Hayata gözlerimi açmadan önce, herhangi bir emeğim var mı? Bunu pek bilemiyorum. Ama bu dünyayı görmeye başladığım bebeklikten bugüne kadar geçen süre zarfında az ya da çok belli bir emeğin mahsulü olarak hayatıma devam ediyorum. Bu, elbette sadece benim için geçerli olan bir husus değil; bütün insanların iç içe olduğu, bütün insanlar için geçerli bir gerçeklik.
Emek denince ilk etapta hayatı kazanmak, geçimi temin etmek, “medarı maişet” için gerçekleştirilen çaba, gayret akla gelse de bir bardağı masadan alıp ağız hizasına getirmek de bir emektir. Çok değil, üç beş kelimeyi bir araya getirip yepyeni bir ifade ve ibare oluşturmak da bir emektir; saygı duyulmak gerektir. İşte bütün bundandır ki özlü bir söz, bir dize, kısa da olsa bir şiir emek mahsulüdür ve onun karşılığı olarak telif ücreti gerekir. Yani bir şiir, kıymet açısından, eser olma özelliği açısından iki üç sayfalık bir nesir yazısıyla veya çok sayfalı bir kitap ile eşdeğerdir. Yazanın, söyleyenin ismini bildiği hâlde sözü isimsiz paylaşanlar kul hakkına girmiş olurlar, benden söylemesi…
İnsan olan insan, emeğinin üzerinde yükselir. İnsan, hakkıyla, şerefiyle yükselmek istiyorsa emek sarf etmelidir. Bu, ideal olanıdır. Emeksiz yükselenler yok mudur? Elbette var; evet, çevremizde vardır bunlardan da. Etkili bir ismin arkasına sığınmış, onun gücünü istismar ederek veya bizatihi o kişinin iltimasıyla, kollamasıyla yükselmiş, emeği olanların haklarını gasp etmiştir. Despotik ve totaliter sistemlerde bunların örneği daha fazladır.
Haksız ve hukuksuz olarak elde edilen bir statünün ve akabinde elde edilecek maddi ve manevi gelirlerin, kazançların, edinimlerin tamamı ayıplıdır, günahlıdır, kul hakkı içerir; haramlardan azade değildir. Bu dünyada ol(a)masa da ebedi âlemde, o Büyük Mahkeme’de o kişi bunun mutlaka hesabını verecek ve kamu onunla hesaplaşacaktır. İlahi Beyan ile sabittir ki kul hakkı kullar arasında ödeşilen bir haktır.
Hayatta bedavadan yükselenlerin durumu ile emeğinin karşılığı ile hayatını kazanmaya çalışanların durumu, kuşların uçma fiili ile yılanların sürünme fiili kıyaslanarak verilir. Şair Cenap Şahabeddin’in “Tiryaki Sözleri” arasında yer alan şu sözü tam da bu durumun ifadesidir: “Yüksek tepelerde hem yılana hem kuşa tesâdüf edebilirsin (rastlayabilirsin), fakat biri sürünerek öteki uçarak yükselmiştir.” Kuşlara haksızlık etmeyelim, kuşların o kadar kanat çırpmaları da yoğun bir emek mahsulüdür. Dikkat çekilmek istenen ise kolaycılık, bedavacılık, haksız yere yükselmektir.
Yaşadıklarımız ve yaşayışımız bizi anlatır, onlar hayatımızın aynasıdır. Sadece hayatımızın mı? Kişiliklerimizin, duygu ve düşüncelerimizin, kısacası bizi biz yapan ne varsa her şeyin aynasıdır; toplamda bizi anlatır. Bundan hareketle, kendimizi tanıma adına şöyle bir düşünelim: Başkasının emeği üzerine mi yükseliyorum, kendi emeğim üzerine mi? Bu sorunun cevabı en çıplak şekliyle bizi anlatacaktır, bizim nasıl bir kişiliğe sahip olduğumuzu, nasıl bir hayat sürdüğümüzü ortaya koyacaktır.
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir rızık asla yememiştir. Allah’ın peygamberi Dâvûd (as) da kendi elinin emeğini yerdi.” Merhum şair Erdem Bayazıt bunu “Sürüp Gelen Çağlardan” adlı şiirindeki dizelerine şöyle taşır: “Yememiştir hiç kimse/ Elinin emeğinden daha hayırlısını"/ diyerek/ Şafak gibi alınlara terle yazılmış/ Hakkın mutlak ölçüsünü/ Elbet benim işçilerim çekecek/ Emeğin kutsal direğine.”
Öyleyse bir soru: Günümüzde milyonlarca kişinin hakkını, hukukunu; haksız ve hukuksuz bir şekilde gasp edenler, hangi emeklerinin hakkını yiyorlardır acaba? Başkalarını haksız ve hukuksuz bir şekilde işinden, aşından ve aşiyanından etme emeklerinin mi? Hakkı, hukuku, adaleti savunanların dilinden bir söz düşecek ortaya ve hukuksuzlukları işleyenlerin kulaklarında çınlayacak: “Veyl olsun onlara, yazıklar olsun onlara ki kendilerine yazık etmişlerdir!..”
İnsanlardan bazıları da vardır ki sözleri ile davranışları sürekli çelişkidedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu gerçeğin altını çizmiş, bunlara asla güvenilmemesi gerektiğini ifade etmiştir: “Bize göre en tehlikeli insan gözümüzün içine bakarak yalan söyleyebilendir.” Evet, bu sözü Ziya Paşanın sözü ile yan yana koyalım anlamlı bir söz buketi olsun: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” yani (İnsanın aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi, yaptığı işte görünür.) Ne kadar da önemli bir tespit, öyle değil mi?
Tam da bu nokta bir gerçeğin daha altını çizeyim: Eskiden “ismiyle müsemma olmak” nazara verilir, erdemli olmak olarak bilinirdi ve bir değerdi bu. Şimdiyse durum tam tersi: Kişilerin veya tüzel kişiliklerin isimleriyle davranışları birbiriyle hiç uyumlu değil. Kelime anlamı iyi, güzel, temiz ama fiili, işi öylece kötü, çirkin ve kirli! İyi olan iyi değil, temiz olan temiz değil, adı barış ama içi tümden düşmanlık!..
İnsan nerede olursa olsun; emeğini, malını, mülkünü korumak için mücadele etmelidir. Bu, onun en doğal, insani ve yasal hakkıdır. Öyle ki bunu koruma uğrunda kişi ölürse “şehitlik” mertebesine yükselir. Nitekim Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir."
Buradan şöyle bir çıkarımda bulunmak hiç de zor olmasa gerek: İnsan, malı uğruna verdiği mücadelede hayatını kaybettiğinde en itibarlı bir manevi makamlardan olan şehitliğe yükseliyorsa acaba onun emeğini, malını, mülkünü, canını gasp edenlerin düştüğü çukurluk ve işlediği suçun ne kadar da büyük olduğunu varın siz hesap edin. Onun için ey kul hakkı yiyenler, başkalarının malını mülkünü hile ve aldatmacalarla, türlü siyasi oyunlarla gasp edip edenler, az bir düşünün ve kendinize gelin; hayatınıza çekidüzen verin. Yol yakınken bu dünyada yediğiniz hakları sahiplerine iade etmeye bakın. Yoksa, son pişmanlık fayda vermez, bilirsiniz. Bilmiyorsanız da biliniz.
Meseleye, hayatımızın yönünü, istikametini, niteliğini ortaya koyan bir cümle ile devam edelim: Şu hayatta nasıl istihdam ediliyoruz? İyi de istihdam ne demek? “Bir görevde, bir işte kullanma” anlamıyla kullanılan istihdam, genelde edilgen olarak kullanılır. Nitekim ben de öyle kullandım. Evet, şu hayatta ne yapıyorsak öyle istihdam ediliyoruz demektir. İyi şeyler yapıyorsak, iyilikler, güzellikler peşinde koşuyorsak bu yönde istihdam ediliyoruz demektir. Kader denk noktasında irademiz çerçevesinde yapıp ettiklerimiz, emeklerimiz ile amel defterimizi, iş günlüğümüzü dolduruyoruz: "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın!"(Kâf-18) Yarın, öte tarafta bu kaydedilenleri, “Kitabını oku!” emriyle okumamız istenecek bizden: "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter." (İsrâ, 14)
Şöyle bir soru sorayım: Emeğimizin hakkı ile mi hayatımızı devam ettiriyoruz yoksa başkalarının emekleri, gözyaşları, huzursuzlukları ile mi? İşte bu sorunun cevabı bu hayatta nasıl istihdam edildiğimizi gösterir. “Kader gayrete âşıktır.” Biz de hangi istikamette irade ortaya koyup gayret sarf ediyorsak kendimizi o alanda istihdam etmiş oluruz. Nihayetinde de yaptıklarımızdan ve yapmamız gerektiği hâlde yapmadıklarımızdan hesaba çekiliriz. Şunu da unutmayalım: Başkalarının emeği ve gözyaşları üzerinde hayat ve medeniyet inşa edilmez. Böyle yaparsanız sizin adınız; emeklerin gaspçısı, zalimlerin ta kendisi olur. Böyle bir durumda olan şunu da bilsin ki “Allah zalimleri asla sevmez!..”
Herkesin emeğinin hakkını alabildiği, gasp edilen emeklerin, hakların, hukukların, mülklerin, mülkiyetlerin sahipleriyle buluştuğu; zalimlerin ve gaspçılarının hesaplarını verdiği günlere erişmek dileğiyle!..
Söz, şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in:
Amenna
Yaşayanlar bir gün ölür elbette
Ağaçlarla, balıklarla
Kuşlarla ben amenna
Ağlayanlar bir gün güler elbette
Uyanmakla, anlamakla
Bilmekle ben amenna
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette
Direnmekle, kurtulmakla
Barışla ben amenna
…
Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe