Manastırın taş duvarları arasında yankılanan sessiz adımlar… Yıllarca aynı avluda dolaşan, aynı dualara eşlik eden, ama içinde hiç dinmeyen bir özlem taşıyan bir kalp… Manastırın taş duvarları arasında büyüyen bir çocuk... Bahe … Annesinin elini bir daha tutamayacağını bilmeden, onun geri döneceğini umut eden bir yürek… Küçük bir çocuğun, yıllar boyunca gözlerini kapatıp annesini hayal ettiği bir dünya…Kireçburnu’nun dizi karakteri İsmail abisi değil Mardin’in Deyrulzafaran Manastırı’nın Bahe’si…
Bahe’nin hikâyesi, Victor Hugo’nun Quasimodo’sunu hatırlatıyor. Paris’in görkemli Notre Dame Katedrali’nde büyüyen, ama dünyaya hep dışarıdan bakan Quasimodo gibi, Bahe de Mardin’in Deyrulzafaran Manastırı’nda, dış dünyadan kopuk bir hayat sürdü. Küçücük bir çocukken buraya bırakıldı ve bir daha annesinin sıcak ellerini tutamadı. Zaman ilerledi, ama içindeki o 10 yaşındaki çocuk hiç büyümedi.
Notre Dame Katedrali, Quasimodo için bir sığınak olduğu kadar bir hapishaneydi de. Bahe için de manastır aynıydı. Rahipler, rahibeler, metropolitler geldi geçti ama o hep orada kaldı. Bahçeyi düzenledi, taş duvarları temizledi, çanları çaldı. Ama içindeki en büyük sessizlik, annesinin bir daha onu aramamasından doğdu.
Quasimodo’nun Esmeralda’ya olan sevgisi gibi, Bahe de annesine olan özlemle yaşadı. Küçücük bir çocuğun "Beni gelip alacak" umudu, her yıl biraz daha eridi. Sonunda gözleri bile dünyaya kapandı, ama içindeki hasret kapanmadı.
Yönetmen Haydar Demirtaş, onun hikâyesini sinemaya taşıdığında, bir iz daha sürmeye karar verdi: Suriye’ye giderek Bahe’nin kız kardeşini buldu. Yıllarca kayıp olan bir bağ, bu kez bir kameranın arkasında yeniden kuruldu. Ama ironik olan şu ki, Bahe artık göremiyordu.
Tıpkı Quasimodo’nun sevdiğini koruyamaması gibi, Bahe de annesine kavuşamayacak olmanın burukluğunu yaşıyordu.
Belki de her büyük yapının bir yalnız bekçisi olmalıydı… Notre Dame’ın Quasimodo’su, Deyrulzafaran’ın Bahe’si gibi… Birisi çanları çalarak, diğeri dua ederek kendini avutmuştu. Ama her ikisi de eksikti. Çünkü sevginin, insanı tamamlayan en büyük güç olduğunu biliyorlardı.
Bahe, yıllar boyunca manastırın taşlarına dokunarak kaybolan çocukluğunu hissetti. Artık elleri de yorgundu, gözleri de… Ama yüreğinde, annesinin sesiyle yankılanan bir boşluk kaldı.
Ve bazı boşluklar, bir ömür kapanmaz…