Bu işte bir terslik var sözü ile neredeyse aynı.
Size tatlı yalanlarda söyleyebilirim, acı gerçekleri de. İnsan olarak ve memleket sevdalısı olarak en iyisinin olmasını istemek temennimizdir. Ben isterim ki; ülkemiz büyüsün, gelişsin. Muasır medeniyet dediğimiz seviyelere ulaşsın.
Ama şu söylemek isterim ki; yer altı ve yer üstü mükemmel değerlere sahip olunduğu halde nasıl bu kadar imkân hakkıyla kullanılmaz, kullanılamaz. Merak ediyorum ve sorguluyorum. Bu ülke yıllardır nasıl % 5’in üzerinde büyüyemiyor.
1989’dan bu güne 2020’ye gelene kadar zig-zag çizerek büyümüş. Bu büyüme bir trend oluşturmamış. İlerleme kaydetmemiş aslında. Bir aşağı bir yukarı, bir ileri bir geri gitmiş.
Bir ülke nasıl büyür!
Eğitimine yatırım yaparak büyür, hukuk düzenine yatırım yaparak büyür, teknoloji ve inovasyona yatırım yaparak büyür. Her 5 yılı baz alarak baktığınızda üretiminiz düzenli artarak, bir büyüme trend oluşturarak devam etmiş mi? 5 yıl önce 100 ürün üretirken bugün ondan daha çok 150-200’lere ulaşılabildi mi? Ulaşması yetmez buna devam edebildi mi? Yani bir sürdürülebilirlik sağlanabildi mi? Gelecek 5 yıl için bunun devamını sağlayacak yapısal reform ve politikalar oluşturuldu mu? Eğer hormonlu ve sahici olmayan, saman alevi gibi artan büyümelerle bir hayale kapılıp, yalancı ve geçici bir mutluk yaşadık mı? İlerde artacak nüfusu besleyecek imkana ulaştık mı? Yeni gelecek nesle iş, istihdam ve daha ileri düzeyde nitelik kazandıracak fırsatlar sunulabiliyor mu? 3-5 şirket değil de, farklı alandaki sektörlere, gelişmeye açık çok fazla şirket rekabet edecek hale gelerek dünya markası çıkması sağlandı mı? İşte asıl düşünülmesi sorgulaması gereken mevzular bunlar olmalı değil mi?
Üstüne basa basa söylüyorum: “Bu ülkenin büyümesini, gelişmesini istemeyecek bir Türk Evladı yok.”
Tatlı yalanları söyleyip, akılla alayda geçmek mümkünken size acı olan doğruları söylemek geleceğiniz ve yeni nesil için en doğru olandır. Her hangi bir ideoloji ya da partizanca değil, gerçekleri, olması gerekenleri söylemek boynumuzun borcu. Amacımız, Her şeyi ne çok güzel ne de çok göstermek değil. Herkesin gerçeyi doğruyu öğrenmeye hakkı var. Bu hakkı kullanın.
Halk, ekonomiye olan güvensizliğini, eline geçen 3-5 kuruş parasını dövize ve altına kaydırarak gösteriyor. İcraya düşen borç miktarı, bankalardaki batık kredi oranlarının yükselmesi gidişatı maalesef göstermeye yetiyor. Daha da ileri noktaya ulaşması, önü alınamaz durumları ortaya çıkartır. İş güvencesi, ticari hayattaki riskleri sebebi ile sarsılmış durumda. İnsanlar mevcut gidişatta işlerini kaybetme korkusu taşıyor hem de bu oran küçümsenemeyecek boyutlara ulaştı.
Halihazırda, açıklanan işsizlik rakamları, ilerideki gelecek olan sosyal sorunların devamına işaret ediyor. Bu hafta bir ilimizde, bir kan bağışı kampanyası düzenlendi. Kan veren vatandaşa, 5 litre ayçiçek yağı karşılık olarak verildi. Ve haberlerde kan bağışına rağbet diye verildi. Düşen kan stoklarını artırmak için fakirleşen, yoksullaşan halkın kanını bir yağ bedel ile aldılar. Vatandaş açlıkla terbiye ediliyor. Açlığı, manevi değerlerini ayaklar altına alarak, bastıran bir millet haline getiriliyoruz maalesef ki.
Son faza geçildi!
Türkiye’nin döviz getirecek sektörlerinin önü, üzülerek söylüyorum ki, bir bir tıkandı. Döviz kazandıracak, sektör kalmadı. Bacasız sanayi olan turizm can çekişiyor. Siyasi sebepler ve dış ilişkilerde yaşanan gelişmeler, krizi tetikledi. Çünkü kavga ve gerilim politikası, kavga ile iş halletme anlayışı bu negatif gelişmelere sebep oldu.
Türkiye borçlanamıyor. Ama para bulunması elzemdir. Para o kadar lazım ki, parasız ekonomi çarkları zor dönüyor. İmalat faaliyetleri, en asgari düzeyde, üretim durma noktasında. Çünkü, bir vücut için kan ne ise, ekonomi için para odur. Para olmadan ekonomi yaşayamaz. Yabancı kaynak, dış kaynak Türkiye’ye gelmiyor, gelemiyor. Çünkü yatırım yapmak için güven ortamı kalmadı. Yabancılar yatırımı bıraktı, iç yatırımcı da işlerinin iyi gitmediği için ne işleri büyütmek, ne de gelecek planı yapacak hale geldi.
Cari açık ve bütçe açığı, kur artışı ile beraber artmaya devam ediyor. Ekonomi yönetimi, sorunları çözmeden çözer gibi yapıyor. Makyajlı eylemlerle ilerleme sadece bir yere kadar durumu kurtarılır. Bu politikalar günü kurtarmaktır, pislikleri halının altına süpürmektir.
Halka borç ve vergi, birilerine de kıyak vergi affı düştü!
Maalesef ki "Görünen köy kılavuz istemiyor" Öngörülerin gerçekleşmesi de sürpriz olmuyor. Toplanan paralar yetmiyor, vatandaştan toplanacak vergi yüzde 16,5 artarken faizciye verilecek para yüzde 31 artacak. 2021'de de, her 5 TL'lik verginin 1 TL'si ÖTV'den üzerinden gelecek. Bu vergiler, halkın cebinden çıkacak. Zaten fakirleşen halk, ihtiyaçlarını karşılamak için bir de vergisini tam ödeyecek. İşin bir tarafından da, vergi afları yapılıyor. Kimilerinin borçları yapılandırılırken ( ödemeyecek değil, uygun taksitlere bölünecek ya da gecikmeli ödeme seçeneği sunuluyor) kimilerinin vergi borçları tamamen siliniyor. Bu ayrımcılık hangi sebeple yapılıyor bilemiyoruz. Üstelik 1 ayı bile dolmayan Yeni Ekonomi paketinde, kesinlikle Vergi affına gidilmeyecek ibaresi de bulunuyorken.
Özel Mülkiyetler risk altında mı?
Cumhurbaşkanlığı’nın 14 Ekim tarihli Kararnamesi’nde, 4. Madde'nin ‘e’ bendinde, “Ülke için kritik öneme sahip şirketlerin ortaklık yapılarında, yurtiçi üretimin sürekliliğini ve ulusal güvenliği riske atabilecek değişikliklere ilişkin yapılacak işlemler konusunda karar almak.” ibaresi bulunuyor.
Bunun anlamı; “Risk görüldüğü takdirde; Devlet, istediği her şirkete el koyabilecek” ise eğer,kimse özel mülkiyet hakkı güven de değil. Çünkü bu su-i istimal edilebilir.
Gelişmiş ülkelerde Devlet, şirketlerinin ilerlemesinin, gelişmesinin önünü açar. Özel sektörü, iş yapamaz hale getirmez. Yaptığı ticaret ve elde ettiği gelirden yasal olarak vergisini alır. Şirketler kâr etmeyi bırakın, zararına iş yapıyor. İflas etmemek için çaba harcıyor. Zaten konkordato ilan etmekte yasak. Kasasın da var olan mevduatları da, zor zamanlarda kullanmak için tutuyorlar. Bir de el konulma riski ile mi iş yapsınlar.
Kötü şeyleri tahmin edebiliyoruz ama bu ülkeye, bu kadar yazıklar olacağını ben de tahmin etmemiştim.