|   | 
  • Nurettin Bilgen

    MUCİZEYİ FARK ETMEK

    Selamların en güzeliyle! Mucize’ye inanır mısınız? İnsanın her bir organı, her bir duyusu ve yaşam modeli tam bir mucizedir. Ancak yanı başımızdaki bu duyularımızı ve yaşam biçimimizi kanıksadığımız için çoğu zaman mucizeyi uzakta ve göklerde ararız. Tabi ki Evren’de gök cisimlerinin hareketleri ve yerçekimi gibi sayılamayacak çoklukta mucizeler de vardır; atmosferin ilk katmanında oksijen ve azot oranlarına rağmen her şimşek çakışta sülfürik asit yerine damlacıklar hâlinde yağmurun yağıp, hayatı oluşturan dört temel unsurdan (su, hava, toprak, ateş) birini oluşturması mucize değil de ya nedir! 

     

    İnsan vücut olarak kan, su, üre gibi 2/3’si sıvı, 1/3’i de protein, et ve kemik kıkırdak doku gibi maddelerden oluşmuştur. Ancak bu yapının görünen bu eşsiz donanımlı vücuduna giydirilen ve maddi olmayan “ruh yapısı” ise tam bir mucizedir. Bu ruh yapısı insana ait olan zekâ yapısıyla diğer canlılardan da ayrılır. İnsan dışında hiçbir canlı konuşamaz, anlamlı sözcükler ile bir yazı yazamaz ve de yazılan bir yazıyı okuyup anlayamaz. İnsanın vücut ve ruh yapısı birbirini tamamlar. Ruhu olmayan bir biyolojik beden düşünemez, şiir yazamaz, şarkı söyleyemez, coşup neşelenemez veya olumsuzluklar karşısında üzülemez. Et kemik rüya görür mü, et kemik ve kan ağlayabilir mi? Tabii ki hayır! İnsanın bu mucize varlığında yaşamını kolaylaştıran ve devamını sağlayıp geliştiren üç temel güç vardır. Bu güçler şunlardır: 

    1-Tepkisel Güç: zararlı olan şeylere tavır alan gücümüz, 

    2- Duygusal Güç: Faydalı şeyleri isteyen gücümüz, 

    3- Zihinsel Güç: Faydalı ve zararlı olan şeyleri ayırma gücümüz.  

     

    Bu güçlerle ilgili önümüzdeki haftalarda ayrı bir makale yazacağımı belirtip konumuza şu şekilde devam edelim. 

     

    Vücudumuzda her an, her saniye oluşan ve devam edegelen mucizelerin yanında sosyal hayatımızda, manevi dünyamızda da çok sayıda harikulade durumlarla ve mucizelerle karşılaşırız. Saniyeler içinde ölümcül bir kazadan kurtuluruz, doktorların iyileşmesi imkânsız dediği hastalıklardan kurtulur ve iyileşiriz. Bu nokta ruh ve inanç dünyamızın çok temiz ve güçlü olmasıyla ilgilidir. Nice inançlı ama küçük ordular; büyük ve kalabalık güçlü orduları hep bu inanç ve ruh gücü ile yendi. Çanakkale’de Seyit Onbaşı taşıdığı bu iman ile âdeta bir mucizeyi gerçekleştirdi; 276 kiloluk mermiyi tek başına topa yerleştirirken Ocean Gemisi’ni tarihin derin sularına gömdü. Kıbrıs’ta Beşparmak Dağlarında en sarp zirvelere tankını çıkaran Mehmetçik bu inançla Kıbrıs’ı tekrar Türk vatanına kattı. 

     

    Yaşanmış bir diğer olayı buraya alalım: Pakistanlı Doktor İşan Hüseyin, büyük başarılara sahip ünlü bir doktordur. Yaptığı büyük başarı ve hizmetlerden dolayı, uluslararası konferanslar için zorunlu uçuşlar yapar ve bu seyahatlerde ilginç olaylara şahit olur. 

     

    Dr. İşan Hüseyin’in şahit olduğu olaylardan birisini kendisi şöyle anlatır: “Bir gün uçakla bir şehirden, başka bir şehre gidiyordum. Ancak havadayken birden sarsıntılar başladı, yıldırım çarpması sonucu uçakta bir arıza oluştu ve ciddi arızalanan uçak, en yakın havaalanına inmek zorunda kaldı. Bu havaalanında da pek çok kişi çalışmıyordu çünkü yedek bir limandı. Pilota “Uçağın arızasının giderilmesi ne kadar sürer?” diye sormuştum. Pilot, 10 saatten fazla, yani bayağı uzun süreceğini söyleyince, ben de çok bekleyemeyeceğimi, gideceğim yere yetişmem gerektiğini söylemiştim. 

     

    Oradaki görevliler de gideceğim şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve istersem araba kiralayıp gidebileceğimi söylediler.  

     

    Ben de ‘iyi fikir’ deyip alelacele yola çıktım ama aksilik bu ya, bu sefer de yolda çok şiddetli yağmurdan göz gözü görmüyordu ve selden dolayı da araç gidemez olmuştu. Sellerden kurtulmak için, sürekli yol değiştiriyorduk. 

     

    Nihayet, yol kenarında eski bir ev gördük, “o eve gidip namaz kılar, bir şeyler yer, sonra yola devam ederiz.” diye düşünerek kapıyı çaldık. Kapıyı yaşlı bir kadın kapıyı açtı. Durumu, “İşte, böyle böyle oldu.” diyerek anlattık, “Namaz kılacak bir yer lâzım.” dedik. 

     

    Yaşlı kadın bizi içeri buyur etti. Namazlarımızı kıldık, yaşlı kadın bize yiyecek bir şeyler hazırlamıştı, onları atıştırdık. Çayımı yudumlarken, yaşlı kadının namaz kılıp, cânı gönülden uzun uzun dualar ettiğini fark ettim. Dikkatle baktığımda kadının zaman zaman bir beşiği salladığını ve beşikte küçük bir çocuğun hareketsiz durduğunu da görmüştüm. Tam ayrılacakken her şey için teşekkür ettim. 

     

    Merakımı yenemediğimden yaşlı kadına “Bu çocuk kimin? Çocuğun nesi var?” diye sordum. Yaşlı kadın, “Hem annesinden hem de babasından öksüz ve yetim olan torunum. Ağır bir hastalığı var. Bölgedeki her doktora gittik ve hiçbir doktor çare bulamadı. Bize “Bu hastalığın çaresini bulabilecek tek bir doktor var. Çaresi ondadır.” dediler. Ancak o doktor çok uzakta olduğu için ve ona ulaşmak imkânsız olduğundan, birkaç gündür Allah’a dualar ediyorum ki, Allah bu çocuğun işini kolaylaştırsın.” 

     

    Ben tekrar “Anneciğim, o ulaşılamayan doktor kim?” diye sordum. Yaşlı kadın, “O doktorun adı İşan Hüseyin’miş!” dedi. Ben şok olmuştum ve gayri ihtiyari ağlamaya başladım. Şokum geçip ağlamam sakinleştikten sonra, “Kalk anacığım kalk. Allah senin dualarını kabul etti. Senin o duaların öyle yıldırımlar çaktırdı ki benim uçağımı zorla yere indirdi. O duaların öyle seller akıttı ve yolumuzu değiştirdi ki sonunda beni size ulaştırdı. Doktor İşan Hüseyin benim. Allah’ın kullarına, isteğini ulaştıracağına ve cânı gönülden dua edenlerin dualarını kabul edeceğine, şimdi kalpten iman ettim…”  

     

    Demek ki her zaman ve de özellikle bütün ümitler tükenince, bütün yollar kapanınca da yeri göğü Yaratana sığınılmalı. O en büyük yardımcı ve en büyük vekil. 

     

    *** 

    Akdeniz’in Nazar Boncuğu Yavru Vatan Kıbrıs’tayız II 

     

    Beşparmak Dağlarının Eteklerinde Güzel Şehir Lefkoşa 

     

    Ada’ya gelişimizin ikinci günü sabah erkenden sınava gireceğimiz okula gidip sınava girdik. Sınavdan sonra kızım Gül ile Lefkoşa Kalesi’nin çok yüksek olmayan surlarının yakında kızımın arkadaşı Gökçe ile buluştuk. Liseyi beraber okuyan Gül ve Gökçe burada birbirlerine doğru koşarak kucaklaşıp sarıldılar, ben de onların bu kavuşmalarını ve sevinçlerini seyrettim. Kısa süre sonra Gökçe bana da hoş geldin deyip elimi öptü. Ardından da kızlarımla bu mutluluğu bir yerlerde oturup yemek yiyerek ve kahve içerek devam ettirelim dedik. Yürüyerek Ledra Palas yakınlarında Gökçe’nin ara sıra gittiği, otantik yemeklerin yenebildiği bahçeli ve teraslı şirin bir lokanta vardı. Gökçe bizi oraya götürdü. Etrafında Manolya ağaçlarının ve yaseminlerin çiçek açtığı bir bahçeden güzel kokulu lavanta ve fesleğen çiçeklerinin de iç açıcı kokuları geliyordu. Sınav stresi ve yorgunluğun en güzel atılacağı yer böyle bir yer olmalıydı. Ayrıca Gül ve Gökçe uzun süredir görüşmedikleri için hasret gideriyorlardı. Bu sırada yemek siparişi için garson geldi Gökçe menüyü eline aldı ve “Nizam amca, bizim Kıbrıs’ın otantik beğenilecek yiyecekleri şunlardır.” diyerek menüyü Gül’e ve bana uzattı. Kıbrıs’a özgü Gulam Çorbası, Kıbrıs Kebabı, Kıbrıs Böreği, Kıbrıs Mantısı Piruhi ve Ceviz Tatlısı ile Sini Katmerinin de olduğu menüden bazılarını sipariş verip karnımızı doyurduk. Muhabbetler uzayıp giderken kahveler ve ardından çaylar içildi. Sonra Gökçe ve Gül birlikte Yakın Doğu Üniversitesine gezmeye karar verdiler. Ben de tek başıma Lefkoşa’da gezmeye karar verdim. Lefkoşa’da parlamento ve çevresi, Kale ve Kale çevresindeki çarşı, parklar ve hediyelik eşya dükkânlarını sakin sakin gezdim. Daha sonra ben de kızların yanına Yakın Doğu Üniversitesine gittim. Yakın Doğu Üniversitesinde kütüphane, sosyal tesisler gibi yerleri ve bazı bölümleri gezdikten sonra kızlarımla kafeterya da buluştuk. Ardından şehir merkezine geldik.  

     

    O sırada Aydın Bey de aracıyla bizi almak için Lefkoşa’nın merkezine gelmiş, bekliyordu. Bu sırada Aydın Bey Gökçe’yi de Gül ile birlikte akşam yemeğine davet etti. Hep birlikte Gazi Magosa yakınındaki Dörtyol’a gittik. Fatma Hanım çok zengin bir menü ile muhteşem bir akşam yemeği sofrası hazırlamıştı. Enginar dolması o kadar güzel ve lezzetli idi ki Fatma hanımı tebrik edip hemen tarifini aldım. Ardından evin bahçesinde gece karanlığında sıcak bir temmuz akşamında ağustos böceklerinin geceye sarkan senfoni sesleri arasında kahvelerimizi yudumladık, ardından da tatlılar ve çaylarımız geldi. Eşsiz ve doyumsuz muhabbetlerle biraz da yorulmuş vaziyette günü tamamladık.   

     

    Kıymetli gönül dostlarım, haftaya Gazi Magosa, Dipkarpaz ve Girne’de görüşmek üzere hoşça kalın sağlıcakla kalın.  

     

    *** 

    “Açlık ilaçların padişahıdır; hekimler niye perhiz verir düşünsene!” Mevlâna  

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.