Yine bir “ekonomi büyüdü masalı” ile karşı karşıyayız.
Bu sefer ki büyüme, çok büyük %21.7.
Şimdi böyle bir büyüme varken; Acaba kim büyüdü? kim küçüldü?
Bir fıkra ile başlayalım. Halimize ufakta olsa tercüman olsun diye!
Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise 2 kişi kürek çekiyor, 3 kişi şeflik 3 kişi müdürlük yapıyor 1 kişi de dümeni kullanıyordu. Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti. Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar... Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı. Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek için 1 genel müdür atandı. Ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayısı da 1’e indirildi. Japonlara da, yeni bir yarış teklif etme kararı alındı. 9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise, yeni yapılanma şekli şöyleydi; 1 Genel müdür, 3 Bölgesel müdür, 3 Dümen şefi, 1 Dümenci, 1 Kürekçi!!!
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar. Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu, hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu, müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.
Oh ne âlâ memleket!
İşi yapan, işsiz kalıyor. İş bilmeyen, ahkâm kesiyor. Her şeye yetkisi var ama sorumluluk yok. İşi bilmiyor bilenin işini zorlaştırıyor. Yetmiyor, iş yapmıyor, yapıyor görünüyor. En çok o konuşuyor, yapanın kusurunu görüyor, kendinin sanki hiç kusuru yok. Sütten çıkmış ak kaşık. Kendine bal kaymak, altındakine kuru ekmek, peynir, zeytin.
Büyüyen ekonomi de, pastanın büyük dilimini kimler almış? Alıyor? şimdi anlaşıldı daha net galiba! Milyonlarca işçi ve köylünün çıkarları bir avuç zenginin çıkarlarını korumak uğruna feda ediliyor. Çalışan sayısı artıyor görünüyor ama işsiz kalan sayılmıyor her halde ki orada bir artış yok. İşsiz sayısı görünenin, açıklananın çok ötesinde. Kağıt üstünde her şey cennet gibi güzel ama gerçek cehennem gibi!
Bir büyüme düşünün! Halkın neredeyse hiçbir kesimi hissetmemiş. Cebine giren para artmamış. Üstüne üstlük artış yani cebinden kesesinden gidenin haddi hesabı yok. Çünkü paranın kıymeti kalmadı. Çarşı-Pazar el yakıyor. 100 TL ile dolan Pazar arabası şimdi birkaç parça malzeme ile idare ediyor.
%21’lik büyüme lafını duyunca; Bektaşi'ye sormuşlar!
-Dünya öküzün boynuzlarının üstünde duruyormuş, ne diyorsun bu işe?
-Valla onu bilmem ama buna inanan öküzlerin olduğunu biliyorum”demiş. Hiç hissedilmeyen bir büyüme. Vatandaşa yansımayan, lafta büyüme böyle olabilir ancak.
Arkadaş ekonomi büyüdü de bana mı büyüdü?
Açıkladıkları büyüme, istihdam yaratmadı. İşsizliği ve yoksulluğu azaltmadı. Önceki dönem düşüş yaşandı, şimdi yaz döneminin de etkisi ile aşının da ekonomi de kapanmanın önüne engel olması piyasaları hareketlendirdi. Önceki döneme göre görünür olan hareket artınca büyüdük lafları dillere düştü. Gerçekte olan büyüme değil, toparlanmadır. Ama o da zaten geçmişin kaybını kısmi telafisi olabilir ancak.
Ali Babacan: “Büyümeden beklenen topyekûn zenginleşmektir. Halk yoksullaşırken bir avuç insanın daha da zenginleşmesiyle övünülmez.” dedi. Halkın milli gelirden aldığı pay artmamışken, ekonomi %21 büyüyünce, doğalgaza da %15 zam geldi. Eee ne anladık bu işten öyle değil mi? Bu büyümenin arkasına yakıştı mı bu zamlar? Ne kadar büyüme, o kadar zam!
Garibanın yüzü gülüüür mü?
Olan yine bir maaşa çalışan emekçiye oldu! O da kürekçi gibi çalış babam çalış! Ama işler ters gittiğin de ilk feda edilecek kurban! Gözden çıkarılmak bu kadar kolay. Az zamanda yakın geçmişte doğalgaza ve elektriğe gelen zamların sayısını bile unuttuk. Büyümenin peşine bir indirim beklerken, zam gelmesi de manidar.
Demek ki; millet, ekonomi büyürken, fakirleşen taraf olmuş.
Yoksulluk memleketin kaderi olmuşken, protokoldekilerin keyfe keder yaşaması hiç hoş olmuyor. Utanması gereken onlarken biz başı eğik gezen gariban olduk. Açlık sınırının altında yaşamaya devam ediyoruz.
SON SÖZ: Eğer bir şeyler değişecekse, birileri işe önce kendinden başlamalı. Maalesef, Hatalarını yüzlerine vurmadığımız için kendilerini kusursuz sanan insanlar var. Bize düşen söylemek. Belki o zaman idrak ederler. Değişmesi gerekenin kürekçi olmadığını…
Kabiliyetsiz olmak bir kusur değildir. Ama karaktersiz olmak çok büyük bir kusurdur. Hz. Mevlana