Türk edebiyatının usta kalemlerinden Üstat Necip Fazıl Kısakürek 25 Mayıs 1983’te vefat eder. Ertesi gün, yine şiirimizin söz sultanlarından Sezai Karakoç, Üstad’ın vefatı üzerine, “Göklerin Çektiği Kartal” başlıklı, harika bir yazı kaleme alır. Yazıda ölüm, ruh, sanat, hayatın gayesi, hayatta yapılanlar vb. ele alınır. Biz de yazımızın başlığını bu yazıdan ilham alarak seçtik.
Günümüz Türk şiirinin üstatlarından, çağdaş “Dede Korkut”umuz, “Beyaz Kartal”ımız, şair Bahaettin Karakoç, Kahramanmaraş 5. Kitap Fuarına da katılan, burada okurlarına kitaplarını imzalayan, hayranlarıyla sohbet eden şair Bahettin Karakoç’un vücudu buna dayanamadı. İstifra, tansiyon düşüklüğü ve nabız atışının 40 kadar inmesi sonucu KSÜ Araştırma Hastanesi kardiyoloji bölümüne kaldırıldı. Karakoç’un bir damarına stent takıldı, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak 16 Ekim 2018 günü saat 23.45 itibarı ile hayata vede etti. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Kederli ailesine, sevenlerine, bütün Türk milletine güzel sabırlar dilerim.
Üstat Bahaettin Karakoç’la tanışmam gıyaben yani eserleriyle oldu. 1986 yılında Kahramanmaraş’ta yayın hayatına başlayan Dolunay dergisini bir yıl sonra, 1987’den itibaren düzenli olarak aldım. Doğrusu, beni bu dergiye bağlayan Üstadın şiirleri ve başyazı niteliğindeki aylık değerlendirmeleri içeren yazılarıydı. Bu yazılarda güncel olayların analizi yapılırdı. Öğrenci olmama ve maddi bakımdan kıt imkana sahip olmama rağmen bu dergiyi almaya devam ettim. Dolunay’ın ışıklı gecelerinde, onun ışıklarından çok istifade ettiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Bu dergi sayesinde birçok şair ve yazarı tanıma fırsatım oldu. Bütün bunlar, Üstat Bahaettin Karakoç için sadaka-i cariye hükmünde olacaktır inşallah.
Üstadın hayat
Bahaettin Karakoç kendi ifadesiyle bir “ses avcısı”dır. Şair olarak Türk dilinin imkânlarını en güzel biçimde kullanmanın gayreti içerisinde olmuştur hep. O, “Şair Ses Avcısıdır” şiirinde soylu bir şairin aklını ve gönlünü güzelin buyruğuna vererek sesleri pişirdiğini, çok güzel ve boyutlu sözler söylediğini, yüreğinde hep sevgi taşıdığını, gönlünün daima şiiri kovaladığını ama bunun için mekâna tutsak olmaması gerektiğini, kalbini bütün dünyaya açması gerektiğini ifade eder:
“O aklını, gönlünü güzelin buyruğuna
Verir de ses pişirir, buyutlu kelam yapar
Yürek sevgi tapşırır, gönül şiir kovalar
Oysa mekâna tutsaklık bir sırım olmamalıdır
Lacivert bir kürenin mekezinde kalmalıdır”
Daha sonra “İçinizde Hızır’ı gören varsa söylesin/ Ben saçından tutarım bana çarpan her sesin” diyerek o “ses avcılığı”nda başarılı olduğunu ifade eder.
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1991 yılında düzenlenen Münacaat Yarışmasında Birinci seçilen Beyaz Dilekçe adlı şiir, kanaatimce Yüce Mevlâya içtenlik ve ihlasla yalvarışın zirvesi olma özelliğini de taşır. Münacaat, Allah’a yalvarma, ona içtenlikle dua etme, yakarış anlamlarına gelmektedir. Şairler bu yalvarışlarını şiir biçiminde bir metne dönüştürerek yaparlar. Bu, klasik Türk şiirimizin bir gelneğidir aynı zamanda. Şairler o dönemde kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt'a gibi hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmışlardır. Karakoç, Beyaz Dilekçe’sinde Yüce Mevlâya şöyle seslenir:
Rahman ve Rahim olan adına sığınarak,
Açtım iki elimi: kor gibi iki yaprak..
Bir edep ölçeğinde umutlu ve utangaç,
İşte dünya önümde; benim ruhum Sana aç.
Bu seğriyen ellerle, Senden Seni isterim,
Senden seni isterken, canımdan çıkar tenim.
Sana âşık ruhumdur, merceği yakan ışık
Gözlerim, cemâlini görmeden de kamaşık
Bir mirasyediyim ben, iflasın eşiğinde,
Hep sabırla çürüyor, ihlâs bileşiğinde.
Kimim? Kimlik ararken, hem güler hem ağlarım
Yükseklerden dökülen, sular gibi çağlarım.
O, yüreği kıpır kıpır, içi aşk, sevgi dolu bir ruha sahiptir. Yaşının ilerlemiş olmasına rağmen şiir yazmaya devam edebilmiş nadir kalemlerimizden biridir. Uzaklara Türkü şiiri en çok okuduğum, beğendiğim şiirleri arasındadır. Şiirin son bölümünden:
Hakk’ın huzurunda eğri durulmaz
Gölgene bak selvi boylum gölgene
Aşkı kuşananlar yolda yorulmaz
Cilvene bak ışık soylum cilvene
Sular morarmada, ufuklar kaçak
Neye bakacaksan yüreğinle bak
Nerden geleceksin bir işaret ver
Kulağım sestedir, çiçektir elim
Hak’tan gayrisine boyun eğmeden
Bin terkime diyar diyar gidelim.
Kısaca hâl tercümesi
5 Mart 1930’da Kahramanmaraş’ın Ekinözü İlçesinde doğdu. İlköğrenimini köyünde tamamladı. Adana-Düziçi Köy Enstitüsü’nde okudu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nden mezun oldu. Kahramanmaraş’taki sağlık kuruluşlarında sağlık memuru olarak çalıştı. Son olarak, Kahramanmaraş Verem Savaş Dispanserinde çalışırken 1982 yılında emekli oldu. Çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Kahramanmaraş’ta 1986-1987 yıllarında Dolunay dergisini çıkardı. Her yıl düzenlenen ‘Dolunay Şiir Şölenleri’ni başlattı. Çok sayıda ödül aldı. 1986’da Türkiye Yazarlar Birliği tarafından ‘Yılın Şairi’ seçildi. 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Türkiye’yi temsilen “Strugua Uluslar Arası Şiir Akşamları Festivali”ne katıldı ve burada bir tebliğ sundu. 1991 yılında Diyanet Vakfı’nca düzenlenen “Münacaat Yarışması”nda “Beyaz Dilekçe” isimli şiiriyle birincilik kazandı. Birçok şiiri değişik formlarda bestelenmiştir.
Şiir kitaplarından bazıları: Mevsimler ve Ötesi, Seyran, Zaman Bir Beyaz Türküdür, Sevgi Turnaları, Ay Şafağı Çok Çiçek, Kar Sesi, İlkyazda, Bir Çift Beyaz Kartal, Menzil, Uzaklara Türkü, Güneşe Uçmak İstiyorum, Beyaz Dilekçe, Güneşten Öte, Dolunay Şiir Güldestesi, Leyl ü Nehar Aşk, Aşk Mektupları, Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman, Ay Işığında Serenatlar, Sürgün Vezirin Aşk Neşideleri, Ben Senin Yusuf’un Olmuşum.
Sözü onun Güle Seranatlar Yapmak adlı şiirinden birkaç dize ile son verelim:
Ölüm meleği koluma yâr gibi girerse bir gün,
Yol azığım hazır durur, al terkine götür derim.
Mevlâ rahmet eylesin, ruhu şâd, mekânı cennet olsun.