“Kimi sevsem sensin”, “Ben sana mecburum”, “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular”dizelerini bize hediye eden çağdaş bir ozan Attila İlhan. Eser verdiği dilin imkânlarını iyi kullanan, çağlar ötesinden biriktire biriktire türlü türlü sesleri, seslerin rengini, tınısını bugünlere taşıyan bir kültürü toptan benimseyen bir ozan. Kadim kelimelere ve dolayısıyla bir “ses avcısı” olan ozanın o “seslere” karşı “ecnebi” kalması düşünülemezdi; ona göre “Türk halkına ‘ecnebi’ bir Türk şairi yaşayamaz: Kâğıt üstünde kalır.”dı. O da o binlerce yıllık geçmişe sahip kültürümüzün beslendiği dil ortamlarından ve coğrafyasından bugünlere yankılanan “sesimiz”e sahip çıkmış, o sesin ilmek ilmek örülmesi ile ortaya çıkan şiirleri Türk diline hediye etmiştir.
15 Haziran 1925 tarihinde Menemen (İzmir)'de doğan şair Attila İlhan, Türk diline armağan ettiği birbirinden güzel eserleri bizlere ve bizlerden sonraki nesle emanet edip kendine verilen can emanetini Yüce Mevlâ’ya tevdi ederek 11 Ekim 2005 tarihinde İstanbul'da aramızdan ayrıldı.
Klasik Türk şiirinden beslenen ozanlardan Hilmi Yavuz’un “Hüzün ki en çok yakışandır bize” dediği gibi biz de merhum Attila İlhan’dan o sesi ödünç alarak diyoruz ki “Elde Var Hüzün”!..
Hayatın karmaşası içerisinde türlü türlü hâllerle hemhâl oluyoruz. Zaman zaman sevincin zirvelerinde ferih fahûr, şen şakrak dolaşırken zaman zaman da gurbetin, garipliğin, yalnızlığın, kederin, vefasızlığın, insanlığını kaybetmiş kişilerin iftira çukurlarında dolaşıyoruz. Ne sevincimizde ne gamlanışımızda ne de üzüntümüzde aşırıya kaçıp kendimizi parça parça ederek yılgınlığa düşüyoruz. Biliyoruz ki “kimi sevsem sensin” dizeleri dilimize dolanıyor, sevgilinin hatırına türlü belâları sineye çekiyor ve Şair Nef’î’nin dediği gibi “Belâ budur ki alıştı belâlarınla gönül/ Gâmın da gelse dile bâis-i meserret olur.” diyerek O’ndan gelen her şeyi bir dert ötesi, mutluluk sebebi sayıyoruz.
İnsan kimi severse dünyası da ona göre şekillenir; sevgilinin isteklerine hayır diyebilecek bir sevgili yoktur. Fuzulî “Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem/ Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su” der. Yani “Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem.” diyerek aslında gözünün yaşlarla dolu olması sebebiyle gökkkubennin su renginde oluşu olarak nitelendirmekte, bir bakıma, insanın bakışı nasılsa gördüğü odur demektir.
Attila İlhan, eski şiirimizi ve kültürümüzü yok saymayan aksine ondaki yılların birikimi olan söyleyiş güzelliklerini, ahengini yeni bir tarzda ve biçimde yeniden var olmasını sağlayarak geçmişle gelecek arasında kalıcı köprülerin kurulmasına katkıda bulunan şairlerimizdendir. “Kimi Sevsem Sensin” adlı şiir kitabının ara bölümlerinde Klasik Türk şiirinin Fuzulî, Nâbî, Nef’î, Bâkî, Râsih, Nedim gibi ustaların şiirlerinden seçilmiş beyitlere yer vermesi ile onun aynı zamanda bu zenginliğimiz olan bu şiir tarzına bir yönlendirme ve dikkat çekme görevini de ifa etmiş olmaktadır.
İlhan, Türk dilinin imkânlarını da zorlayarak yeni söyleyiş biçimleri üzerinde duran bir şairdir. Şairlerin bir görevi de aslında bu değil midir? Yeni söyleyiş biçimlerine yol bulmak, kelimelere yeni anlamlar yüklemek, duygular ve varlıklar arası anlam geçişleri üzerinde yeni yeni söyleyişlerle yol almak... Onun meşhur olan “Ben Sana Mecburum” adlı şiiri bunu örnekleyen eserlerindendir. Aynı zamanda bir şiir kitabına ad olan bu şiirdeki “Ben sana mecburum bilemezsin.” dizesindeki “sana” zamiri yerine yaygın olarak “Bunu yapmağa mecburum.” cümlesindeki gibi “yan cümle” kullanılırdı. Attila İlhan burada “yan cümle” yerine bir “zamir” kullanarak farklı ve yeni bir söyleyişe imza atmıştır:
“Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.”
Hayata farklı pencerelerden bakarak farklı temaları yansıtıldığı bu şiirinde aklımda en çok kalan dizeleri ise şunlardır:
“Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu”
Attila İlhan’ın bazı şiirleri vardır ki hem şiiri hem de şairini daha tanınır ve bilinir kılmaktadır. Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Elde Var Hüzün, An Gelir bunların başında gelmektedir. An Gelir şiirinde şair kendi ölümünden dem vurmuştur:
“görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
Attila ölür”
Şairin ölümü şakıyan bülbülün ölümü gibidir, bülbüller şakımayı bırakmışsa bilin ki bir şair ölmüştür... Bu durumda elimizde sade bir hüzün vardır. İşte Elde Var Hüzün’den bazı mısralar:
“söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün”
Şairi en iyi anmanın yolu onun öz hâlindeki eserleri olan şiirini yeniden ve yeniden okumaktır. Eserlerini okuyarak şairle konuşmaktır. Vesselam.