|   | 
  • Cevahir Kadri

    Masumiyetin İnfazı yahut Bülbülü Öldürmek

    “Bir gün Atticus, Jem’e, “Arka avluda konserve kutularına ateş etmeni tercih ederim ama kuşların peşine düşeceğini biliyorum,” dedi. “İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen, ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.” İlk kez Atticus’un yapılması günah olan bir şeyden söz ettiğini duyuyordum ve bu konuyu Bayan Maudi’ye sordum. “Babanız haklı,” dedi. “Bülbüller bizi eğlendirmek için şarkı söylemek dışında bir şey yapmaz. İnsanların bahçelerindeki bitkileri yemezler, mısır ambarlarına yuvalanmazlar, yaptıkları iş bize içlerini dökmektir. İşte bu yüzden bülbülleri öldürmek günahtır.” (s.120)

     

    Harper Lee, 1960 yılında yazdığı Bülbülü Öldürmek adlı romanında bülbülleri öldürmenin günah olduğunu böyle açıklar. Lee, modern Amerikan edebiyatının klasikleri arasına giren ve bugün şaheserler arasında sayılan bu romanı ile 1961 yılında dünyanın en prestijli ödüllerinden Pulitzer Edebiyat Ödülü’nü kazanır.  Elimdeki kitap, Ülker İnce’nin çevrisi ve Epsilon Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

     

    Kitap, iki ana bölüm olmak üzere, otuz bir (31) alt bölümden oluşmaktadır. “Sevgi ve anlayışları için” Bay Lee ve Alice’e ithaf edilen eserin başlangıcında, Charles Lamb’ın “Bana sorarsanız avukatlar bir zamanlar çocuktu.” özdeyişi epigraf olarak kullanılmış. Bu sözün romana epigraf olarak seçilmesinin elbette boşuna olmadığını, konunun adalet olduğunu, romanı okuduktan sonra gayet iyi anlıyorsunuz.

     

    Olayla ve kişiler

     

    Romandaki olaylar, 1930’lu yıllarda, Amerika’nın güzeyindeki Maycomb (Meykom) kasabasında geçer. Olayların örgüsüne geçmeden önce roman kişileri üzerinde durmak istiyorum. Romanın şahıs kadrosuna, şahısların niteliklerine biraz değinmek gerekirse şunları söylemek mümkün: Avukat olup Baroya kaydını yaptırdıktan sonra Maycomb’a yerleşen, idealist, dürüst, özgürlükçü ve eşitlik taraftarı, hakkaniyetli bir düşünceye sahip Atticus Finch, eşinin ölümünden sonra hiç evlenmemiştir. Calpurnia, evin mutfak ve benzeri işlerini yürütmesi için evde çalışan bir hizmetçidir ama Atticus, onu “aileden biri” yahut müşfik bir “mürebbiye” konumunda tutmuş, dolayısıyla çocukların yetişmesinde onun rolü büyüktür. Atticus’un on iki yaşlarında Jem adında bir oğlu, sekiz yaşındaki Scout adında da bir kızı vardır. Bir de bu çocukların yaz tatillerinde beraber oldukları, türlü türlü oyunlar oynadıkları siyahi arkadaşları Dill vardır. Olaylar, ekseriya bu kişilerin yansıttıklarıyla okuyucuya verilir.

     

    Bundan başka, Ömer Seyfettin’in “Perili Köşk”’ünü hatırlatan komşuları Bay ve Bayan Radley’ler vardır ki evlerinden dışarıya pek çıkmadıkları için çocukların algısında, hayal dünyalarında onlar bir “öcü”dür. Öcülerin hâlleri çocuklar için hep korku-merak ilişkisi içerisinde hep dikkat çekmiştir. Çocuklar, onların evlerinin önünden geçmeye korkar, evin dış duvarına gidip dokunmak bile onlar için büyük bir meseledir. Bunun yanında evlerinin önü, bahçeleri, verandaları çocukların merakları arasında yer alır.

     

    Finch ailesinin diğer komşularından biri de Bayan Maudie Atkinson’dır. Bahçesine zarar vermedikleri sürece çocuklarla arası tatlı- sert konumunda iyidir ve çocuklara kek ikram edecek derecede de sevecendir. Evi yandığında, eldekilerle mutlu olacak derecede kanaatkârdır, olaylara hep iyi yandan bakmayı bilen, iyimser bir bakış açısına sahiptir. Bir de Atticus’ın kız kardeşi Alexandre Hala vardır ki tutucu, gelenekçi ve otoriterdir. Birçok konuda olduğu gibi zencilere yaklaşımı konusunda da Atticus’tan farklıdır.

     

    Romanda olayların akışına etki eden kişiler arasında Ewell’lar ailesi vardır. Ewell’ların beyaz olmalarının dışında bir meziyeti, üstünlüğü yoktur. Karısını kaybeden Bob Ewell’a en büyük desteği büyük kızı Mayella verir ve o, babasına ve kız kardeşlerine bakmak zorunda kaldığı için herhangi bir eğitim alamaz.

     

    Diğer kişileri okura bırakıyorum.

     

    Hukuksuz karar

     

    Mahkemen, Evell’ların kızı Mayella’ya musallat olma iddiasıyla yargılanan, zenci Tom Robinson’ı savunma görevini, çocuklarıyla kendi hâlinde bir hayat sürmekte olan Avukat Atticus Finch’e vermiştir. Bu karar, Atticus’ın hayatını oldukça etki eder. Mahkeme sürecinde Mayacomb halkı, bir zencinin tarafsız ve âdil bir şekilde yargılanmasını sağlamaya çalıştığı, zenciyi savunduğu için Atticus’a tavır alır, çocuklar da bu sosyal boykot mahiyetindeki bu tavırdan olumsuz etkilenir. Bu olumsuzluklar karşısında geri adım atmayan, çocuklarına boyunlarını bükmemeleri, dimdik durmalarını öğütleyen Atticus, etkili isimler tarafından tehdit edilir. Ama o, bu tavrından asla vazgeçmez. O, hakkaniyetli, iyi bir avukattır, savunması hukuk çerçevesinde ayakta alkışlanmayı hak edecek niteliktedir. Yargıç Taylor, hakkaniyetli bir mahkeme sürecini yönetse, savunmaya yeteri derecede zaman ve imkân tanısa bile jürinin kararı istenilenin tam tersi yöndedir. Taylor’un Atticus’a bu görevi vermesinin altında onun da eşitlik düşüncesine sahip olduğu olaylar anlatılırken zımnen vurgulanır. Bütün delillerin yirmi beş yaşındaki zenci Tom Robinson’ın haklı olduğunu ortaya koymasına karşın, Jürinin “mahalle baskısı”na direnememesi sebebiyle Tom Robinson, idam cezasına çarptırılmaktan kurtulamaz. Tom Robinson, hapishanede iken tükenen umutlarını oradan kaçarak yeşertmek ister ama bunda başarılı olamaz. Kaçarken çiti tam aşacağı sırada on yedi kurşunla öldürülür. Atticus onun için “Tom, beyaz adamların onlara tanıdığı şanslardan bıkmıştı, kendi şansını kendi yaratmaya karar verdi.” der.

     

     Olaylar, sekiz yaşındaki Scout'ın ağzından ve onun bakış açısı ile aktarılır. Olayların, kişilerin ve çevrenin değerlendirilişi de hep “kahraman anlatıcı” Scout’ın ifadeleriyle verilir. Yer yer, Atticus’ın düşünceleri dolaylı ve düz anlatımla aktarılır.

     

    İki öcü var, tehlikeli olan hangisi?

     

    Romanda biri çocuklara biri de yetişkinlere yönelik olarak değerlendirilebilecek iki “öcü” vardır. Birincisini yukarıda bahsettiğimiz, çocukları ilgilendiren Radley’lerdir. Bu öcü, çocuklar için ne kadar gizemli ve ilgi çekici bir durumsa diğer “öcü” olan “zenci düşmanlığı” da büyükler ve toplum için o kadar tehlikeli ve ilgi çekicidir. Bunun böyle olduğunu günümüzde de yaşanan ırkçı anlayışların toplumun nerelere sürüklendiğini acılarla tekrar tekrar tecrübe edilmesiyle daha iyi anlıyoruz. Amerika polisi tarafından, siyahi George Floyd'un öldürülmesinin ardından halkın polis şiddetine, ırkçı davranışlara karşı protestolara yoğun olarak katılması, bu süreçte bazı önü alınmaz olayların yaşanması sürecinde bu kitabı okumuş olmak, oldukça anlamlı bir durum. Evet, ırkçılık toplumsal bir “öcü”dür, toplumlara gerçek öcülerden daha fazla zarar verir.

     

    Her ülkenin zencisi farklı

     

    Romanı sadece bir zencinin asılsız iddialarla hukuksuzca yargılanıp haksız bir şekilde mahkûm edilmesi olarak okumamak lâzım. Her ülkenin zencisi farklıdır ama bütün zenciler aynı kaderi paylaşır. İftira ile nicelerinin hayatları karartılmıştır. Normal bir yargılamada, şüpheli lehine olan delillerden ve durumlardan şüpheli yararlanır, suçlu bulununcaya kadar herkes masumdur. Ama bu ilkeler bazı olağanüstü zamanlarda mahkemelerce pek dikkate alınmaz; bunlar mahkeme kararlarına olumlu anlamda yansımaz. Bu, tıpkı Yassıada Mahkemeleri’nde sanık kürsüsünde olanlara “Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor.” sözlerinin yansıttığı gerçekler gibi. Ceberut, ön yargılı düşünce ve tavırlar her zaman adaleti geciktirir. Oysaki, geç gelen adalet, adalet değildir. Adalet, hemen gerçekleşmesi lâzım ki hak, hak sahibine tez elden teslim edilmiş olsun. Şair Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi haykırmalı herkes: “Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir./ Temele taş bulmak gecikebilir./ Devlete baş bulmak gecikebilir./ Adalet gecikmez tez verilmeli.

     

    Hukukun katledildiği, insan haklarının askıya alındığı, bazılarının yasalar karşısında “daha eşit” olduğu, haklıların güçlü değil de güçlülerin haklı olduğu sistemlerde gerçek anlamda huzurun, hakkaniyetin yaşanması asla mümkün değildir.

    Masumiyetin hakkını arama serüveni olan Bülbülü Öldürmek romanından taşan bazı sözler:

    “Bir gün yirmi dört saatti, ama sanki daha uzunmuş gibiydi.”

    “Bir insanı anlayabilmek için, o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin (…) Kendini onun yerine koyup her şeyi onun gördüğü gibi görmelisin.”

    “Bir çocuk sana bir şey sorduğu zaman, Tanrı aşkına, o çocuğa sorduğu şeyin yanıtını ver. Uyduruk şeyler anlatma. Çocuklar çocuktur ama kaçamaklı lafları büyüklerden daha çabuk anlarlar, ayrıca kaçamak yanıtlar onların kafalarını daha da çok karıştırır.”

    “İnsan olmalarına karşın, hayvan gibi yaşıyorlardı.”

    “Bundan böyle o herkesten biri öyle söylemeyecek!”

    “Zulüm, ön yargılı insanlardan kaynaklanır.” “Eşit haklara evet, özel ayrıcalıklara hayır!”

    “İnsanların çoğu iyidir, Scout, yeter ki sen onları bir gün gör!”

    “İnsanlar genelde neyi görmek istiyorlarsa onu görür, neyi durmak istiyorlarsa onu duyar.”

    “Aklı başında hiç kimse yeteneği var diye gururlanmaz.”

    “Hiç kımıltısız, ıssız bir sokaktan daha ölümcül bir şey yoktur.”

    “Kibirle gelen zulmetle gider.”

    “Yüreğinde neşe olanın yüzü de neşe saçar.”

    “Hiçbir şey, göründüğü kadar kötü değildir.”

    “Beyaz bir adam siyah bir adamı aldattığı zaman, o beyaz adam kim olursa ve ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar iyi bir aileden gelirse gelsin, beş para etmezin tekidir.”

    “Davalı suçlu değildir ama bu salonda bir suçlu vardır.”

    “Davalıyı suçlu bulacak bir adamla davalıyı suçlu bulacak bir başka adam arasında hiçbir fark yoktur, öyle değil mi? Davalıyı suçlu bulacak bir adamla biraz rahatsızlık duyan bir adam arasında az bir fark vardır, haksız mıyım? Listedeki tek bilinmezliği oluşturan kişi oydu.”

    “İnsanlarca kurulmuş bütün kurumlar gibi bunların [mahkemelerin] da kusurları vardır ama bizim ülkemizde mahkemeler insanlar arasında en üst düzeyde eşitliğin gözetildiği kurumlardır, bizim mahkemelerimiz açısından insanlar eşit yaratılmıştır.”

    “Atticus, Tom Robinson’ı kurtarmak amacıyla özgür insanlar için geçerli olan her türlü aracı kullanmıştı ama Tom Robinson’ın davası insanların yüreklerindeki gizli mahkemelerde görülmemişti ki.”

     

    Huzur ve güven nerede?             

    İnsanların gerçekten huzur bulması için gönderilen peygamberlere yapılan haksızlıklar, bazı peygamberlerin öldürülmesi veya eziyet ve işkencelere tabi tutulması, onlara, inananlarına eza ve cefa edilmesi tıpkı bülbüllerin öldürülmesi gibidir. Peygamberler gibi, sadece insanların huzur ve mutluluğu, hidayeti için çalışan hakşinas insanlara eziyet edilmesi, türlü haksızlıklara uğratılması da bülbülleri eti için öldürmekten başka bir şey değildir.

    Şu fani dünyada insanlar, hangi milletten olursa olsun, devletleri hangi sistemle yönetilirse yönetilsin adaletten, hak ve hukuktan bir an olsun ayrılmamalıdırlar. Bu husus gözetilmediği sürece insanların gerçek huzur ve güveni bu dünyada bulabilmelerine imkân yoktur. Adaletin herkese su, hava, ekmek gibi lâzım olduğunu, herkesin başına bir belâ gelmeden anlaması lâzım. Masumlar cezalandırılır da masumiyet infaz edilirse; asla hak yerini bulmaz, adalet gerçekleşmezse yaralanan bütün toplum ve toplumun ölmemiş vicdanıdır. Bunun için yarın geç olmasın!..

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.