Türkistan!.. Bizim atayurdumuz… Anadolu, anayurdumuz… Güzel Türkçemizin yıllar yılı yeşerip boy attığı, filizlenip çiçeğe durduğu, çiçekli dalların meyveye durduğu güzel coğrafyalarmız Türkistan ve Anadolu…
Alp Er Tunga, Oğuz Kağan, Kül Tiğin, Bilge Kağan, Tonyukuk gibi liderler; Kaşgarlı Mahmut gibi Türkçemizin sözlüğünü yazan âlimler, Yusuf Has Hacip gibi siyaset ve söz ustaları, Edip Ahmet Yüknekî ve Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevî gibi gönül ve dil insanları; Tirmizi, Buhari, Seyyid Burhanettin gibi ilim ve gönül erbabı, güzel insanların yetiştiği “ak topraklar”dır Türkistan.
Türkistan, Batı ve Doğu olmak üzere iki büyük coğrafyaya ayrılır. Batı Türkistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan topraklarıdır.Doğu Türkistan ise, Çin Halk Cumhuriyeti hudutları içinde yer alan bir bölgenin adıdır ki Çinliler, ona “Sinkiang” yani “Sincan” derler. Kuzeybatısında Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan Cumhuriyetleri, Kuzeydoğusunda Moğolistan, doğusunda Çin, güneyinde Tibet, güneybatısında Keşmir, Afganistan yer alır. Uzakdoğu ile orta ve Yakındoğu’yu birleştiren tarihi yollarburadan geçer. Yüzölçümü 1.828.418 km2dir.
Doğu Türkistan’da daha çok Uygur Türkleri yaşamaktadır. Uygur Türkleri M.S. 1300’lü yıllarda Müslüman olmuş Türklerdendir. Demem o ki bugün Doğu Türkistan’da Çin Zulmü altında imim inim inleyen bu mazlum insanlar hem din kardeşlerimiz hem de soydaşlarımızdır.
Gazetelere ve televizyonlara pek yansımasa da sosyal medyada yer alan haberlere bakılırsa durum çok vahim.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin erkekleri ayrı bir zulümle, kadınları ayrı bir zulümle, çocukları ayrı bir zulümle karşı karşıyadır. Erkekleri Çinli yetkililerin “eğitim kampı” adın ı verdikleri hapishanelerde türlü kara propaganda ile asimileye tabi tutulurken türlü maddi ve manevi işkence altında ezilirken, evlere Çinli erkekler gönderilerek kadınlarımız yatağını onlarla paylaşmaya zorlanmaktadır. Çocuklara okullarda Çinin ve Çinlilerin üstün olduğu her fırsatta vurgulanmakta, Uygurlu olmanın bir aşağılanma sebebi olduğu gerekçesi ile çocuklar da zaman zaman maddi, çoğu zaman da manevi işkenceden geçirilmektedir.
Doğu Türkistan, yirminci yüzyılda hep zulümle iç içe yaşamış mazlumlar ülkesidir. Yirmi birinci yüzyılın bu ilk çeyreğinde âdeta bir soykırıma tabi tutulan bu kardeşlerimiz ne yazık ki uluslararası camiada sesini yeterince duyuramamaktadır.
Geçen yılın yaz aylarında Çin'in Uygur Türklerine uyguladığı baskıya çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu22 ülke mektup yazarak tepki göstererek toplama kamplarında tutulan Uygurların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmuştu. Tepki gösteren ülkelerin arasında hiçbir Müslüman ülkenin yer almaması oldukça dikkat çekici, öyle değil mi?
Türkistan’ın yetiştirdiği önemli ozanlardan Abdülhamit Süleyman Çolpan’ın Rusların Özbekistan’ı işgal etmesi üzerine söylediği “Gülen hep başkalarıdır ağlayan ben ben/ Oynayan başkalarıdır, inleyen ben ben/ Egemenlik öykülerini işiten ben ben/ Kulluk şarkısını dinleyen ben ben” hazin türkü dillere destandır. Onun ayrıca Türkistan’ın içli hâlini ortaya koyduğu “Güzel Türkistan” şiiri hem bestesi hem de güftesi ile dillerde ve gönüllerde hüzünleri hep taze tutmaya devam etmektedir:
“Güzel Türkistan sana ne oldu?/ Seher vaktinde güllerin soldu/Çemenler berbat kuşlar hem feryat/
Hepsi mahzun, olmaz mı dilşad?/ Bilmem niçin kuşlar uçmaz bahçelerinde”
Türkistan’ın bizim birliğimizin ana gövdesi, ümit çerağlarımızın daim yandığı, asla sönmeyeceği, bölük pürçük edilmiş Türkistan halklarının bir olma zamanının geldiğini öğütler bu şiirinde Çolpan: “Birliğimizin sarsılmaz dağı/Ümidimizin sönmez çerağı/ Birleş ey halkım, gelmiştir çağı,/Bezensin artık Türkistan bağı./ Davran halkım, yeter bunca cevr ü cefalar.”
Tarih boyunca hep özgür yaşamış, özgürlüğüne laf getirmeyen Türkün başka milletlerin boyunduruğu altında asla rahat yaşayamayacağını anlatır ayrıca. Bu sebeple Türkistan’ın ayağa kalması, halklarının uyanması gerektiğini de haykırır: “Al bayrağını al, kalbin uyansın,/ Kulluk, esaret kâmilen yansın,/ Kur yeni devlet düşman irkilsin/ Yüce Türkistan ayağa kalksın/ Kendi vatanının gül bahçelerinde.”
Kahramanmaraşlı şairlerimizden gönlü kardeşinin derdiyle dertlenen güzel insan, büyük ozan Celalettin Kurt, Türkistan’ın, Doğu Türkistan bu gamlı, yaslı, hüzünlü haline kayıtsız kalamaz. Yazdığı Türkistan redifli şiirinde oradaki kardeşlerimizin çektiği dertleri ve sıkıntıları duyurmak için turnalardan yardım ister:“A turnalar pür kanat, haber verin ne olur/Bir bahtı karalı mı, yaralı mı Türkistan/Laleleri hazanda, gülleri açmaz derler/Acılarda, gamlarda, sıralı mı Türkistan”
Çin’in Uygurlu Türk kardeşlerimize uyguladığı bu zulme İslam ülkeleri ne yazık ki kayıtsız kalırken AB Ülkeleri ve ABD -ister siyasi menfaati gereği olsun isterse salt insan hakları açısından olsun fark etmez- kayıtsız değildir. Birkaç gün önce ABD Temsilciler Meclisi, Müslüman Uygur Türklerine yönelik 'keyfi gözaltı, işkence ve tacizlerinden' dolayı Çin hükümetine yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını onayladı.
Çin’in kendisini aklayan bildiriye ise aralarında birçok İslam ülkesinin yer aldığı devletler imza attı. Bu ne yaman çelişkidirAllahım! Daha geçen günlerde Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev,bir soru üzerine, UygurTürklerine uygulanan asimilasyonun varlığınıkabul etmeyerek “Uluslararası İnsan Hakları Örgütlerinin birçok raporu doğru değil. Biz bunun Çin ve ABD ticaret savaşının bir sonucu olarak görüyoruz.” diyerek bunun doğru olmadığını belirterek “Kazakistan sözde Çin karşıtı bloğun bir üyesi olmayacak.” dedi.
Peki ne yapmalı? Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapıyor mu? Hem din hem de soy bakımından kardeş olduğumuz Uygur kardeşlerimiz için üzerimize düşeni yapıyor muyuz? Bakınız İki Cihan Güneşi (sallallahu aleyhi vesellem) Müslüman olarak görevimizin ne olduğunu nasıl hatırlatmış, ama duyuyor muyuz, bunu hayata geçiriyor muyuz?
Allah Rasulü (s.a.v) “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. (Müslüman, din kardeşini, düşmanına teslim etmez.) Kim, Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa, Allah da onun ihtiyaçlarını giderir. Kim bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple, onu kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarır. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter.” buyurmuşlardır.
O hâlde dünyanın her yerinde olduğu gibi Doğu Türkistan’da da yaşanan bu zulmü ve zulümleri duyurmak, buna engel olmak vicdan sahibi her insanın en esaslı vazifesidir. Yetkili olanlar yetkisini, kalemi olanlar kalemini, sazı olanlar sazını kullanarak bu zulme dur demekle vazifelidir.
Sazı ve sözü olan Celalettin Kurt nağmelerinde acıları dillendirir:“A turnalar ayrıyız, Anadolu çok uzak/Öncül kuşlar geldiler, dediler ki var tuzak/Yedi yerden yarayı, çeker mi ki her kızak/Yoksa baygın hâllerde, saralı mı Türkistan//A turnalar perdeli, haber kısa yetişmez/Ermeyince murada, kalpler kalplerde pişmez/Anladık ki orada, bâd-ı sabâ yel esmez/Yoksa Osman Baturca, naralı mı Türkistan”
Ey insan, titre ve kendine dön! Gün zulmü haykırma ve durdurma günüdür; haydi vazife başına!