STİLETTO HOCÂNIM
Siz benim ileri yaşıma bakıp da aldanmayın lütfen, öğreneceğim öyle çok şey var ki... Örneğin daha dün STİLETTO kelimesini öğrendim. 70 yıldır hiç duymamıştım. Dün, yeğenim ve kendisi gibi öğretmen olan arkadaşı beni ziyarete geldiler. Aralarında konuşurlarken belki onlarca kez stiletto mitiletto deyip duruyorlardı. Hâliyle merak ettim ve sordum yeğenime. İkisi de güldüler. Ve bana yeğenim:
-“Amca,” dedi; “sana bir olay anlatalım da hem o kelimenin anlamını öğren hem de biraz hayret yaşa.” İki çocuk anası yeğenimin bu cümlesini duyunca, merakımın yanına hayret de eklenmiş oldu.
-“Okulda meslek dersi öğretmeni olan bir bayan arkadaşımız var. Ablamız desek daha doğru olur; yaşı 57. Başta nefes darlığı, koa, çeşitli rahatsızlıklardan muzdarip kadıncağız. Her öğretim yılının sonunda, artık emekliye ayrılmak istediğini söyler fakat bir sonraki yıl bakarız ki yine göreve devam. Görevini titizlikle yapan bir öğretmendir. Ama bu arada kendi bakımına, giyim kuşamına da takıntı derecesinde önem verir. Belki dul olduğundan ve iki çocuğunu artık büyütmüş olmasından bunu bir meşguliyet sayıyor, bilemem. Okula, iki gün üst üste aynı kıyafetle geldiğini görmediğimizi söylesem yalan olmaz. Ayakkabıları da kıyafetlerine uygundur, her gün, kıyafetine uygun ayrı ayrı takılar takar. Fakat ayak tabanında oluşan rahatsızlıktan dolayı son zamanlarda spor bez ayakkabılarla gelip gidiyor okula. Biri kız diğeri erkek iki çocuğu, henüz bekâr olmalarına rağmen, yanında değil, üçü de ayrı ayrı evlerde yaşamaktadırlar.”
-“Kendisi de evinde bir başına, öyle mi?”
-“Evet amca. Yani hem evet, hem hayır. Bir adam varmış, haftada bir iki gün gelir yanında kalırmış. Bilmiyorum artık imam nikâhlılar mı, yoksa şimdilerde moda olan erkek arkadaş cinsinden biri midir? Bilmek de bizim üstümüze vazife değil tabi. Kocası pilotmuş, ölmüş. Kocasından, övünerek sık sık bahseder...”
-“Tabi tabi, bilmek, karışmak kimsenin üstüne vazife değil. Erkek arkadaşım, kız arkadaşım... İmam nikâhı, zaten kendi bilecekleri bir konu ama resmî nikâhlı olup olmadıklarını bilmek, araştırmak da kimsenin üstüne vazife değil. Kanun önünde de anormal bir durum söz konusu değil. Çocukları olursa o da sorun değil. Kimse kimseye piç diyemez bugün. Zaten öyle bir hâle gelindi ki bilmediğimiz nice piçler var, piç olduklarını kendileri de bilmiyorlar. Kim ne karışabilir ki! İnsanlara mahalle baskısı yapmak ne haddimize ki! Bu kadını anladım da kızım, şu sitelloyu hâlen söylemediniz?”
-“Stiletto, amca. Merak etme söyleyeceğim, oraya varmaya çalışıyordum.”
-“Tamam kızım.”
-“Şu ince ve yüksek topuklu bayan ayakkabıları var ya amca, bazı kadınların takıntısıdır, işte o ayakkabılara stiletto deniliyor. Neyse anlatayım: Yakınlarda, bizim hocânım yeni bir daire satın aldı. Daireyi kendi kafasına ve zevkine göre dizayn ettirdi ve geçen gün, oraya taşındı. Ancak aksilik; taşınırken düşmüş, el bileği kırılmış. Alçıya almışlar. Üstelik yalnız bir kadın da olduğundan Yeşim ile beni yardıma çağırdı, gittik; elimizden geldiği kadar yardımcı olduk. Şimdi ‘Bizim hocânım giyim kuşamına aşırı titizdir.’ demiştim ya... titizliğin boyutunuysa evine gidince görmüş olduk. Yeşim’in de benim de ağızlarımız açık kaldı. Kadın, sadece takıları ve ayakkabıları için özel bir oda tahsis etmiş ve özel dolaplar yaptırmış. Dolaplar dolaplar... Düşünebiliyor musun; takılar için, raf raf dolaplar yaptırmış. Renklerine göre dizmiş; maviler bir yerde, sarılar bir yerde, yeşiller, kırmızılar... Abartmıyorum, tabi bir kısmı imitasyon ama binlerce takısı var. Zaman zaman yurtdışı gezilerine gider, oralardan da almış... Dilimizi yutacaktık neredeyse.”
-“Canım öğretmenim benim! Benim, öğrencilerine rol-model öğretmenim!”
-“Odanın dört duvarı da ayakkabı dolaplarıyla kaplatılmış. Ayakkabıları yerleştirme görevi bana düştü. Yeşim’e onu anlatıyordum işte amca; akıl alacak gibi değil, her modelin değişik renklerde serilerini almış kadın. Yüzlerce ayakkabı... inan eşlerini bulmakta bile zorlanıyordum. O stiletto ayakkabıları merak edip saydım da ne yalan söyleyeyim, 60 çift. Amca, düşünebiliyor musun benim spor olanlar da dâhil, sadece 6 çift ayakkabım var; bu kadının yalnızca stilettoları 60 çift!”
-“Maşallah, bârekallah!”
-“Amca, sen bana inanmıyorsun değil mi! Yemin edeyim istersen.”
-“O ne biçim söz yavrum, elbette inanıyorum. İnanacak en birinci adam belki de benimdir. Kızlar, yaşım yetmiş olmasa, benimle kafa bulduğunuzu söyleyebilirdim ya söyleyemiyorum. Çünkü ben de ömrüm boyunca benzeri ne cins insanlar gördüm. Kesinlikle doğrudur. Stiletto’yu da öğrenmiş oldum bu arada, teşekkür ederim.”
-“Yeşim’le asıl konuştuğumuz konu neydi amca, bilmek ister misin: Kadının yüzlerce çift ayakkabısı var ama Allah dehşet bir cezâ vermiş, ayak tabanında oluşan illetten dolayı hiçbirini giyemeyecek artık. Yeşim’e onu söylüyordum; ayak numaralarımız uysaydı da birkaç çift hediye etseydi bize. Ama hocânımın ayakları çok küçük, pabuçları ikimize de uymaz.”
Değerli okuyucularım, şimdi benim bir şeyler söylememi bekliyorsunuz, değil mi? Durum ortadayken söz söylemeye gerek var mı ki! Söylenecek söz kaldı mı ki! Yeni çağdaş nizâma teslim ve tâbi olunmuşken kimseye bir söz söylemeye izin var mı ki! Yine de iki şey söyleyeyim:
Bir, öğretmen yapacağımız kişileri seçerken pek çok açıdan titiz davranmalıyız. İki, ben, bu bayanın ve benzerlerinin, benim çocuklarımın öğretmeni olmalarını istemem. Çünkü görevlerini titizlikle yapmaya çalışıyor olsalar bile, gerek yaşam felsefeleri gerekse yaşayış tarzları bakımından çocuklarımın böyle rol-modellerin etkisinde kalmalarını istemem. Vesselâm.