Selamların en güzeliyle! Kıymetli dostlarım;devletler ve sosyal kurumlar da canlı bedenler gibi hassas özellikte ve benzer yapıdadırlar. Canlılardaki doğum, gelişip büyüme, yaşlanma ve ölüm özelliklerinin birçok özelliği de sosyal bünyeler ve devletler için de geçerlidir.
Kur’an-ı Kerim’deAllah(c.c.)ile Hz. İbrahim (a.s.)arasındaki konuşmanın yer aldığıayete bakalım: “İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi O’na: yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hâkimdir, buyurdu.”(Bakara, 260)
Şimdi bu ayete ve anlamına bakalım:
1-Soruyu soran bir peygamber olduğuna göre sorunun cevabını biliyordur tüm insanlara mesaj vermek için soruyordur,
2- Hz. İbrahim’e “Dört tane kuş al.” denilmesi bir kıssa anlatmak için olamaz çünkü Kur’an bir hikâye ve fıkra kitabı değildir. Yine bunun çok hikmetleri olabilir ama asıl mevzu öldürmenin ve diriltmenin izahı olacağı için hem canlılar hem de toplum ve devletler açısından mevzuya bakacağız.
3- Dört kuşun parçalanıp dağılması ve “ölümünden sonra her bir parçasını alıp yüksekdağların zirvelerine konulması” parçalanmış sosyal bünyelerin yeniden canlandırılıp zirvelere kadar başarıyla yükseltilmesi anlamında olmalıdır.
4-Bu dört kuş toplum ve devletler için dört temel unsurdur: “maarif, mülkiye, maliye ve müdafaa”.Yani bugünkü dilde “eğitim, yönetim, ekonomi ve savunma”dır.
Bu dört temel öğeyi kendi yakın tarihimizden örneklerleilişkilendirdiğimizde mesele çok daha anlaşılır bir açıklığa kavuşmuş olur. Şöyle ki;bundan yüz yıl önce Osmanlı Devleti altı yüz yıllık muhteşem hâkimiyetinin âdeta son dönemlerini yaşıyordu.
Maarif yani eğitim kurumları tüm ıslahatlara rağmen iyice laçkalaşmış, başarılı olan okullar da yabancı milletlerin elindeki 350 kadar özel okulla sınırlı kalmıştı. O okullar da kendi amaçlarına hizmet eden okullardı.
Mülkiye yani yönetim kadroları millî çıkarlarımızın dışında yabancı okullarda ve ülkelerde yetiştirilen kadrolardan oluşuyordu. Anadolu’da Merzifon ve Tarsus gibi küçük yerleşmelerde bile “Robert Kolejleri” faaliyette idi ve en zeki gençleri alıp okutuyorlardı. Daha sonra yurtdışına master ve doktora için giden bu gençler, ülkeye tekrardöndüklerinde mülkî erkanı oluşturuyorlardı.
Maliye ise iyice gerilemiş kapitülasyon ve“Duyun-u Umumiye” idaresi ile âdeta yabancıların tasarrufuna geçmişti. Limanlarımıza, yeraltı ve yerüstü maden kaynaklarımıza yabancı işletmeciler atanmış gelirlerimize tamamen el konulmuştu.
Müdafaa yani savunma ise on yıllardır süren savaşlar nedeniyle âdeta yok olmuş ve küllenmişti. Birinci Balkan Savaşlarında ordumuzun içinde çıkan iç çatışma ve ayrılıklar nedeniyle iyice zayıflamış ve Osmanlı Devleti’nin başkentliğini yapan Edirne’nin ve Yeşilköy’e kadar Trakya Yarımadası’nın elimizden çıkmasına ve yenilmemize yol açmıştı.
Görüldüğü üzere yaşlı bir ulu çınar gibiOsmanlı Devleti içten ve dıştan âdeta yıkılmak için darbelere maruz kalmıştı. Dört unsur ölmek üzere idi.
Tam bu noktada 16 Mayıs 1919 Cuma günü, cuma namazından sonra,son padişah Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı yanına çağırdı ve ona:
“Mustafa Kemal Paşa,bugüne kadar vatanımıza çok büyük faydaların ve başarıların oldu; Vatanımıza ve istikbaline yine büyük hizmet ve faydaların olacak!” dedikten sonra; “9.Ordu müfettişi göreviyle Samsun’a git, vazifen hayırlı olsun!” dedi.
Mustafa Kemal Paşa’ya Bandırma Vapur’unu tahsis ettikten sonra, 18 asker ve şahsi varlığından da maddi destek vererek uğurladı.19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa,milletimizin istiklali için milletimizin kurduğu Anadolu ve Rumeli Müdafaa Cemiyetlerini bir araya getirdi, Amasya, Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladı ve tüm milis kuvvetlerimizi bu uğurda seferber etti.
Âdeta kafası gövdesinden ayrılmış ve ölmüş olan devlet unsurları tekrar zirvelere taşınıp küllerinden yeni bir devlet doğdu. Bu istiklal meşalesinin yakılışının 102. yılında Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak, İsmet İnönü ve tüm şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhları şâd olsun diyorum.
Güçlü ülke olmak, muasır medeniyetler düzeyine erişmek güçlü milli ve manevi temellere sahip devlet unsurlarımızın (eğitim, yönetim, ekonomi ve savunma) zirvelere götürülmesi ile mümkün olacak ve canlanacaktır.
***
BİRÇOK SEVDADIR GEZMEK!
Eşimle birlikte 2008 yılı Eylül’ünde Aydın Buharkentlidostumuz Kemal Bey ve eşi Ayşe Hanım’ı Kızıldere köyündeki evlerinde ziyaret ettik. Kemal’in babası ve annesi ile babam ve annem 1998 yılında hacca beraber gitmişler ve o günden sonra iki aile dost olmuştu.
Bir ara ben eşim, Kemal ve eşi Ayşe Hanım’la sohbet ederken konu Azerbaycan’da okuyan oğulları Ömer’e gelmişti. Kemal’e;
-Kemal Bey Ömer’den haber var mı? Nasıl,ne yapıyor, dedim.
-Görüşüyoruz hocam iyi şükür; ama … dedi.
-Hayırdır? dedim,
-Sorma hocam bizim oğlan âşık!
-Ne var bunda, üniversite son sınıfta okuyor artık vakti zamanı geldi, ne yani buna mı telaş ediyorsunuz?
-Yok hocam da kız buralı değil!
-Ya nereliymiş bakalım gelinimiz,dedim. Ayşe Hanım,
- Hocam uzaktan Azerbaycanlı, dedi.Leyla Hanım da,
- Aaa ne güzel, dedi.
- Bence de güzel. Nasip neredense o olur. Siz ne diyorsunuz bu işe, dedim. Bunun üzerine Kemal Bey,
-Hocam olmaz o iş, dedi. Ayşe Hanım da,
-Evet Hocam, bu iş olmaz. Bizim memlekette çok iyi aileler ve kızlar var, ta Azerbaycan’dan olmaz olmaz, diye de açıkladı gerekçesini.
- Durun hele, sakin olun da ben size bir şey diyeyim, dedim. Bunun üzerine Kemal Bey,
-Ne söyleyecen Hocam, hayırdır, dedi.
- Hayır hayır; haftaya Kurban Bayramı var malum, siz Ömer’i arayın, Ömer kızın ailesiyle de görüşsün, bayram tatili dokuz gün ya!Bayramın birincigünü burada bayram yapıp akşamına yola çıkalım ve benim arabamla bir hafta Azerbaycan’a gidelim hem gezeriz hem de bu iş ne kadar ciddi veya olacak olmayacak bakarız, tanışır görüşürüz, dedim.
- Aa! ciddi mi söylüyorsunuz Hocam, diye hayretle sordu. Ben de,
-Tabiki de, evet, dedim.
…
Kemal Bey,
- Hocam bayram tatili dokuz günse olur bu iş, dedi.
-Tamam, inşallah ben teknik olarak geziyi planlayayım, sizler de pasaportlarınızı hazırlayın, dedim.
- Var hocam pasaportlarımız, Kemal Bey.
Çay Elinden Öteye Gidelim Gali…
Kemal Bey ve Ayşe Hanım,Azerbaycan’daki oğulları ve tanışıp görüştüğü kız için ben ve eşim dört kişi anlaştığımız gibi Kurban Bayramı’nın birinci günü akşamı benimbeyaz renkli spor arabamla yola çıktık.Çam sakızı çoban armağanıhediyelerimizi de yanımıza aldık.
KemalBey ve ben ikimiz de iyi şofördük. Bu yüzden birimiz dinlenirken diğerimiz arabayı sürüp yola devam ediyorduk, Sungurlu yakınlarında sabah oldu, Karadeniz Bölgesine gidenlerin meşhur konaklama ve mola yeri olan Mavi Ocak dinlenme tesislerinde kahvaltı yapıp tekrar yola çıktık. Hedefimiz öğleye Samsun, akşama Trabzon ve Rize Çayeli idi. Benim fakültedenöğrencim Özlem, bizim Azerbaycan’a gideceğimizi duyunca memleketi Çayeli’nden geçeceğimizi ailesine söyleyip ailecek bizi akşam yemeğine ve misafirliğe davet etmişti. Biz de bu davetten memnun kaldık ve bir akşam dinleniriz, demiştik. Özlem de babası da sık sık telefonla bizi arayıp hocam nerede kaldınız, diye sorup duruyorlardı
Trabzon yakınlarında Akçaabat’ta küçük bir mola verdik ve meşhur Akçaabat köftesi yedik. Tekrar yola devam edip saat ancak 23:00 gibi Çayeli’ndeki Özlem’in ailesine misafir olduk.
Her Anadolu ailesi gibi Özlem’in ailesi de bizi çok iyi karşıladı. Ancak bir aksilik vardı yolda ben biraz üşütmüş hasta olmuştum. O yüzden ev sahiplerimiz bekledikleri gibi bizi görüp muhabbet edemeyince üzüldüler. Özlem ve kızkardeşi Mukaddes bir ara ortalıktan kayboldular, meğer o saatte nöbetçi eczaneye gidip bana ilaç almışlar, Ben bunu duyunca çok sevindim, sevinçten yüzüm güldü ve ilacı da içince kendime geldim. Ardından da sabahtan beri hazırladıklarınıbir birikram ettiler.Anadolu insanının gönlü kadar sofrası da genişti. Geç vakit de olsa çok güzel muhabbetler yapıldı. Evin reisi Birdal Bey, hocam bundan sonra hep görüşelim, dedi. Biz de onları ailecek Denizli’ye bekleriz, misafirimiz olun, dedik.
Çayeli’nde Ateş ailesinin evinde sabah oldu.Deniz kıyısındaki apartmanın beşincikatında olan bu evden, Karadeniz’in eşsiz deniz ve dağ manzarası günün ilk ışıklarıyla bir başka güzel görünüyordu. Ateş ailesi yolda yersiniz diye bize epeyce nevale takviyesi yaptı. Ayrıca yöresel fabrikalarda üretilen çaylardan büyük paketlerde çay da hediye ettiler. Rize ve Hopa arasında en önemli geçim kaynağı çaydı. Çayeli’nde de çay fabrikaları bir hayli çoktu.
Sevgili dostlarım haftaya Gürcistan’ın sahil şehri Batum’da Botanik Parkında ve Başkent Tiflis’te buluşuncaya dek sağlıcakla kalın…