Ahmet Taş hoca geçtiğimiz hafta Kayseri Gündem?deki köşesinde ?SİYASİLER VE YEREL YÖNETİCİLER NEREDE? başlığı ile bir yazı kaleme aldı. Taş sözkonusu yazısının sonunda şöyle diyordu: ?Sahi merak ediyorum 1990?lar da ki Bosna ve Çeçenistan katliamlarından bugüne son olarak ta Mısır katliamında Kayseri halkı zulüm gören Müslüman kardeşleri için yaz kış, gece gündüz meydanlarda namaz kılıp mitingler yapıp, Kur?an-ı Kerim okuyup, dualar edip zalimlerin kahrolması için beddualar ederken onların seçtiği temsilciler neden yanlarında bulunamazlar. Milletvekilleri ve yerel yöneticiler kimlerin oylarıyla oralara geldiler. Kendilerini seçenlerden rahatsız mı oluyorlar yoksa kendilerine oy verenlere izah edemedikleri hangi korkuları varda bu tür zamanlarda onların yanında bulunamıyorlar.
Yapılan programlarda halk soruyor bizim seçtiğimiz belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz, meclis üyelerimiz ve şehrin valisi neden aramızda yok. Ülkenin Başbakanı bütün dünyaya yapılan zulümleri lanetlemek,haklı davlarında Mısırdaki ve diğer bölgelerdeki Müslümanların yanında olduğunu dünyaya haykırırken onun milletvekilleri, belediye başkanları hangi kaygı ve endişelerle aramızda bulunmuyorlar ve yapılan zulümlere bizim aramızda hayır diyemiyorlar diye.
Elbette onlarında hakkı olsa gerek seçtikleri yöneticiler ve milletvekilleri seçenin yanında olamıyorlarsa kimin yanındalar bunu bilmek ve öğrenmek bu milletinde hakkıdır
.?
Ahmet Taş öteden beri bu çevrede var olan bir hisse sözcülük etmiş bu yazısı ile. O zaman bu beklenti ?boş? bir beklenti mi, ?hak?lı bir beklenti mi? Bu soru sorulabilir. Bu soruya ucundan kıyısından bir cevap vermeye de çalışacağım. Bu sorunun ?anlamlı? ve ?yerinde? olabilmesi için iki durumun elimizde veri olarak bulunuyor olması lazım.
Bir
: Bütün toplum kesimleri, en azından ?bizim camia? diyebileceğimiz kesimler bu türden toplantılara katılır ve fakat Ahmet Taş Hoca?nın söz ettiği kesim ya da kişiler katılmazsa?
İki
: Diğer illerde bu türden bir katılım olmaktadır ama Kayseri bu konuda yaya kalmaktadır?
Bilebildiğim kadarı ile hiçbir toplantıda ve dahi hiçbir yerde Taş Hoca?nın özlediği bir katılım sözkonusu değil. Bu durumda mesele kişilerle ve şehirle bağlantılı değerlendirilemez, demektir.
Neden katılıp katılmadıklarına dair cevapları ilgililer verirler ya da vermezler, bu onların bileceği bir iş. Ama ben asıl bu tür organizasyonların neden beklenen bir cesamette katılımcı toplayamadığı üzerine derin bir analizin yapılmasının elzem oluşunun altının çizilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu yazı bu amaca matuf ele alınmış bir yazıdır.
Toplumsal ve siyasi duyarlılıklar kendilerini belli başlı mecralarda ifade ederler. Sosyal medya yeni bir durum olarak karşımızdadır. Ama o yokken ve halen ifade mekanları vardır.
Genel olarak Salon dili ve Sokak dilinden bahsedebiliriz. Salon ve sokağın dilini sivil toplumlar da Siyasi yapılar da kullanır. Siyasi yapılar özellikle Ak Parti gerek sokak dilini kullanmak istediğinde gerek salon dilini kullanmak istediğinde hep kendi şemsiyesi altında yapıyor. Şimdiye kadar bunun dışında bir görüntüyü ben görmedim. CHP ve MHP zaman zaman Saadet ve Büyük Birlik gibi partilerin aynı camiadan sivil kuruluşların bayrakları altında yer aldıklarını görüyoruz ama onlar da farklı olduklarını vurgulamak üzere yine aynı konuda kendi bayrakları altında sokağa çıkmaktan kendilerini alı koyamıyorlar.
Sokak Dili, Salon Dili.
Siyasetin de, STK?ların da evleri vardır. Sokaklar daha çok evsizlerin evidir ve kendilerini evsiz hissedenler sokağa çıkar.
Sokak ?harbi? bir dil ister. Siyasetin ve STK?ların dili onlar için ?biraz kaypaktır?, biraz ?yavan?dır.
Sokak Sandık değil, Devrim ister. Devrimin dili sivridir, kesicidir, keskincedir.
Siyaset marjinalize olmak istemez.
Siyaset ve STK?lar demokratik dil üzerinden taleplerini ve eleştirilerini dile getirir.
Sokağın dili ne demokratiktir, ne de sivilcedir. Nettir, uzlaşmazdır, muhaliftir, devrimcidir.
TÜRKİYE?DE SOKAĞA ÇIKMANIN ŞARTLARI VAR MI?
Kitleler sokağa ya bir taleplerini ?zor?la almak için, ya da yöneticilerini ?ikna? için çıkarlar.
Muhalif olmayan ses sokakta yankılanmaz. Sokak muhalif olmayan sese kulak asmaz.
Ahmet Taş Hoca örneğinden gidecek olursak; yapılan toplu basın açıklamalarının kahir ekseriyeti ne muhalif bir dili içerir ne de iktidarı zorlayıcı bir içerik taşır. Zaten buna da ortam müsait değildir.
İktidarın Lideri bugünkü şartlarda en ileri derecede İslamcı söylemi dile getirmekte, en ateşli İslamcı?nın ifadelerinin harareti Başbakan?ın ateşli sözlerinin yanında yavan kalmaktadır. En milliyetçi söylem, en Özgürlükçü ifade, en liberal arzu, en sosyalist talep, en ahlakçı çıkış, en bağımsızlıkçı söylem, en çevreci eylem?Muhalefet olarak aklınıza ne geliyorsa o konuda Başbakan?dan daha ileride bir çıkış yapan yok. Sokağın talebine, sokağın çıkışına gerek kalmadan Başbakan demeci patlatmış bile. Öyle ki STK?lar Başbakan?ın işareti üzerine açıklama yapar konuma düşüyorlar kimi zaman. Başbakan?ın söylemlerini tekrarlamaksa amaç Ak Parti her hafta birkaç kez ve birkaç yerde yaptığı toplantılarda Başbakan?ın meramını tabana aktarıyor zaten.
Ahmet Taş Hoca?nın çağrı yapmasına neden, çağrıya cevap verenlerin azlığı olsa gerek. Bu konuda şunu yaparsan daha çok insan katılır diyebilecek durumda değilim ama şu hususların da altını çizebilirim.
Sokağa çıkmanın bir kıvamı olması gerektiği kadar, sokağa çağırmanın da bir yöntemi vardır. Birkaç kişi ile karar alıp, bir SMS mesajı çekerek kalabalıkları hele sözkonusu ettiğiniz kişileri alana çağırırsanız, alan boş kalır. Ne kadar emek, o kadar ekmek misali bir şeyden bahsediyorum.
Sandıktan Demokrasi, sokaktan devrim çıkar. Sokakta demokratik dil ile yapılacak her talep, sokağı fakirleştirir.
Sandığın dilini sokağa, sokağın dilini sandığa terceme etmek daha başka maharetleri ister.
Günümüz şartlarında sokak devrim şarkılarının söyleneceği bir atmosferi taşımıyor. Sokak bugün için Salon?un ameli eğitim mekanı olabilir ancak. Bu bakımdan sokağı terk etmeyi değil, sokağı tahkim etmeyi önerebilirim ancak.
Sandıksız olmaz, sandıkla hiç olmaz.
Sokaksız olmaz, sokaklı da olmaz.
Sandığın dilini, siyasetin dilini kullananlar da olacak STK?nın dilini kullanan da. Ama bu iki dilin ilham aldığı bir Üst Dil?e ihtiyaç duyulması gerekiyor. O da Diriliş Dili olmalı. Diriliş?in Dili Sabır dilidir. ?Sabırla olgunlaşırmış başak.?
Taş dili. STK?ların kullandığı dil. Kimi zaman din dili, kimi zaman siyaset dili, kimi zaman demokratik dil.
Göktaş dili. Vaaiz dili. Minber dili. Daha çok din dili, biraz devrim dili, biraz sokak dili.
Bir de Elitaş dili var. Siyasetin dili. Polemik ve cedel dili.
Yahu be hocam! ömrünü sandığın ve demokrasinin meşruiyetini tartışmakla geçirmiş birileri ile ?sandığın? hesabı ne oranda sorulabilir? Bülbüle kargaca ötmeyi, yahut kargaya kanaryaca ötmeyi öğretmeye çalışmak gibi, bir şey.
Biz ?Türkler? şu ?dil? mevzunu bir halletsek eğer;? http://www.kayserihaber.com.tr