Eski Türkçede “küçük çocuk” anlamına gelen “kenç”, Farsçaya “genç” olarak ve “oğlan” anlamıyla geçmiş. Farsçada, “hazine” anlamına gelen, benzer seslere sahip “genç” kelimesinin varlığı ise”genç”e oldukça zengin bir çağrışım alanı sunuyor. Türkçemizde, farklı bağlamlarda, farklı anlam boyutları haiz bu kelime, genellikle insanın çocukluk çağı ile olgunluk çağı arasındaki “çağ”ı, insanın hayatını temellendirme safhasını teşkil eden dönemi ifade için kullanılır.
Gençlik, bugünün gayretli yarınları, yarınların bugünden toprağa atılan tohumlarıdır. Hangi bağlamda ele alırsak alalım, gençlik hâldir, gelecektir, geleceğimizdir. Gençliğin bugün sağlam ve sağlıklı oluşu, geleceğimizin de sağlam ve sağlıklı olmasını netice verecektir.
Gençliğin sağlam ve sağlıklı olması, gençlerin sağlam ve sağlık olmasına bağlıdır. Bu bağlamda aklımıza hemen üşüşen birtakım soruları sıralamamız mümkün: Bugün, gençliğimiz ne durumdadır? Maddi ve manevi bakımından, beden ve ruh sağlığı açısından gençlerimizin durumu nedir? Moral ve motivasyonları yerinde midir? Kendini gerçekleştirmede, ifade etmede, hayatını yaşamada, evrensel değerleri yaşama ve yaşatmada hangi eşiktedir, daha doğrusu belli bir eşiği var mıdır?
Dünyada ve çevresinde olup bitenler karşısında aklını, mantığını ve vicdanını özgürce kullanabilme becerisine sahip midir? Gençlerin yarınlara güvenle bakabilecekleri, anayasa ve yasaların, evrensel hukuk normlarının hâkim olduğu, işlerin âdil bir şekilde ele alınıp yürütüldüğü bir ortam var mıdır?
Umut cinayetleri
Bugün gençlerin ülkesini, vatanını, milletini ve devletini sevebilecekleri yolsuzluk ve hukuksuzlukların yaşanmadığı bir atmosfer mi var yoksa gücü ele geçirenin “devletin malı deniz …” felsefesine göre hareket ettiği, “bal tutanların” parmaklarını yaladığı, “mahkemede dayısı” olmayanların haksızlığa, çaresizliğe, yokluğa, yoksunluğa ve hiçliğe mahkûm edildiği bir ortam mı? Bu ve benzeri soruların cevabını, geleceğini yurtdışında gören gençlerin çokluğu vermektedir. “Giderlerse gitsinler!..” de asla bir çözüm değildir!
Şunu da hemen belirtelim ki bir insanın hayalini haksız yere suya düşüren, azim ve kararlılığını yok eden, öldüren büyük günahkârdır; insanlık adına en büyük cinayetlerden birini işlemiştir, dolayısıyla büyük bir canidir. Çünkü o davranış, insanı hayatının baharında öldürmektir.
Gençlik gelecektir, gençler geleceğimizdir. Şimdi, dürüst olup şöyle bir düşünelim; gençlerimize nasıl bir gelecek hazırlıyoruz, daha doğrusu onlar kendi geleceklerini özgüvenleriyle kendileri hazırlayabiliyor muyuz? Yoksa onları kendi hatalarımıza kurban mı ediyoruz?
Ülkeyi yönetme işine talip olanların başında siyasiler gelir; bu doğrudur. Ama ülkeyi yönetenler sadece siyasiler midir? Devletin siyasi idari yapılanmasına göre valiler, belediye başkanları, garnizon komutanları, her düzey ve alanda görev yapan bürokratlar; bunlardan bilhassa güvenlik ve hukuk alanında vazifeli emniyet ve hukuk insanları!.. Yani eskilerin deyişi ile -âlâ meratibihim- yani en alt kademeden en üst amirine kadar hepsinin ve herkesin anayasa, kanun, yönetmelik ve yönergeleri hazırlama veya uygulamada ülke insanının huzur ve mutluluğunu esas alan tavır ve davranışları gençlerimizin geleceğe güvenle, sağlık ve huzur içinde bakabilmelerine veya bakamamalarına zemin mi hazırlar. Onlar evrensel hukuka, Anayasa ve yasalara uygun hareket ettikleri takdirde ülke yaşanılabilir hâle gelecektir. Onların çalışma karnelerinde geçer notları gençlerin geleceğe umutla bakabilme durumları belirleyecek ölçekte midir?
Karne demişken ülkede gençlerin geleceğe ümitle bakamayışlarının altında, yanlış eğitim politikaları ve yanlış okullaşma biçimleri yatmaktadır. Çeyrek asra yakın bir zamandır ülkede hüküm süren siyasi iradenin her bir milli eğitim bakanı neredeyse ayrı telden çalmış; ülke insanı, sürekli, birbirini yok eden uygulamalara muhatap edilmiştir. Bundan dolayı üniversite sınavına hazırlanırken revaçta olan bir branşın dört beş yıl sonra öğrenci mezun olduğunda tercih edilmez bir duruma düşmesi sebebiyle işsizler ve memnuniyetsizler ordusunun oluşmasına zemin hazırlanmıştır. Beş yıl önce Çocuk Gelişimi bölümü allandıra ballandıra anlatılıp göklere çıkarılıyordu. Şimdi MEB tarafından ilan edilen, on beş bin kişilik öğretmen alımı kontenjanında bu alandan sadece 5 kişilik kadro açılabilmiş.
Üniversite tercihlerinde bol kadro, iş tercihlerinde neredeyse sıfır kadro. Çarpıklığa bakar mısınız? Türkiye’de sadece 2024 yılında, Çocuk Gelişimi bölümüne 2636 kontenjan açılmış. Buna bilmem kaç senedir mezun olduğu hâlde atanamamış mezun öğrencileri ilave edecek olursak gençlerin ne durumda oldukları anlaşılacaktır. Bu, sadece bir bölüm ile ilgili olanı. Ya diğer alan ve bölümler? Onlar çok mu farklı sanki?
Bütün bunlara bir de liyakatsizliğin zirvesi mülakatlar eklenince gençlerde umut diye bir şey kalmıyor!..
Çok seslilikten tek sesliliğe
Muktedir bir iktidar, günbegün aşırı bir özgüven sahibi oldukça ortak akıldan gitgide uzaklaşır. “Tek”li eylem ve söylemlerinde bir yenisini ilave eder: “tek irade”!.. Ülkede evet, bir zihniyet değişimi ve dönüşümü gerçekleşmiştir. Fakat hâlimiz; hayaller Mars, gerçekler çöl yüzü!.. Nasıl olmasın ki ülkede farklı düşüncedeki insanlar, iktidar gibi düşünmeyenler türlü algılarla şeytanlaştırma ve ötekileştirme operasyonlarına maruz kalmışlardır; buna bağlı olarak çeşitli soruşturma ve kovuşturmalara tabi tutularak işinden, aşından, birtakım temel hak ve özgürlüklerinden edilmişlerdir.
Yargılamalarda evrensel hukuk, anayasa ve yasalara aykırı hareket edilerek türlü hukuksuzluklara imza atıldığından ülkede hukuk ve adalete güven dünya genelinde çok gerilere düşmüş vaziyettedir. Ne yazık ki hukuk ve adalet ilkeleriyle ters düşen kararlara imzalar atılmıştır ve atılmaya da devam edilmektedir. Hukuk ve adaletin egemen olmadığı toplumlarda ekonominin düzgün, düzenli ve yükselişte olması düşünülemez, böyle bir durum beklenmemelidir de. Çünkü hukukun şemsiyesi altında olmayan, muktedirlerce türlü sebepler oluşturularak hakları, mülkleri elinden alınma riski bulunan bir ülkeye kimse yatırım yapmaya gelmez, gelmemektedir de! Var olan yatırımcılar da birikimlerini satıp ülkeden ayrılmaktadır. Herkes biliyor ki birini yakan hukuksuzluk ateşi, başka bir gün bir başkasını da yakar.
Toplum birleşik kaplar gibidir; bir yerde yükselme varsa bu diğer alanlara da etki eder. Bir yerde çürüme varsa bu başka alanlara da sirayet eder. Ekonominin kötüleşmesi, ahlaki erozyonu da beraberinde getirmektedir. Ekonominin altüst olduğu, enflasyonun sürekli yükselme trendinde olduğu ortamda başka alanlarda olduğu gibi ahlaki bir yozlaşma söz konusudur. Ürünlerin kalitesi gitgide düşmekte, düşürülmekte, ürünlerin raf veya kullanılabilirlik ömrü daha da kısalmaktadır.
Durgunluk tükenmektir
Bugün eskiden olduğu gibi serbest düşüncenin yeşerdiği gazeteler, “hür tefekkürün kalesi” dergiler yok. Bugün o güzellikten mahrum olduğumuz için o güzellikleri sosyal medyada arıyoruz. Gençler üzerine düşünüp araştırırken X sosyal medya platformunda yazar Ömer Can Talu ile ekonomist Atilla Özkan’ın kısa bir söyleşisine denk geldim:
Yazar Talu’nun “Gençlerin %23’nün ne çalıştığı ne de eğitim aldığı tespit edilmiş. Boş gençler bunlar, yani evinde oturuyor bunlar. Düşünsenize, en verimli çağında olan insanların neredeyse dörtte biri, dört gencimizden biri evinde oturuyor.” şeklindeki bilgi ve tespit içeren sorusuna, Attila Özkan özetle şöyle karşılık veriyor:
“İnsanın en verimli çağları. Kayıp gidiyor bu insanlar. Bunları çeteler, torbacılar, uyuşturucu satıcıları, saçma sapan kumar organizasyonları kandırıyor. Gençliğin elinden ümidini bu kadar alırsan onların en deli çağlarında, karakterinin inşa edildiği, biraz da dünya görüşünün oturduğu yaşlarda, psikolojik çöküntüyü üst üste yığ sen bu insanlara, sonra bir de hayat satan bir ahlaksız, kancayı atsın götürsün. Bu ülkenin gençliği, geleceği gidiyor. Basit bir mesele değil. Ne demek ya, [yüzde] 23’ü, 20’si evde hiçbir şey yapmadan yatıyor! Girişimci değil, işe girmemiş, araştırmıyor, dünyayı gezmiyor. Hiçbir şeyi yok bu insanların. Ya suça bulaşıyorlar ya suça bulaşmadan evde oturup depresyon yaşıyorlar.”
Neler yapılmalı?
Peki, gençlerin istediği nedir? Odak dergisinin gençlerle yaptığı röportajda bu soruya özetle şöyle cevap verilmiş: “Gençlerin istediği şey liyakatsizliğin bitmesi, özgürlüğün gerçek anlamıyla yaşanması ve adaletsizliklerin son bulmasıdır.” Evet, gelinen noktada liyakatsizlik ve hukuksuzluk almış başını gidiyor. İktidar; kendine biat eden, yandaş bir kadrolaşmayı hedefliyor, buna karşı muhalefet yeterince etkili olamıyor, etkili muhalefet diye ortaya çıkanların tam da kritik eşiklerde iktidarla bir şekilde paslaşmış oldukları ortaya çıkıyor. Bu da toplumda siyasilere güven probleminin doğmasına sebep oluyor. Gençlerin, istenmeyen bu olumsuz ortamın düzeleceğine olan inancı ise gitgide azalıyor, hatta yok oluyor.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin geleceğini gençlerde gördüğü için Türkiye Cumhuriyeti devletini de gençlere emanet etmiştir. O, “Gençliğe Hitabe”de, her türlü olumsuz şartların yaşanması durumunda, damarlarındaki asil kanın gençliğe kurtarıcı enerjiyi vereceğine dikkat çekmiştir. Gençlik, buna odaklanmalıdır.
Ülkeyi yönetmeye talip insanlar, bu dünyada hayırlı bir iş yaparak, güzel bir eser ortaya koymak, adının insanlar arasında hep iyilik ve güzellikle anılmasını sağlamak, bu dünyadan gönül huzuru ile ebediyete intikal etmek istiyorlarsa ülkede yaşanabilir bir ortam inşa etmenin derdi ve çabası içinde olmalıdırlar. Çünkü gençlerin, hayallerini gönül huzuru içerisinde, adil bir sistem dahilinde, hukukun güvencesinde kolaylıklarla gerçekleştirebilmeleri kadar bir güzellik yoktur. Bu, başarılabilir, üstesinden gelinebilir bir durumdur; bunun için Almanya, Güney Kore ve Japonya’ya bakmak yeterlidir.
Yarınlara daima umutla bakabilen gençliğe her zamankinden çok ihtiyacımız var bizim. Ne mutlu gençliğe huzur ve mutluluk yaşatan; gençlerin elinden de mutluluk dolu vefa iksirini içebilen, peygamberin de takdir ettiği ve muştuladığı adil yöneticilere! Yazıklar olsun ki zulümle abat olma yoluyla kazanma kuşağında kaybeden zalimlere!.. Onlar ki kendilerine kendileri yazık etmişlerdir!..
İmkânların yok denecek kadar az olduğu bir zeminde gümrah ağaçlar yetiştiren Rabbim; dürüst ve güvenilir ve âdil insan kıtlığı çekilen bu zamanda ardından insanlığın yürüyeceği nice "alpler" yaratabilir; yaratsın ve milleti âbâd eylesin, yeniden ihtişamlı günlere erdirsin inşallah! Gençlerimiz geleceğe güven ve umutlarla uyansınlar! Gün kararıp kalmasın, aydınlansın artık!..
Allah gençlerimize ümit, azim ve imkân versin, onları apaydın yarınlara uyandırsın, işlerimizi asan eylesin!