|   | 
  • Hakan Çitmen

    Son Koz “Ayasofya” ve Ebedi Başkanlık!

    Olmaz denilen ne varsa olmaya başladı.

                Yıllardır inançlı kesimin beklenti içinde olduğu Türkiye’nin en çok ziyaretçi çeken müzesi Ayasofya, müze olmaktan çıktı, Danıştay’ın kararı ile cami olma vasfını kazandı. Daha önce hiç bu kadar siyasi gündem malzemesi olmamıştı. 1985 yılından beri Dünya kültür Mirası Listesinde yer alan Ayasofya, artık bir ibadethane olacak. UNESCO'nun web sitesinde Ayasofya, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin "eşi benzeri olmayan mimari başyapıtlarından biri" olarak tanımlanıyor.

                Yıllar sonra bu kadar önemli bir kararın alınmış olması, akıllarımızda soru işareti bıraktı. Düşünüyoruz neden daha önce değil de şimdi?

                Yoksa  bir anket şirketin araştırması sonucu ortaya çıktığı gibi, ekonomideki kötü tabloyu unutturmak, varolan vahim rakamların konuşulmasını engellemek mi?

                19 Mart 2019 tarihinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir televizyon programındaki konuşmasında şu sözleri sarfetti: Ayasofya'yı açmanın bir götürüsü var. Ayasofya'nın açılmasını isteyenler, Yurt dışındaki camilerimizin başına Ne gelir, hiç düşünüyor mu? Ben bir siyasi lider olarak Bu oyuna gelecek kadar İstikametimi kaybetmedim.” Dedi mi evet dedi. Bu noktaya nasıl gelindi? Bir düşünmek lazım. Gerçekten siyasi bir getirisi olabilir. İnançlı ve dindar insanlar bunu çok yerinde görebilirle ama. Aması var işte…

                Bu açılışın neyi getireceği neyi götüreceği iyi hesaplandı mı?

                Yeryüzünün en faziletli mekânları camiler, camilerin de en faziletlileri Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescid-i Aksa’dır. Bu üç camide kılınan namazların diğer camilerde kılınan namazlardan çok daha fazla sevaplı olduğu hadisi şeriflerde söylenmiş.

                Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:  “Benim mescidimde kılınan namaz, on bin namaza denktir. Mescidi Haram’da (Kâbe’de) kılınan bir namaz yüz bin namaza denktir. Askeri karargâhta kılınan namaz iki milyon namaza eşittir. Bütün bunlardan daha çok faziletlisi kulun gece yarısı sırf Allahü Teâlâ (c.c.) katında olan sevabını dileyerek kıldığı iki rekât namazdır.” (İbn-i Hıbban)

                Ayasofya’nın, Türkiye ve dünyadaki diğer camilerden dinen hiçbir kutsallığı yok. Tarihi yapısı ve Fatih Sultan Mehmed’in camiye çevirmesi dışında Türk ve Osmanlı tarihinde önemi de yok. Buradan önemsizleştirdiğim anlamı çıkmasın.

     

     

                Ayasofya’nın ibadete açılmasının bedeli ne olur?

                İslamın kutsal gördüğü hadislerde de kendine yer bulan Mescid-i Aksa, UNESCO’nun dünya mirası olarak gördüğü tarihi yerlerden bir tanesi. Şimdi İsrail, haklı bir gerekçe göstererek, Mescid-i Aksa’yı sinagog yapma hakkını kendinde görür mü? Siyasi, politik ve askeri gücünü kullanarak bu hakkı kendisine verir mi? Bir Yahudi yerleşkesi veya bir Musevi mirası olarak hak iddia eder mi? Bu tartışma İsrail’in, UNESCO’dan ayrılmasına sebep olmuştu. İsrail, UNESCO kararını bugüne kadar tanımıştı artık tanımazsa ne olur hiç düşündünüz mü? Hangi İslam ülkesi buna engel olabilir ki?

                Şimdi Avrupa’da da “camilere saldırı endişesiyle” camileri tek tek kapatsa...ne olur? Erdoğan’ın en başta söylediğim sözleri, yurtdışındaki camilerimize karşı kundaklamalar yapılması söz konusu bile olabilir? Her dinin radikal mensupları vardır. Bu iş başka noktalara kayabilir. Bu haberler, dindar, muhafazakar vatandaşları galeyana getirebilir. Küresel anlamda, islam ve haçlı savaşı imajı verilmiş olunur.

                Sadece İsrail’e değil, Yunan ve Rumlarında hak talep etmesine kapı aralanmış olunur düşüncesindeyim. İstanbul’un en güzide yerlerinde Rumlara ait paha biçilemez yerler var. Rahatça, hiç sorun yaşamadan girebildiğimiz bu mekanlara bir ücret ya da kısıtlama getirilmesi söz konusu olur mu kara kara düşünmeye başladım.

                Ebedi Başkanlık mümkün mü?

                Ayasofya açılışı nasıl bir hissiyat oluşturacak, henüz hiç birimiz tam olarak bilmiyoruz... Cuma günü açılışının yapıldığı gün, Cuma namazını Diyanet İşleri Başkanı değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat kıldırırsa, inanılmaz bir sembol olur. İkinci Menderes olarak tarihe geçer. Merhum Adnan Menderes’te kendi döneminde, ekonomik gidişat her ne kadar kötü olsa da, Amerika’ya ve Amerikan ürünlerine bağlılık olağandışı artmış olsa da, sadece ezanı Arapça okunur haline çevirmesi, onu unutulmaz yaptı.

                Cumhuriyet tarihinde Doların 3 katına çıktığı başka bir dönem olmamıştı. Türkiye ilk defa moratoryum ilan edip borçlarını ödeyemez duruma gelmişti. Ekonomik gidişat bugün de kötü. Borçlar gırtlakta, vatandaş, esnaf, halk zor durumda.

                Erdoğan’da her şeyi göze alıp Menderes’in varisi olmak mı istiyor acaba?

                Bu senaryo gerçekleşirse, bütün dertler tasalar unutulur. Ekonomik sıkıntılar ikinci plana atılır. Seçim erken bile olsa, garanti altına alınır. Kaybedilen ve kararsız oylar yeniden geri dönebilir, konsolide olan oylar fazlası ile döner mi? Burasını aklım kesmiyor, düşünemiyorum bile. Olursa bir ihtimal, Bir daha bu ülkede seçim olmaz. Ebedi Başkanlık konuşulur.

                Unutulmadan söyleyelim!

                Son 1 yılda işgücüne dahil olmayan milyonlar var. Sonbaharda, iflasların ardı ardına gelmesi an meselesi. Nakit döngüsü azaldı. Ekonomiye olan güven azaldı. İşisizlik ve enflasyon rakamlarında TUİK’in açıkladığı rakamlar kimse için inandırıcı değil. Herkes biliyor ki; açıklanan rakamlarla hissedilen rakamlar arasında uçurum var.      Yeni iş alanlarının açılması, sanki bir rüya gibi. Eğitim hala sorunlu, herkes geleceğinden endişe ediyor. Yeni iş kurmak, yatırım yapmak mı? Belirsizlik ve güven atmosferinin olmadığı bir zeminde en büyük risktir.

                İhtimal ki, amaç her şeyi perdelemek unutulmasını sağlamak, konuşulmasını engellemek. Ama nereye kadar.

    Açlık, unutulmaz. İnsanlar açken uyuyamaz. Uyanırsa halk, düşünmeye başlar.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.