|   | 
  • Cevahir Kadri

    İman Yaprağı

     

    İman; bir şeye, bir düşünceye içten gelerek, samimi bir şekilde, yürekten inanarak onu kabul etmektir. Varlığı, olması ve gerçekleşmesi konusunda kişinin zerre kadar herhangi bir şüpheye düşmemesidir.

     

    Geçenlerde sosyal medyadan da takip ettiğim Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz’ın bir yazısına tevafuk ettim. Yılmaz, “Kışa İman Etmek” başlıklı yazısında, yaklaşık kırk yıl öncesine ait, Vani Efendi Camii’nde, temmuz veya ağustos gibi sıcağın zirveye tırmandığı bir vakitte dinlediği bir hutbeye yer veriyordu.  Ayrıca yazısında; o yıllarda hocaların görevlerinin bilincinde olduğunu, siyasetin değil, Allah sözüyle, Kur’an diliyle konuşan, konuştuğu kürsünün, minberin, mihrabın kendilerine Peygamber emaneti olduğunun farkında olan, hak ettikleri değeri, saygıyı gören, kıymeti bilinen insanlar olduklarını; o dönemlerde Diyanet’in de, hutbenin sosyal etkisinin, toplumsal görevinin yerine gelmesi için, her camiye aynı hutbeyi göndererek cami cemaatini ve imamları baskı altına almadığını, imamları konuşmalarında, düşüncelerinde özgür bıraktığını, hutbelerde her mahallenin, her köyün, her ilçenin, her şehrin kendi derdinin, kendi meselesinin, gerekirse ulusal gündemin konuşulmasına müsaade ettiğini belirtiyordu.

     

    Evet,  o zamanlar, şimdiki gibi merkezi sistem hutbeleri okumaya mecbur tutulmadığından her imam, kendi hutbesini kendisi hazırlayıp cemaatine irat edebiliyordu.

     

    Başka pek çok şehirde olduğu gibi Erzurum’da da kışın yakacak olarak kullanılacak odun, kömür vs. yazdan temin ve tedarik edilir. İnsanlar kış gelmeden, kışın o soğuk havasından bir nebze kurtularak sıcak bir hayat yaşamak için gerekli hazırlıklarını tamamlar.  İmam Efendi de kendi hazırladığı yukarıda işaret edilen hutbesinde de bu kış hazırlıkları merkezinde cemaate gerekli mesajını verir. Yılmaz Hoca’nın yazısında anlattığına göre İmam Efendi hutbesinde cemaate şöyle seslenir:

     

    “Ey! Cemaat; yazın bu sıcağında evimize niye kömür alıyoruz? Kış gelecek diye. Demek ki kışın geleceğine inanmış, iman etmişiz.

     

    Ey! Cemaat; kışın geleceğine inandığımız kadar Allah’a ve ahiret gününe iman etmiyor muyuz ki yalan söylüyor, dedikodu, gıybet yapıyor, iftira atıp, fitne, fesat çıkarıyoruz?

     

    Ey! Cemaat; kışın geleceğine iman ettiğimiz kadar Allah’a iman etsek faiz yer miydik? Hırsızlık, yolsuzluk yapar, rüşvet alır, verir miydik? Zina yapar mıydık?

     

    Ey! Cemaat; kışın geleceğine iman ettiğimiz kadar Allah’a iman etsek makam, mevki, para için kendimizi dinden, imandan, Allah’tan eder miydik? Kullara kul olup onları memnun etmek için riyakârlık yapar mıydık?

     

    Ey! Cemaat; kışın geleceğine iman ettiğimiz kadar Allah’a ve ahiret gününe iman etsek Allah’ın emirlerimi, yasaklarını terk edip ve Allah’a güvenmeyi bırakıp, kullara güvenip, kullara inanıp, kulların peşinden koşar mıydık?”

     

    Prof. Dr. Ahmet Berhan Yılmaz Hoca, bu hutbenin ardından yazısını şöyle tamamlar: “43 yıl önce dinlemiş olduğum bu hutbe o gün, bugün yardımıma koşan, yaşam düsturu edindiğim bir hutbe olmuştur.” (gazetepusula.net)

     

    Evet, İmam Efendi’nin ve Yılmaz Hoca’nın da belirttiği gibi insanlar yarına çıkacağına, o soğuk kış mevsiminin soğuk günlerinin geleceğine hiç şüphe bırakmayacak derecede o kadar iman ederek kalbiyle, fiil ve davranışıyla tasdik etmişler ki o gün için gerekli hazırlıkları yapmaktan geri durmuyor, atalete, tembelliğe kendini salmıyorlar.

     

    Yaprağında şahitliği

     

    Her günün olağan akışı içinde cereyan eden hadiselerin bazı yönleri bazen dikkatimizi çeker, onlar bizi alır, tefekkür yolculuğuna götürür. Kâinat kitabını okumamıza vesile olurlar.

     

    Geçen gün parkta yürürken sonbaharın arta kalan zamanlarına mahsus bir görüntü dikkatimi çekti: Yaprakların sararıp sararıp dökülmesi, rüzgâr esince savrulması, yağmur yağınca ağaç diplerinde kısmen kurumu, kısmen sararmış, çok az bir kısmı son yeşilliğin izlerini hatırlatan alalıkta yaprakların sofra oluşturması vb. Böyle bir manzara ile karşı karşıya kaldığım bir günde bir yaprağı elime aldım ve dedim: Her ağacın dibinde, kendinden bir parça olan yaprakları serili. Her bir yaprak da ait olduğu bitkinin, ağacın niteliklerini, öz değerlerini taşımakta ve o varlığıyla o bitkiye, ağaca işaret etmekte!..

     

    Çınar ağacının altında çınar yaprakları, kavak ağacının dibinde kavak yaprakları. Bazı ağaçlar yapraklarını dökmez dense de bu, aslında kısmen doğru değildir. Çünkü burada kastedilen hiç dökmemesi değil, büsbütün hiç dökmemesidir. Yoksa çam ağaçlarının dibinde kurumuş çam pürçüklerini görürsünüz. Bunu gözlemlemeniz için çok uzaklara, ormanlara gitmenize gerek yok. En yakınınızdaki bir parkta yer bulan çam ağacının dibine bakmanız yeterlidir.

     

    Yaprak denince zihnimizde şüphesiz bağlamı çerçevesinde pek çok anlam çağrışır. Ama bunların içerisinde konumuz bağlamına uyan ise defter ve kitap yaprağıdır. Bu yapraklarda ne yazılı ise kitabın muhtevası da ondandır. Güzellikleri anlatan güzel yapraklar olduğu gibi insanları kötülüğe çağıran mesajlar yazılı ise kötülük yaprakları olur onlar.

     

    Madem ki her ağacın yaprağı kendi türüne ve o türün özelliklerine işaret eder, o hâlde bizim imanımızın yaprağında neler yazılı? En başta, o yaprağımız sağlam mı çürük mü? Dahası o yaprak, idraklerimizde, benliğimizde, şururumuzda var mı?

     

    Erzurumlu İmam Efendinin halka hatırlattığı o kışa iman etme derecesinde imanımız var mı iman esaslarına? Allah’a, meleklerine, peygamberlerine kitaplara, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine, Ahiret gününe, hesaba, mizana, sırata, cennet ve cehenneme? İmanımız varsa o imanımızın gereğini yerine getiriyor muyuz? İman yaprağımızda Yüce Mevlâ’nın emirlerine itaat, nehiylerinden kaçınma var mı? İnsanları iyiliğe davet edip, kötülüklerden sakınma yer alıyor mu?

     

    İki kalem, asla silinmez, kaybedilmez bir kesinlikte, iki kameranın pek çoklu nitelikleriyle kayıt altına alınıp yazıldığı amel defterimizin yaprakları nelerle dolu? Geçici olarak bulunduğumuz bu yerin ihtiyaçlarını görmenin ötesinde, ebedi kalacağımız yere doğru gittiğimiz bu yolculukta ebedi yurdumuzu belirleme işi, o yurdumuzda lazım olacak gerekli tefrişat için hazırlıklarımız tamam mı? Yoksa, hele bir gelsin o günler mi diyoruz gafletin bütün koyuluğuna dalmış olarak?

     

    Kışın geleceğinden daha kesin bir gerçeklik var: Bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz. Yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesabını vereceğiz. İnsan, yapmadıklarından nasıl sorumlu tutulur demeyiniz, yapması gerektiği hâlde yapmadıkları aslında yapmama eylemiyle yaptıklarıdır onlar. Onlardan da sorumludur insanlar.

     

    Şu imtihan dünyasında yapmamız gereken, çok zor bir şey değil aslında; Bizi yaratan, sağlık ve afiyet veren, her türlü nimetleriyle donatan Rabbimizin emirlerine itaat edip uymak yasaklarından kaçınmak. İyilik düşüncesini hayatımızın merkezine koymak ve öyle hareket etmek. İnsanlar için güven ve barış adası olarak yaşamak, başkalarının bizden zarar görmemesine bilakis iyilik ve güzellikler yaşamasına çalışmak… Bunlar çok zor şeyler değil aslında… Yeter ki nefsimizin, heva ve hevesimizin gemi azıya almasına fırsat vermeyelim. Vermeyelim ki imanımızın, hayat ağacımızın yapraklarında her daim ebedi hayatımızın ışıltıları parıldasın, Yüce Mevlâ’mızın rızasına ereceğimiz amellerimiz yer alsın!..

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.