Türkçemizin bayram olarak idrak edilen iki önemli günü vardır: Biri 26 Eylül, diğeri 13 Mayıs.
Atatürk’ün emri ve iradesiyle 1932 yılında kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin ilk kongresini 26 Eylül 1932 günü yapmış olmasıdır. Bu tarihten itibaren Türk dili üzerine geniş çaplı araştırma, inceleme, tarama, derleme ve sözlük çalışmaları gibi çalışmalar hız kesmeden devam etmiştir. İlkini 87 yıl önce bütün yurtta kutladığımız “Dil Bayramı” dikkatleri Türkçemizin çekmek için önemli bir fırsat.
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin, kurumun genel ağ [İnternet] sayfasında dil bayramı dolayısıyla “Dilimizin, yani millî kimliğimizin bayramı olan bu günde Türkçemize emek verenlerden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere herkesi saygı ve minnetle anıyoruz. Dil Bayramı kutlu olsun.” şeklinde bir kutlama mesajı yayınlamış.
Güzel Türkçemizin gerçek bayramına erişmesi yolunda bir adım olması hasebiyle bayramı kutlu olsun, diyorum. Türkçemizle önemli eser vermiş ama vefat etmiş olan şairlerimizi, ozanlarımızı, sanatkârlarımızı rahmetle ve minnetle anıyorum.
13 Mayıs’ta ise, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihinde “Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler.” diyerek bir fermanla kamusal alanlarda Türkçenin kullanılması gerektiğini ilân etmesidir.
***
Dilin önemi
Dil şüphesiz çok önemlidir, her varlığın dili vardır. Ama lisan anlamındaki dil, Allah’ın sadece insanlara bahşettiği akıl, beyin, irade, mantık gibi nice nimetlerin başında gelir. İnsanoğlu düşünme, konuşma ve yazma nimetlerinden de dil nimeti sayesinde yararlanmaktadır. Tanışıp bilişmede kolaylık olması için de Allah, insanları milletler hâlinde yaratmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Hucurat,13) şeklinde beyan buyruluyor ve insanların ırki üstünlük tartışmasına girmemesi için üstünlüğün takvada olduğunu hatırlatılıyor.
Dil ne kadar önemli ise onu kullanma biçimi, tarzı da bir o kadar önemlidir. Dili kullanmak, en güzel şekilde kullanmak da beceri ister. Dili en güzel kullananlar şairler ve nasirlerdir. Bundan dolayı onlara “sanatkâr” diyoruz.
Kelimeleri yan yana getirmekle mesele halledilmiyor; asıl mesele onları en güzel şekilde “inci gibi dizmek”, dağarcığımızdaki kelimelerden öyle bir seçim yapmalıyız ki bu, seçimlerin en güzelinden olsun.
Düşüncenin elbisesi
Dil, düşüncenin elbisesidir. Bu bağlamda kelimeler, o elbisenin birer parçasıdır. Elbisenin güzel görünmesi için nasıl bedenin yapısına uygun dikilmesi gerekiyorsa kelimelerin seçiminin de düşüncenin ruhuna ve yapısına uygun olarak belirlenmesi gerekir.
Dili en çok da günlük hayatımızda kullanırız. Günlük hayatımız ailede başlar, sokakta, çarşıda, pazarda, okulda, sınıfta, resmi veya özel iş yerimizde, görev yaptığımız alanlarda, vb. kendimizden başka kişilerle iletişime geçtiğimiz her yerde devam eder. İletişimin sağlıklı gerçekleşebilmesi dile ve üsluba yani konuşma biçimine dikkat edilmesine bağlıdır.
Sadece konuşma biçimine mi? Yazma biçimine, yazılı ifadelere de dikkat edilmesi gerekmez mi? Gazetelerde ve dergilerde; gelişen teknoloji ve internetle birlikte internet sayfalarında, sosyal medya ortamlarında yazılanlar üslup konusundan hariç tutulabilir mi? Orada ortaya konulan yazıların sahipleri onlardan sorumlu değiller mi? Üslubun hem konuşmada hem de yazmada önemli olduğunu kim inkâr edebilir? Daha da önemlisi bu, inkâr edilebilir mi?
Davranışlarımızda edep ne ise konuşma ve davranışlarımızda da üslup odur. Bundan dolayı sözümüz: illa üslup, illa üslup!..
Üslup nedir?
Madem ailevi ve toplumsal iletişimimizde üslup çok önemlidir; üslup sahibi olmak bir meziyettir, maharettir. O hâlde üslup nedir?
Kelime olarak “oluş, yapış veya yapılış biçimi, tutulan yol, tarz, usûl” gibi anlamlara sahip olan üslup, bir edebiyat terimi olarak da “bir sanatçının veya bir devrin kendine has anlatış biçimi, ifâde yolu, stil” demektir. (Kubbealtı Lügati)
Yazar, metnini oluştururken dilin ve birikiminin imkânları çerçevesinde kelimelerden cümle, cümlelerden paragraf, onlardan da metnin bütününü oluşturur. Onun bu oluşturma tarzına üslup diyoruz. İşte bundan dolayıdır ki şiirde daha belirgin bir hâl alan üslup, şairini ele verir. Şairini üslubu oturmuş, sağlam bir yapıya bürünmüşse bu şiir filanca şaire aittir diyebiliriz.
Kelime seçiminde bilinçli olmalı
Yazar Semih Gümüş de Yazar Olabilir miyim? adlı eserinde bilinçli sözcük seçiminin nasıl olacağı konusunda şunları söyler: “Aynı sözcüğü art arda gelen cümlelerde kullanmamak; aynı anlama gelen farklı sözcüklere aynı metin içinde seçici olmadan yer vermemek; kendi dilimizin aynı zamanda kendimize ait sözcüklerden oluştuğu bilinciyle hangi anlamı hangi sözcükle karşılayacağımıza bilerek karar vermek; yazdıklarımızda hiçbir sözcüğün rastlantısal biçimde yer almamasını sağlamak; kısacası, tam bir sözcük bilinci edinmek” dedikten sonra “Bu bilinci edinmeden yazınsal bir metni tamamlayabileceğimizi düşünmeyelim.” diye hatırlatmadan edemez. Çünkü üslubun oluşmasında kelime seçimi, bunun için de bilinç önemli rol oynar.
Çarşıdan pazardan mutfak malzemesi alırsınız türlü türlü. Ama yemek yapmayı bilmiyorsanız lezzetli yemekler yapmanıza imkân yoktur. Bunun yanı sıra çok lezzetli yemek yapabilirsiniz, bu sizi yetenekli yapar ama yeterli değildir; yaptığınız o leziz yemekleri sofraya koyma adabını da bilmeniz gerekir. Bu, en az, yemek yapmayı bilmek kadar önemlidir!..
İkram ve anlatımda üslup
Çetin Altan, üslup sahibi, iyi bir yazardır. 15.10.2009 tarihli Milliyet’teki “Üslubu-ı beyan ayniyle insandır.” başlıklı yazısında, farklı üsluplardan örneklere yer verir. Meşhur eğitimci İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun, kişinin düzeyini en belirgin biçimde, telefonda nasıl konuştuğunun saptadığını ifade ettiğini söyler. Altan aynı yazısında “Bir hediyeyi vermedeki tavır ve üslup, hediyeden daha önemlidir.” diye de bir sözü aktarır.
Bir bardak suyu ikram etmede nasıl hassasiyet gösteriyorsak düşüncelerimizi başkalarıyla paylaşmada da o derece hassas olmamız gerekir. Evet, bir şeyin içeriği kadar sunumu da önemlidir. Altını plastik bir tabakta sunmak ne kadar abes ise değerli fikirleri kaba saba sözlerle ifade etmek de aynıdır. Bu bakımdan sunum da üslubun ta kendisidir.
Üslup, sözlü anlatımda şüphesiz önemlidir, yazılı anlatımdaysa daha önemlidir. Çünkü yazılı anlatım yazarın adının geleceğe kalmasıdır. Yazar nasıl anılmak, hatırlanmak ve bilinmek istiyorsa üslubunu da o şekilde oluşturması gerekir.
Üslubun milli kültür ve bilincin oluşmasında önemli bir rolü vardır. Bunu, dil ile ilgili çalışmaları yakından takip eden, bu çalışmalara zaman zaman başkanlık eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerinde görmek mümkündür: “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır…” der. Bunun sebebini de şöyle açıklar:“Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlâkının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir." Bundan başka da "Kat'i olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır." diyerek Türkçe konuşan her bireyin “dil bilinci”ne ermesi gerektiğini vurgular.
İdarecilerin üslubu
Devleti yönetme sanatı da diyebileceğimiz “siyasetname” türünün bizdeki ilk örneği olan Kutadgu Bilig adlı eserde Yusuf Has Hacip, “Halkın içinde yükselip ikbâle eren insan halka hep iyi kanunlar tatbik etmelidir. Kim halka hâkim olursa, onun tabiatı yumuşak, tavır ve hareketi asilâne olmalıdır. Halk içinde kim nüfuz sahibi olursa, onun dili ve sözü tatlı olmalı, kendisi tevazu göstermelidir.” diyerek devleti yönetenlerin dil ve üslubuna dikkat etmesi gerektiğini söyler. Daha sonra da kişinin yönetimde bulunduğu süre içerisinde yapması gerekenleri sıralar: “Bu devlet dönektir, hem yapar, hem bozar; o kararsızdır da; bıkarsa, çabuk kaçar. Bu ikbâle inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki, ikbâl bugün sende ise, yarın başkasındadır. Ey ikbâl bulan, bu ikbâle güvenme; gelen ikbâl, bir gün olur, gider. Ey devlet sâhibi, sen ikbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et. Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için kendini küçük tut ve mütevazı ol.”
Yusuf Has Hacip bu ifadelerinde “devlet” kelimesini sadece salt toplumu yönetme aygıtı olarak kullanmaz. “İkbal” kelimesiyle birlikte kullanıyor ki bununla “baht zenginliği”ni kastetmiş olur. Gerçekten de âlim ve arif o büyük insanın dediği gibi yaşayarak görüyoruz ki devleti yönetenlerin bazı politikaları birbirine çelişir vaziyette olabiliyor.
Çöl susuzluğu ve çoraklığı
Güzel ifade edememe bir çöl susuzluğu ve çoraklığıdır; ne ifade güzeldir ne de anlatılmak istenen bellidir. Bir yığın laf edip hiçbir şeyi anlatmayan metinler böyledir. Toplumda bu gibi sözlere “laf salatası” denir.
Hüseyin Ağca, Sözlü ve Yazılı Anlatımda Türkçenin Kullanımı (AKMB Yayınları, 2001) adlı eserinde, “Yarışma beş dakika sonra yani birazdan başlamak üzeredir.” veya “Karşısına çıkan bütün güçlüklere karşı amansızca göğüs koyan bir parça adam.” gibi ifadeleri “laf salatası”na örnek olarak yer verir. Böylesi cümleler, Türkçeyi henüz öğrenmeye başlamış birisi söylerse pek garip karşılanmaz. Fakat ana dili Türkçe olan ve toplumun önünde vazife yapan birileri söylerse bu felakettir.
Bundan başka, kuruluş biçimi Türkçenin kurallarına uygun olsa da eş anlamlı kelimeleri peş peşe aynı cümle içinde kullanmak da bir üslup hatasıdır. Bu konuda, “Bâbıâli’nin yüksek kapısından huruç edip çıkarken yek bir atlı süvariye tesadüfen rast geldik.” cümlesi meşhurdur. Bu cümlede ögelerin sıralanışı bakımından hiçbir yanlışlık yoktur. Peki, burada eksik olan nedir? Eksik olan değil fazlalık, eksikliktir burada. Cümlede kullanılan kelimelerin yarısına gerek yoktur. Çünkü kelimeler, eş anlamlılarıyla birlikte kullanılmıştır.
Yahya Kemal üstadımızın ifadesiyle “ağzımızda annemizin sütü” olan Türkçemizi en güzel şekilde kullanmak, hepimizin görevidir. Bu güzel dili kimsenin kirletmeye, bozmaya hakkı yoktur. Özdemir İnce, “Ekolojik çevreyi kirleten insan, dilsel ekolojiyi bozmaya başlamıştır.” der, haklıdır da!..
Sosyal medya kullanıcılarının dil konusunda biraz daha özen göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Kelimelerde gereksiz bir şekilde ses düşmesine rastlamaktayız. Bu tür kullanımlar Türkçeyi bozar. Bülbülün kargaya özenip zamanla kendi asli ötüşü unutması gibi bir durumla karşı karşıya kalmak işten bile değildir. Örneğin “deil, iiim,” Bazı güzel konuşma kurslarında anlatılan kısaltmalar ve farklı söyleyişler ayrı bir yazı konusu.
Rol modellerin üslubu
Görevleri gereği toplum önünde bulunanlar, gazeteciler, yazarlar, televizyon ve radyocular, sunucular, oyuncular dili doğru ve düzgün kullanmalıdır. Dili doğru kullanmaları yetmez, üsluplarının da güzel ve kibar olması gerekir.
Rahmetli babam, “Herkes kendi kisvesini taşımalı!” derdi. Bununla öğretmen, hoca, imam, her kimse kendi vasıflarına uygun bir dil ile konuşmalı, öyle giyinip kuşanmalı demek isterdi. Okulda öğretmen, idareci; sıralı olarak devletin zirvesine kadar hep nezaket, tatlı dil, güler yüz, kibar bir üslupla konuşması ve öyle tavır takınması iyi olmaz mı? Atalarımız tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır diye boşuna söylememişler. Üst düzey yöneticilerin “sokak ağzı”yla konuşması hiç hoş karşılanabilir mi?
Hangi kademede olursa olsun, yöneticilerin mesajlarını ayrıştırıcı, ötekileştirici, ayırıcı, kişilerin onurlarını zedeleyici bir üslup yerine birlik ve beraberliğe sevk eden, birleştirici, yararlı işler yapanları öne çıkarıcı ve ödüllendirici, dostluk ve kardeşlik atmosferinin oluşmasına zemin hazırlayan bir üslup kullanarak vermelidirler. Çocuklarımız, gençlerimiz ve geleceğimiz için, hayati önemi haiz bir meseledir bu.
Hâsılı kelam, üslubu beyan aynıyla insan. Üslubumuz aynamızdır, konuşmalarımız bizi anlatır. Dilimizi iyi kullandığımız gibi onu kullanırken üslubumuza da azami derece dikkat etmeliyiz. Onun için illa dil, illa üslup diyor ve Hz. Musa’nın (aleyhisselam) "Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.” (Ta-Ha, 25) duasıyla Rabbimize niyazda bulunuyoruz.