Yıl 2011, Her şey bir hayalle başladı. “Hedef 2023” diyerek yola çıkıldı.
Herkes öylesine coşkulu o kadar istekli ki, Cumhuriyetin 100. Yılında muasır medeniyetlerin seviyesine çıkacağız diye. Türk Halkı hak ettiği değer ve yaşama kavuşacaktı. En azından hayalimiz buydu. Bunca yıl hayallerin gölgesinde yaşadık.
Geçen yıllar bize ne kadar umutsuz bir hayale kapıldığımızı fazlası ile gösterdi. “Bizimkisi bir aşk hikayesi” hep güzel anlatıldı ama sonu “mutlu sonla” bitmiyor maalesef. Hani nerede şimdi o 2023 hedefleri? Konuşulmuyor çünkü o hayal de bitti. Gerçekleşemeyeceğini herkes anladı. Hayal kırıklıkları da cabası.
2023 Hedefleri Neydi Ne Oldu?
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla hedefi 2 Trilyon Dolardı, açıklanan Yeni Ekonomi Programı ile ilan edildi ki 2023 için beklenti yaklaşık 875 Milyar Dolar. Hedefin yarısından az.
Kişi başı 25.000 Dolar hedefti, şimdi görünen rakam kişi başı 8.500 Dolarlarda gezmeye başladı. Hedefin 3’te 1’i.
İhracat Hedefi 500 Milyar Dolardı, belki de vaatlerin arasında en çok dikkat çeken en fazla vurgulanan piyasaları ve ekonomiyi hareketlendirendi. 2023 hedefi 214 Milyar Dolardı, hedeflenenin yarısından az.
Hedeflenen İşsizlik % 5 ti, 2020 itibariyle resmi rakama göre %13-14 aralığında gerçekte olansa, tahmini %25-30 aralığında, yaklaşık 10-14 milyon işsiz var.
Enflasyon tek haneli olacaktı, halkın enflasyonu % 50’nin altında değil. İşsizlerin enflasyonu % 100. Çünkü onlar için her şey oldukça pahalı ufak zamların bile ağırlığı fazla. Hedef Avrasya’nın üretim üssü olmaktı, var olan üretim düştü. Kapasite kullanım oranları azaldı. Üstüne üstlük yeni fabrika da açılmadığı için üretimi artıran sadece teşvikler ve yeni pazarlar oldu. Üretimin artmadığı bir ülkede artan nüfus ve talep karşılanmadığında enflasyonun düşmesi beklenebilir mi? Ülkenin % 1 büyümesinin karşılığı yaklaşık 300.000 Kişilik istihdam demektir. Ortalama olarak söylüyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca yaklaşık % 5 büyümüş bir ülkeyiz. İsteyen arşivlerden bakabilir. Yani yine ortalama ile 1,5 milyon iş ve istihdam alanı oluşmuş. Ama her geçen gün büyüyen nüfusa yetmiyor. Büyüme rakamları düşük olunca hedefler bir bir iptal olmaya başladı.
Dünya’nın ilk 10 Ekonomisi arasına girmek olan hedef tam bir fiyasko. Hayallerin de ötesinde bir hayal hatta yalan. Gelişmiş bir ülke sınıfına geçmek için orada bizi çıkartacak kadro, yetişmiş insan gücü ve teknoloji lazım. Biz bunların ne kadarına sahibiz ki neyi hayal ediyoruz.
Salgın süreci bize gösterdi ki, şimdiye kadar ki geçen yıllarda çok sıkıntılı günler atlatmamışız. Bakanların ağzından çıkan cümlelere bakınca geleceğimden endişem durduk yere yine arttı.
Bu ülkenin üç hayat damarı;
Ekonomi, Eğitim ve Sağlıkta resmen kaderimizle baş başayız.
Ekonomi Allah’a emanet, Bakan Damat bile döviz kurlarına bakmıyormuş. Her şeyin fiyatını döviz kurunun belirlediği bir ülkede söylenecek laf mı bu şimdi! Üretim, yatırım, tüketim aklınıza gelen her şey dövizle ya hu… Bir de gerçek enflasyonu halktan gizliyorlar, sanki görmüyoruz. İnsanı bu kadar aptal yerine koymasalardı iyiydi. Halk döviz tabelasına bakmadan yapamıyor, maliyetlerinin artışından endişe ediyor. Bakan bakmıyor. Biz Allah’a emanet, Ekonomi kime emanet!’
Herkes kendisini kurtarmanın derdinde. Eğitimde, kimin parası varsa, başının çaresine bakıyor. Sağlıkta hasta değilsen, paranda varsa sıkıntı yok.
Artık açıklanan programlara inanan kendini kandırır, kendinizi aptal yerine koydurmayın. Şimdiye kadar açıklanan Ekonomi programlarının hangisi tuttu ki bu ve bundan sonrakiler tutsun Allah aşkına.
Açıklanan ekonomi programı bize “yoksullaşma” vaat ediyor. Kendini yalanlıyor. Kendini yalanlayan kehanet oldu. Her birimiz fakirleştik, alım gücümüz düşüyor. Umutlarımız hayallerimiz eriyor. Kendimiz bir yana çocuklarımızın da hayalleri tükeniyor.
Baz Etkisi nedir?
Diyelim ki ihracatınız geçen yıl 100 Liraydı, bu sene ki düşüşler sebebiyle % 20 kayıp yaşadınız. İhracatınız kaça düştü, 80 Liraya. Peki hedefiniz gelecek yıl için % 20 büyütürseniz, İhracatınız bu artışla 96 Liraya çıkar. Şimdi buradan bakınca 100 Liradan hala 4 Lira zarardayız. O yılın hedefini bile tutturamamışız. Referans aldığımız geçen yılın rakamlarına bile ulaşmamız için % 25 büyümemiz gerekirdi.
Hatta, yerinde saymak bile yeterli değil. Çünkü, yerinde saymış olmak hâlâ başabaş noktasında olduğunuz anlamına gelir. Artan nüfus ve diğer kayıpları da işin içine katarsanız, Siz gerilemiş oluyorsunuz.
Her yıl kişi başına düşen Milli Gelir düşüyor. Bu fakirleşmenin göstergesidir. Son 5 yıldaki kayıp rakamları ile ortada. Bunun sebebi, ne dış güçler, ne Almanya ne Amerika. Bunun sebebi ekonomiyi yönetenlerindir. Fakirleşmenin maddi ve manevi kaybının sorumlusu bizzat kendileridir. Bir yıl iki yıl düşüş olur kriz olur kabul. Ama her yıl düzenli olarak aşağı doğru gidiyoruz. Fakirleşme kendini her yıl yavaş yavaş kendini gösterdi. Bizde buna alıştık, alıştırıldık.
Doların 2023 hedefi açıklanan Yeni ekonomi programına göre 8.02 TL olacakmış. 2020 Eylül ayında Dolar 7.85 TL olan bir dolar var. Ne yapacaksınız da, 3 yıl sonrasına kadar aradaki farkın kapanmasını engelleyeceksiniz. İnsanın aklı almıyor gerçekten. Kısa sürede dalga dalga büyüyen bir kur var. 3 yıl sonraki hedefe ufacık bir şey kalmış. Yumurta kapıya dayanmış, 2023’ün hedefi gözünüzün önünde duruyor. Ve bugünü başarılı iş yapmış gibi anlatıyorlar.
Ekonomimiz hasta ve Maalesef Kanser!
Hastalığı tedavi etmek için, önce hastalığı kabul etmeniz gerekir. Tedaviye başlanır. Türkiye Ekonomisi 4. Derece kanser evresinde. Tedaviye cevap veremez olmuş. Ekonomik paket açıklanınca piyasa olumlu cevap bile veremiyor.
Faiz kararı alındı. 2 puanlık bir artış, piyasaları rahatlatmadı. 20 Kuruş dolarda bir düşüş yaşansa da 1 gün kalabildiği yerden yine yükselmeye başladı. Ve tarihi rekoru kıra kıra gitti. Döviz deki artış her ne kadar Dolarınız olmasa da fakirleşmeniz, yoksullaşmanız için bir sebeptir.
176 Milyar Dolarlık kısa vadeli bir borcumuz var. Piyasalar enflasyonla ve finansal istikrarsızlıkla mücadele edilmesini istiyor. Merkez Bankasının, kredibilitesi bitme noktasında. Herkes Merkez Bankasının rezervlerine bakarak güven duyar.
Yabancı yatırımcı ülkeye sıcak para mevcut faiz oranları ile Türkiye’ye para getirmiyor. Bu sebeple döviz kıtlığı aşılamıyor. Bankanın kasası döviz dolmuyor. 22 Ekim’de yeni yapılacak toplantı da yeni bir faiz artırımı daha gündeme gelebilir.
Türkiye’nin daha fazla para kaybetme lüksü yok. Merkezin atacağı kurşun kalmadı. Savunma hattı daha da yara almadan, çözüm bulunmalı yoksa döviz öngörülemez şekilde yükselir. İflaslar, beraberinde gelir sonucunda “moratoryum” olur. Devlet borçlarını ödeyemez noktaya gelir. Sermaye kontrolleri ileri uygulamalara girer. Vergi % 1 değil devletin belirlediği rakamlardan yapılır.
Dövizde kıtlık var, yokluk var. Yokluk dönemine girdik.
Halka, iş ve istihdam sağlamayan sadece hayal vadeden bir programla bu ekonomi artık yürümez. Gemi haddinden fazla su aldı. İçerdeki suyu tahliye etmeniz şart. Ya da işi ehli olan insanlara bırakmanız. Yoksa daha çok can yakacaksınız. Vatandaşın ocağına incir ağacı dikeceksiniz.
Döviz kurlarının yönünü siyaset ve diplomasi ile belirlediniz, kalem oyunları ile politik hamlelerle, eldeki kaynaklarla kontrol ettiniz. Asıl trendini de, gerçek ekonominiz belirler.Doları, Euro’yu ne kadar düşürseniz düşürün, halk şunu biliyor;
“Döviz gördüğü seviyeyi bir daha unutmaz.”
“Gerçek, siz ona inanmaktan vazgeçtiğiniz de bile değişmeyen şeydir.”
İster inanın ister inanmayın, siz inanmıyorsunuz diye Gerçek, gerçek olmaktan çıkmadı.
SON SÖZ: Yalanlara inanmayı bıraktığınızda, geleceğiniz değişecek.