

    Dalgada kalana el uzatmayı, 

    kıyıya vurana sığınak olmayı ondan öğrendik. 

    Zorluklarla mücadele etmeyi ondan öğrendik. Aile için fedakarlık yapmayı ondan öğrendik. Hiç şikayet etmeden omuz vermeyi, yakınmadan yekinmeyi ondan öğrendik. 

    Nasıl başarmış, nasıl dayanmış, nasıl çökmemiş?

    Cevabı basit: Çünkü babaydı. 

    Çünkü Anadolu babasıydı. 

    Çünkü o neslin fedakar adamlarındandı.

    Hissediyorum ki herkesin babası böyledir…

    Babalar, yaşarken çoğu zaman anlaşılamaz. Öldüklerinde ise geriye büyük bir sessizlik kalır. Ve biz o sessizlikte en çok onun sesini özleriz. 

    Bana bir şey anlatmasını, bana bir bakmasını... 

    Babalar günü geldi çattı, içim burkuluyor. Babamı yıllar önce kaybettim. Ama ne garip ki, onu kaybettikten sonra daha iyi anlamaya başladım. 

    Her zorluğa karşı verdiği mücadeleyi, 

    Her fedakarlığının ne demek olduğunu, 

    Her sessiz anının aslında bizim için ne kadar büyük planlar kurduğunu...

    Şimdi kendim de baba olduğumda, onun ayak izlerini takip etmeye çalışıyorum. Tabii ki aynı şartlarda değilim. 

    Köyümüzün dağlarında değil, şehirde yaşıyorum. Tarlada değil, bilgisayar başında çalışıyorum. Ama o bana öğrettiği değerleri, kendi çocuklarıma aktarmaya çalışıyorum. 

    Babalar günü…

    Bu yazıyı yazarken kelimeler çeşme olmuş gözlerimden çıkıyor adeta. Çünkü babamın bana verdiği her şey, kalemimin ucuna yansıyor. 

    Çocuklarını sırtına alıp yağmurda okul yoluna bırakmış bir adamın oğlan yeter ki okusun hikâyesi bu... Çocukları gülsün diye yüreğini susturmuş bir adamın hikâyesi.

    Duyuyorum ki herkesin babasının hikayesi de bu…

    Bu dünyada ne kadar çok babasız çocuk var, biliyor musunuz? 

    Biraz önce bahsettim ya; kimi erken kaybetmiş babasını, kimi hiç tanımamış, kimi de babası yaşıyor ama yanında değil. 

    Çınar ağacının gölgesi sadece kendi çocukları için değildir. Yoldan geçen her yorgun için, sığınak arayan her çaresiz için, dinlenmek isteyen her mücadeleci içindir... 

    Babalar da böyledir. Sadece kendi çocukları için değil, bütün toplum için gölge olur.

    Gördünüz mü? Herkesin babası birer çınar ağacı…

    Babam, bana hiç "seni seviyorum" demezdi. O neslin erkekleri söylemezdi böyle şeyleri. Ama her sabah erkenden  kalkması benim için bir "seni seviyorum"du. 

    Her akşam yorgun eve dönmesi benim için bir "seni seviyorum"du. 

    Okul harçlığımı hiç eksik etmemesi benim için bir "seni seviyorum"du.

    Babamın mezarını Köyüme  her gittiğimde ziyaret ediyorum. 

    Dua eder biraz O’nunla konuşurum. Mezarının başında oturuyorum, O’na anlatıyorum. Neler yaptığımı, neler başardığımı, neler istediğimi...

    Bu toprakların her babasının bir hikayesi vardır. Kimisi  işçi, kimisi çiftçi, kimisi esnaf... Ama hepsinin ortak noktası vardır: Fedakarlık. 

    Çocukları için, aileleri için, yarın için gösterdikleri fedakarlık.

    Babalar günü sadece hediye alıp kutlanan bir gün olmamalı. 

    Babalar günü, babaların yaptığı fedakarlıkları hatırlama günü olmalı. 

    Babalar günü, babasını kaybetmiş çocukların onları anma günü olmalı. 

    Babalar günü, babasız büyüyen çocukların kendilerine baba olacak adamları bulma günü olmalı.

    Babalar günü babasız büyüyen yetimlere baba olma günü olmalı.

    Babalar günü babasız çocuklara el uzatılan her günden biri olmalı.

    Babalar günü, babaları anma, anlama, sarılma, hayata birlikte katlanma günü olmalı. 

    Çınar ağaçları yüzyıllarca yaşar. Meyvesi olmasa da gölgesi nesilden nesile aktarılır. Babalar öldükten sonra bile verdikleri gölge devam eder. 

    Öğrettikleri değerler de öyledir, devam eder. 

    Gösterdikleri fedakarlık örneği devam eder.

    Babalar Günü… 

    Babası yaşayan herkes O’na sıkı sıkı sarılın. Elini öpün, 

    Gözlerinin içine bakın. 

    Çünkü maalesef bir gün o eller soğuyacak, o gözler kapanacak. Ama bıraktığı gölge, bıraktığı değerler, bıraktığı sevgi sonsuza kadar kalacak.

    Babası olmayan çocuklar da üzülmesin. Çünkü bu toplumda her adam, her vicdanlı insan sizin için gölge olabilir. Olmalıdır da!

    Sokaktaki amcanız, komşunuzdaki dayınız, okulunuzdaki öğretmeniniz... Hepsi sizin için bir baba, birer çınar ağacı olabilir. Olmalıdır da!

    Babalar, hayatın en zorlu sınavlarından geçerek bize ulaşan kahramanlardır. 

    Babaların fedakarlığı, sevgisi, çabası... Bunların hepsi bize miras kalan en değerli hazinelerdir.

    Sabahları işe giden o dik duruş, o kararlı adımların sahibi babalar… 

    Şimdi anlıyorum ki, sadece işe gitmiyor. Babalar, ailesinin ve çocuklarının geleceğine gidiyor.

    İşte babalar böyledir. Meyvesi olmasa da gölgesi yeter. Ama bizler onların en güzel meyveleriyiz. Ve görevimiz, o gölgeyi gelecek nesillere taşımaktır.

    Bütün babaların Babalar Günü kutlu olsun. 

    Vefat eden babasını özleyen çocukların başı sağ olsun. Allah, onların başına baba gibi gölgeler, baba gibi kalpler, baba gibi eller versin.

    Ve bütün babasız büyüyen çocuklar bilsin ki, bu dünyada onlar için gölge olacak çınarlar mutlaka vardır. Olmalıdır  da!

    Bir gün herkes gider, ama çınarın gölgesi bin yıllarca hep kalır. 

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.