Ekonomimiz ağır hasta… Hatta ileri derecede kanser… Son evresine gelmiş görünüyor. İlaçla yapılacak, erken başlatılacak bütün tedavi yöntemleri gecikti. Artık hastalık hâlinin, tıbben bile çaresiz kalınan bir noktaya ulaştığını düşünüyoruz.
Tıbben de tam olarak izah edilemeyen bir durumdan bahsetmek istiyorum. “Ölüm iyiliği hâli… Bazı hastalıklarda, hastalığın genel seyrinin aksine ölümden saatler öncesinde, zihin açıklığı yaşanması, hastalığı atlattığı izlenimini verecek hâle gelmesi durumu olarak izah ediliyor. Fiziken mümkün olmayan durumların yaşanmasına doktorların şahit olduğu çok olay yaşanmıştır. Solunum cihazı olmadan nefes bile alamayacak durumdaki hastanın, sanki hiç hasta değilmiş, desteğe ihtiyacı yokmuş gibi yaşadığı çok yaşanmıştır.
Boş koltuk, Doları düşürdü!
Dolar, Euro düşüyor. Altın yere serildi. Şelale gibi düşüyor aşağıya. Nasıl oluyor bu tamamen akıldışı olaylar. Ülkemizin Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medya üzerinden istifa etti. Böyle bir durumda ekonominin bir miktar sallanması, Dövizin artması, borsanın düşmesi gerekirdi. Çünkü ülkenin mali politikaları değişecektir. Piyasalar bu durumu olumsuz karşılamak bir yana, aksine pozitif karşıladı, şahlandı. Döviz düştü, Borsa rekora gidiyor. Piyasaya güven ortamı yakaladı. Olağan işlerin tersini çok sıra dışı gelişmelerin olduğuna şahit olduk. İnanılmaz bir tecrübe oldu.
Peki Dolar iyi giden ekonomi de neden bu kadar yükseldi?
Merkez Bankası öyle savunmasız yakalandı ki, önünü alamadı. Savunmasız yakalandı. Siyasi, politik ve küresel sıkıntılara (pandemi de dahil edilebilir) hazırlıksızdı. Bütün ülkeler halklarının parasal ihtiyaçlarını hazinelerinden karşıladılar ve ciddi paralarla ekonomiye nakit akışı sağladılar. Biz ülke olarak halka yine halkın parası ile yardım yapmayı para isteyerek çözmeyi tercih etti.
1000 TL lik maddi yardım, işe gidemeyenlere kısa çalışma ödeneği ile durumu kurtarmaya çalıştı. Aile geleneklerimizde bağlılık önemli olduğu için bugünlere kadar çok sorun yaşamadan gelebildik. Üretim rakamlarını, ihracatı ciddi düşürdük, ithalatı ciddi oranda artırmak zorunda kaldık. Bunun negatif yönünü bütçe açığı ve cari açık rakamlarındaki büyüme ile gördük. Bu açıklar “ikiz açık” olarak tabir edilir. Bunun önümüzdeki aylarda da artarak devam edeceği öngörülüyor. Bu gidiş gidiş mi Allah aşkına. Hiç kapanmayacak hiç faiz ve borç ödemeyecek gibi bir tutumla olur mu bu kadar açık.
Bir ülkenin parası, O ülke artık üretim gücünü kaybettiği için yükselir. İthalat bağımlısı olduğu için ödeme yaptığı dövizi azaldığı için eksilen dövizi ihracat gelirleri ile de karşılayamıyorsa, parası değersizleşir, değersizleştirilir.
Başka bir tabirle; Doların yükselmesiyle ülke batmıyor, ülke battığı için dolar yükseliyor, denilebilir. Bu batış tabiri, ülkenin içinde bulunduğu vahameti göstermek için söylenir. Yoksa Arjantin’de battı ama kişi başına düşen milli geliri bizden çok daha yüksek. Biz daha Arjantin değiliz.
Ekonomide dengeler bozuldu!
1984-2019 yılları arasında (35 yıllık süreçte) ülkede biriktirilen rezervlerin yarısı belki de daha fazlası 2020 yılının ilk 9 ayında ülke dışına çıkmıştı. Buna bu yıl Katar’dan yapılan swapla alınan 10 milyar$ da dahil olsa var ya, hakikaten buz gibi erimişiz diyebiliriz.
Döviz değerlendi, bütün vatandaşın döviz mevduatları arttı. Türk lirasına güveni azaltan bir ekonomi anlayışı nasıl ülke için iyi olabilir. Döviz değerlendikçe, yerli şirketler, yabancı sermaye için kolay bir ava dönüşüyor, çünkü kelepir fiyata, yok pahasına satışa çıkarılıyor. Adı yerli olan ama sermayesi yabancılara geçen yüzlerce şirket var. Hem de büyük ölçekli şirketler...
Şu hâli ile dolar ve Euro daki düşüş, ekonomi de tansiyonu düşürdü. Sorun çözüldü mü hayır. Ateş düştü evet ama hastalık hali aynen devam ediyor. Piyasalar şu an da neyi fiyatlıyor da olumlu bir hava esiyor; Aşı haberini, Merkez Bankası’nda yapılan Başkan değişikliğini, Berat Albayrak’ın gidişini, Merkez’in politika değişikliği sebebi ile yapması muhtemel görünen faiz artırımını, Ve ABD seçimlerinin arkasından Biden’in ve ekibin olumsuz bir süreç yaşatmak istememesi, yani Amerika ile yaşanan sıkıntılı süreç yaptırım kararları ile değil, anlaşma ve uzlaşma çerçevesi içinde halledileceği söylemi… Bu kadar olumlu haber tabi ki, güveni artırıcı unsur olarak kabul edilir.
Dövizin düşüşü öyle bir güzelleştirdi ki, ekonomik havayı, piyasalar rahatladı. Borsa rekora gidiyor. Var olan borçlar, sadece kur farkından dolayı düşüyor. Çok şükür. Ama nereye kadar böyle devam eder ki! İsraf ürkütücü boyutta. Bir kalem bile tasarrufa gidilmiyor. Buna dayanmak mümkün mü Hazine boşalmışken!
Bir de Türkiye’ye yatırım gelmiyor, gelmemesinin sebebi, güven vermemesidir. Çünkü, küresel yatırımcılar hâla tedirgin. Her şey süt liman görünse de işin aslı öyle değil. Bugün ile yarınımız bir değil. Bu kadar olumlu hava mevzubahis ettiğimiz “Ölüm iyiliği hâli” olmasın sakın diyorum.
Güvende güvensizlik gibidir. Güven varsa, herkeste güven havası vardır. Güvensizlik varsa, kimse ne piyasaya ne yönetime güvenir. Dolara olan talep artıyorken, herhangi bir hamle yapılmamışken, dövizin düşüşü tam olarak izah edilemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin dövize olan ihtiyacı bitmedi.
Akaryakıt ve daha birçok ürüne zam haberleri geliyor. Düşüş, ürünlerin fiyat ve etiketlerine yansıyor mu? biraz dikkat ettiğinizde.
Maalesef kriz, krizi doğuruyor.
Çok tuhaf bir krizin içinden geçiyor ülke, idareciler bizi de sürüklüyorlar... Kanser hastasına her gün iyileşsin diye aspirin de aspirin…
Borç çok fazla. Bu saatten sonra bu ekonomiyi kim kurtaracak? Hangi Bakan, hangi Mali politikası bizi düzlüğe çıkaracak? Gerçek gündem işsizlik, asıl gündem yüksek enflasyonun yarattığı fakirliktir.
Dövizdeki düşüş, kesinlikle kalıcı değil. Geçici bir iyilik durumu, ertelenen ötelenen sorunlar daha da büyüyerek gelir. Bir şeyi çok sıkarsanız, dövizi baskıladınız gibi 130 Milyar Doları heba ederseniz sonunu düşünmeden, bugün yapacak bir şey bulamazsınız.
Şimdi doktor “Acı reçeteyi” hazırlıyor. Ekonomi ölmedi ama ayağa kalkacak mı yaşayarak göreceğiz…
Umarım ki, Krizden çıkmak için bir çılgınlık yapmazlar!..