Dünyada bir hak, hukuk ve adalet tanımayan zalimler vardır bir de her türlü hakkı, hukuku ve adalet savunan vicdan sahipleri. Kim kimden yana tavır alıyorsa ondandır. Zalimleri ayakta tutan, alkışlayan, onlara destek olanlar da o zulümleri bizatihi işleyenlerle aynı derece sorumludur ve zalimdirler.
Muhyiddin Şekûr’un güzel bir sözü var: "Zor zamanlar geçer, geriye 'tavrımız' kalır." Evet, mesele tam da budur: Seni sen yapan yapıp ettiklerin sonuç itibariyle neye hizmet etmektedir? Başkaca yapılan yorumların hiçbir kıymeti ve geçerliliği yoktur.
Öteden beri emperyalist güçlerin, sömürgelerin, sömürgecilerin olduğu yerde kan ve gözyaşı eksik olmamış, olmaz da. Evet, insan vücudunda kan ve gözyaşı hep vardır. Ancak kan, vücuda can, gözyaşı ise güzel duygulara tercüman olması için vardır. Yoksa eza ve cefa ile haksız ve hukuksuzluk ile insanları öldürme, yerinden yurdundan etme neticesinde kanlarını akıtmak, gözyaşlarını kurutmak zulümlerin en büyüğüdür…
Dünden bugüne, bugünden yarına yaşayarak görmekteyiz ki zalimlerin en şerlisi ve zulümlerin en korkuncu, insanların en canisi dünün Holokost mazlumlarının ve mağdurlarının arasından ortaya çıkıyor ve çıkmaktadır. Bu; hak, hukuk tanımayan bir zihniyet için her ülke için de böyledir, uluslararası arenada da böyle!..
Medeni ve emperyalist dünyanın (!) hamiliğinde, Ortadoğu’da kurulan, dünyanın en şımarık ve yaramaz çocuğu, kabadayısı, geçen yüzyılın ortalarına doğru Hitler faşizminin soykırımına uğramış bir halkın içinden doğan Siyonist İsrail’in her gün daha da güçlenerek azgın bir canavara dönüşmesi de yine medeni dünyanın devlet yöneticilerinin hamiliğinde gerçekleşmiştir. Bu canavarlaşmada kimi devletlerin ilgisizliği, kimi devletlerin ekonomik iş birliğini gereği sürdürülen “kazan-kazan” politikaları sebebiyle sessiz desteği, kendine engel teşkil edecek kimi devletleri de teknolojik ve ekonomik yardımlarla kendine çekmesi, kimisi uluslararası ilişkilerde siyasi ve ekonomik olarak güçlü devletlerin baskılarına, tehditlerine maruz kalmaları etkili olmuştur. Bütün bunlara ilaveten bilhassa bazı İslam ülkelerinin lider ve yöneticilerinin sahnede söyledikleriyle sahada yaptıkları birbirini tutmaması hem insani bakımından hem de din kardeşliği bakımından vicdani duyarlılıkların hep sönük kalmasına sebep olmuş, caniler, zalimler gitgide azgınlaşmış, insanlık adına önü alınamaz bir hâle gelmiştir. İsrail’in bu azgınlaşmayı kendi güvenliğiyle meşrulaştırma çabası sadece bir bahanedir. Bu iddianın gerçekliği yoktur.
Bir buçuk yıl önce Hamas’ın beş bin küsur roket ile İsrail’e başlattığı saldırı sonrasında İsrail tarafından hiçbir kural tanımadan taş üstünde taş bırakılmaksızın yerle bir edilen Gazze’de insanların çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden soykırıma maruz kalması, su ve gıda temel ihtiyaç maddelerine erişimlerinin engellenmesi yetmiyormuş gibi geçen günlerde İran’a saldırarak bu ülkenin üst düzey kuvvet komutanlarını öldürmesi, Ortadoğu’da ABD ve İngiltere’nin jandarmalık göreviyle yarın hangi ülkeye saldıracağı öngörülemez bir hâl arz etmektedir. Bu ise Ortadoğu’da huzurun kar tanesinin çöl sıcaklarında erimesi gibi asla gönüllerde, yuvalarda, ülkelerde yer bulamaması demektir.
Suriye’de iktidar değişiminin, ülkenin iç dinamiklerinin ve yapısındaki değişikliklerle savunma güçlerinin zayıflatılmasıyla İsrail’e değil cevap vermek, sözlü olarak bile karşı çıkamaz hâle getirilmiş olmasının yıllardır gerçekleşmesi için ince ince işlenen Siyonist ideallere (vadedilmiş topraklar) hizmet etmesiyle doğrudan bir ilişkisi olsa gerek.
Öte yandan emirlik veya krallıkla yönetilen pek çok İslam ülkesinde demokrasi zaten yoktur, adında cumhuriyet olanlarında da gerçek demokrasinin varlığından bahsedilemez. Demokrasi olmayınca hesap verebilirlik de söz konusu olmamaktadır. Liderleri başlangıçta demokrasiden yana tavır almış gibi dursalar da bu, onlar için sadece güçlenme aracıdır. Gücü eline geçirdiklerine kanaat ettikleri anda demokrasi treninden inmişler; despot, totaliter bir yönetim anlayışını benimseyerek kendileri gibi düşünmeyenleri “öteki” ilan etmişler, onların sindirilmesi için onlara düşman hukuku uygulamaktan çekinmemişlerdir. Bu da ülkenin bilim ve teknoloji bakımından gelişip ilerlemesine mâni olmuş, yönetimi elinde bulunduran iktidarların sadece ve sadece iktidarda kalma düşüncesiyle hareket etmesine sebep olmuştur. İsrail’in saldırıları karşısında İran’ın verdiği kayıp bu durumu en acı biçimde izah etmektedir.
Çevresinde kendisinden ve kendi anlayışından başka hiçbir milletin ve grubun varlığına tahammül edemeyen, kendilerini “en seçkin millet” olarak gören İsrail’in faşist yöneticilerinin Gazze halkına uyguladıkları yıkım ve abluka, modern dünyanın vicdan sahiplerini bu zulme karşı din, dil ve kültür ayrımı gözetmeksizin harekete geçirmiştir. İslam ülkelerinin halklarından daha duyarlı bir şekilde hareket ettiklerini tüm dünyaya göstermişlerdir. Başta ülkemizde olmak üzere, pek çok ülkede, iktidarı ve muhalefetiyle siyasi liderler ve onların yandaşları sadece söz düzeyinde bu zulümlere tepki vermekten öteye geçememişlerdir.
Haklarını yemeyelim; şu an Türkiye’den de “Gazze’deki utanç ablukasını sonlandırmayı amaçlayan Küresel Gazze Yürüyüşü’nün bir parçası olarak” Mısır üzerinden Refah’a, dolaylı olarak da Gazze’ye ulaşmaya çalışan Gelecek Partisi Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün Hanımefendi gibi siyasilerimiz de vardır. Sayın Milletvekilimizi en kalbi duygularımızla tebrik ediyoruz; bu duyarlı, tehlikeli, zorlu ve bir o kadar da vefalı çabasının takdire değer olduğunu belirtmeliyiz. Bu kez de Mısır’ın engelleyici ve zorlaştırıcı tavrı orada ayrı bir acının yaşanmasına sebep olmaktadır.
Öte yandan modern dünyanın yöneticileri ile halkları arasında vicdan ve hukuk açısından derin uçurumlar vardır. Ortadoğu coğrafyasında terörü devlet eliyle işlemeye devam eden İsrail’e dur demeyen, diyemeyen, onlarla diplomatik ilişkileri kesemeyen, askıya almayan yöneticiler nerede; uluslararası vicdanı harekete geçiren ve içinde vatandaşlarımızdan Şuayb Ordu ile Yasemin Acar’ın da olduğu Madleen Gemisi’ndeki, her türlü tehlikeyi göze alarak soykırımı dünyanın gündemine taşıma çalışan vicdan sahibi aktivistler nerede?... Ve Madleen Gemisi İsrail güvenlik güçlerince kaçırıldı, gemide bulunan aktivistler bir süre alıkondu ve gerekli işlemlerden sonra ülkelerine gönderildi. Bununla birlikte Avrupa ve Amerika’da meydanlar vicdan sahipleri tarafından doldurularak soykırıma karşı tek ses olundu.
Uluslararası hukuk ve ilişkiler bağlamında, insanlıktan hiçbir nasibi kalmamış Siyonist İsrail’in yaptıklarına son verici BM ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) nezdinde gerekli adımlar atılmaz ve gerekli tedbirler alınmazsa İsrail, korkarım ki Ortadoğu’da bir çıbanbaşı olmaya devam edecektir. Bugün yakın çevresinde, Filistin halkının topraklarında işgalci olarak türlü cinayetleri işlemeye devam eden, uzak çevresinde İran’ı yok etme planıyla harekete geçen zihniyetin şerrinden yarınlarda ülkemizin zarar görmeyeceğine dair bir garanti yok. Çünkü onlar için Siyonist emellerine ulaşmada her şey mübahtır; can, mal, hak, hukuk vb. hiçbir değerin onlar için herhangi bir anlamı yoktur. Onlar için kendilerine hizmet edenler ve etmeyen vardır sadece. Uluslararası ilişkileri salt menfaatlere dayalı yürüten devletler de bu zorbalıklara ne yazık ki sessiz kalarak veya petrol, enerji, sanayi ve ticaret alanlarında ilişkileri askıya almayıp dolaylı destek vererek bu ateşe, yangına körükle gitmektedirler.
Allah, başta terörist İsrail olmak üzere bütün zalimlerin şerlerinden insanları korusun. İslam dünyasını üzerine çöken gaflet uykusundan uyarsın ve ümmetin vicdanını harekete geçirsin.