Toplumları ve milletleri ayakta tutan onların maddi ve manevi değerleridir, değer yargılarıdır. Toplumlar ve milletler bu değerlerine ve değer yargılarına sahip çıktığı müddetçe varlıklarını devam ettirirler. O değerler aşındıkça var oluşlarındaki hikmet kaybolmaya başlar, bu aşınmazaman içerisinde milleti ve toplumu çöküşe götürür. Değerlerin millete kazandırılmasında bir ilerleme söz konusu olmazsa o toplum ve millet tarih sahnesinden bütün bütün silinip gider.
Toplumun ve milletin sahip olduğu değerler yeni nesillere aktarılır, o değerler ve değer yargıları yeni nesil tarafından da benimsenip yaşatılırsa o toplum ve millet de yaşama devam eder. Türk milletinin en önemli değerlerinden biridir İstiklâl Marşı;o bizim değerimizdir, marşımızdır. Omarşı çalmaya, söylemeye devam ettiğimiz müddetçe bizler var olduğumuzu hep hissedeceğiz, var oldukça da o marşı çalmaya ve söyleme devam edeceğiz. Bu açıdan İstiklâl Marşı, millet olarak bizim için hem varlık sebebimiz hem de varlığımızın bir ifadesidir, özgürce yaşamamızın sembolü olarak da sonucumuzdur.
Bu yazımızda daha çok, İstiklâl Marşı’mızda anlatılmak istenenleri ve değerlerimizi ele alacağız. Bu değerlerin günümüz insanına, insanımıza, gençliğimize neler söylediği ve gençlerin bu değerleri ve değer yargılarını ne ölçüde sahiplendiği yahut sahiplenip sahiplenmediği… Asıl önemli olan bunlardır.
Mehmet Akif’i farklı kılan…
Meşhur bir söylemdir; testinin içinde ne varsa dışarıya sızan da odur. Ortaya İstiklâl Marşı gibi harikulade bir metin çıkmışsa bu metnin ortaya çıkmasında devrin şartlarının önemi kadar o metni ortaya koyan, yazan, oluşturan kişinin kişiliği, dünya görüşü, değer yargıları ve milletine olan bağlılığı hasılı insaniyetidir.
İstiklâl Marşı gibi devasa bir metni kaleme alan şair Mehmet Akif, yetişme, gelişme çağlarından çalışma, milleti temsil etme zamanlarına, hatta son nefesine kadar hep bir değerler manzumesi içerisinde yaşamaya gayret etmiş; kendisinden ziyade milletini ve devletini düşünerek bir ömür sürmüştür. Üstadın sahip olduğu değerlerin kaynağı İslam ve Osmanlı kültür mirasından gelen değerler manzumesidir ki bu da Kur’an-ı Kerim’de de geçen “sırât-ı müstakîm”dir kibu da “orta yol” demektir. O, hangi alanda olursa olsun ifrat ve tefrite girmemiş hep orta yolu tercih etmiş, milletin bir beraberliği, bekası için var gücüyle çalışmış, hep bunları tavsiye etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında hep vatanın savunulması ve milletin birliği ve beraberliği için gayret göstermiş, bu konuda devletin kendisine verdiği görevleri bihakkın yerine getirmiştir. Hem İslam hem de Batılı kaynaklardan beslenen; özgürlük, bağımsızlık, birlik, beraberlik, çalışmak, ataletten uzak durmak, İslam’ı doğru bir şekilde yaşamak, adaletten taviz vermeden yaşamak, millet olarak hep ileride olmak, ileri düşüncelerle hareket etmek, çağı en doğru biçimde okumak, Batı’nın yaşantısından ziyade ilmini ve insani değerlerini almamız gerektiğini hep savunmak… vb. daha birçok özellik ve değeri yaşamaya ve yaşatmaya çalışan hakkaniyetli bir kişilik ve kişidir Mehmet Akif. Bunun içindir ki yarışma şartlarından dolayı yazmaya zor ikna edilen Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı bir metin, diğer yedi yüz küsur metinden apayrı bir özelliğe sahip. Hem doğunun hem İslam’ın hem de Batı’nın değerlerini, yaşama biçimlerini, kültürel birikimini bilen ve hak, hukuk ve adalet çerçevesinde hareket eden bir şahsiyet olarak ortaya koyduğu metin diğerleriyle açık ara önde oluyor ve onu zirvelere taşıyor.
İstiklâl Marşı ve değerlerimiz
Bayrak törenlerinde zihnim hep maziye bir yolculuk yapmıştır. Bu esnada hep şunu düşünmüşümdür: Biz vatanımızda bağımsız ve özgürce yaşamayı hazır bulan nesiller olarak havanın biraz soğuk ve yağışlı olmasında bile töreni hemen kapalı bir alana almayı marifet saymaktayız. Bu, bana çok acı veriyor. Çünkü İstiklâl Marşı, bize aynı zamanda vatanın nasıl kazanıldığını, milletin hangi şartlarda bugün özgür biçimde al bayrağımızın altında yaşadığı hep hatırlatır bize. Ama bunu ne kadar anlayabiliyor ne kadar bunun idraki içerisinde olabiliyoruz ki!.. Bayrak töreni yapıldığı anda hava soğuksa, soğuğa karşı direnmeli, dayanmalı; eğer yağmurlu ise ıslanmalı ki geçmişte yaşanılan zorluklar karşısında bir tüy kadar bile ağırlık teşkil etmeyecek bu zahmete (!) katlanmalıyız.
Mehmet Akif Ersoy ve İstiklâl Marşı
Üstat Mehmet Akif Ersoy, hayatı boyunca yazdığı şiirleri “hayatın safhaları, aşamaları” anlamına gelen Safahat’ta toplamıştır. Safahat, bu anlamda Mehmet Akif Ersoy’un, düşüncelerinin, yaşama biçiminin ve onu besleyen kültürel birikimin damla damla süzülmesidir. Türk milletine hediye ettiği için Safahat’ına almadığı İstiklâl Marşı da Akif’in ve Safahat’ın binlerce kez süzülmesi neticesinde ortaya çıkan bir eserdir. Bundan dolayı İstiklal Marşı aynı zamanda bir Safahat’tır ve bu aynı zamanda harika bir şiir olan İstiklâl Marşı’nın Safahat’a girmeye ihtiyacı yoktur; çünkü aynı Safahat’tır.
İstiklâl Marşı, her bir dizesi yorumlayanın birikim ve kabiliyeti nispetinde birer kitap olacak derecede veciz bir metindir. Bu metne bir göz attığımızda;ilk iki dörtlüktecesaret ve ümit, azim ve gayret, milletin değerleri ve bu değerlere bağlılığı, adalet, hak hukuk, hakikate ermişlik ve ona bağlılık, kula kulluğun değil sadece ve sadece Allah’a kul olma iradesi göze çarpar.
Üçüncü, dördüncü ve beşinci dörtlüklerde; Türk milletinin bin yıllardır -ezelden beri- hür ve bağımsız yaşadığını bundan sonra da böyle yaşama kararlılığında olduğunu, bu millete zincir vurmaya kalkan çılgınlara karşı -maddi güç zayıf olsa bile- iman gücüyle karşı koyma cesaretine sahip olduğunu, vatan savunmasında gevşekliğe yer olmadığını, birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmenin gerekliliğini, Allah’a imanın, kazanmayan ve başarmaya inanmanın ölçüsünde, Allah’ın ipine sımsıkı bağlı kalındığı ölçüde Allah’ın vadinin yakın olduğunu vurgular. Türk milleti, böyle inanır ve hareket ederse özgürlük ve bağımsızlığa kavuşabileceğini belirtir.
Altıncı ve yedinci bölümlerde ise atalarımızdan, şehitlerimizden emanet olarak aldığımız bu vatanın savunulmasında öncekilerin yaptığı fedakarlıkların asla unutulmaması gerektiği, bu milletin her bir ferdinin aynı zamanda bir şehit evlâdı olduğuhatırlatılır. Şehit evlâdına yakışanın da dünya menfaati için vatanını düşmana teslim etmeyerek onu esaslı biçimde savunmak olduğu ikaz edilerek vurgulanır.
Sekizinci dörtlükte ise Türk milletini tarih sahnesinde var olmasında yeniden bir heyecan vesilesi olan İslam’ın en büyük şiarlarından olan ezanın dinmemesi, ezanın dinmemesiyle bayrağın inmemesinin aynı olduğu; ezan dinmez ve bayrak inmezse her milletin her bir ferdinin özgürce, huzur içerisinde yaşayıp gideceği, Allah’tan dileğinin de bu olduğu belirtilir.
İzmihlâl yok…
İstiklâl Marşı’mızın son bölümünde ise var oluş sürecinin ve şartlarının tamamlandığı, belirtilen şartlara riayet edildiği takdirde milletin -Dede Korkut’un deyişi ile- kıyamete kadar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle de “ilelebet payidar” kalacağını yani izmihlalin, çöküşün, yok olmanın söz konusu olmayacağı belirtilir ve vurgulanır. Bundan dolayı artık özgürlüğümüzün ve bağımsızlığımızın sembolü olan Al bayrağımızın şanlı şanlı dalgalanmasının hak olduğunu, Hakk’a yani Allah’a kul olan bu milletin de ebediyen özgür ve bağımsız yaşamasının onun hakkı olduğu bütün cihana haykırılır.
İşte, en azından yukarıda açıklanan sebeplerden dolayıdır ki İstiklâl Marşı Türk milletinin var oluş değerlerini en iyi yansıtan bir metindir. Şairinin dediği gibi onun yazılma şartları oluşmadan yeni bir marş da yazılamaz. Ve Üstat Mehmet Akif’in duası bizim de duamızdır: Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırtmasın! Bu aziz milletin başına gaileler açmaya çalışan odaklara fırsat vermesin. Âmin.