|   | 
  • Cevahir Kadri

    Çalan Ziller Kimin İçin

    Her eğitim öğretim yılının bilhassa başlangıcında hatırladığım “Ziller Çalacak” başlıklı bir şiir vardır. Bu şiir, hayatını eğitim ve öğretim için bir mum gibi yana aydınlata tüketen öğretmenlerin duygu ve düşüncelerini yansıtır.  Şairi Zeki Ömer Defne’nin ruhu şad olsun!.. Dizeler, bu güzel şiirin ilk bölümünden:

    “Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.

    Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,

    Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;

    Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...

    Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.”

     

    Zil sesleri eşliğinde, derslerine bir bir giren öğrencileri düşünen şair Defne; evde, bahçede, denizde, kırlarda bulunsa da aklı fikri öğrencilerindedir. O, bu şiirini, emekli olduktan sonra kalbi, gönlü yine okul sıralarında, sınıflarda, cıvıl cıvıl öğrencilerinin arasında kaldığı için ve bu duyguyu paylaşan bütün eğitimcilerin sesi olarak yazmış. Gözü gönlü her daim okul bahçelerinde olan şair, bir zille derse giren, bir başka zille derslerden bahçeye koşan, bahçelerde şen şakrak, coşkuyla koşuşturan öğrencileri görüyor ve hasretle gözlüyor. Nasıl gözlemesin ki, hayatı boyunca aynı ortamda bulunmuş, öğretmenliği ikinci bir fıtratı hâline gelmiş!.. Böyle bir ruhun birdenbire bu ortamlardan çekilip kenarda güle oynaya dolaşması mümkün mü?

     

    Emekli olmak, modern hayatın doğal bir safhası. Bu doğal safhadan, içli ve hisli bir kalbin bu derece etkilenmesi anlaşılır bir durum. Bir de değişik zamanlarda değişik sebeplerle ve en çok da siyasi sebeplerle, öğretmenlik mesleğini, öğrencilerini, okulunu çok seven, okulunda evinden daha çok zaman geçiren öğretmenlerin işinden, okulundan, çok sevdiği öğrencilerinden edilmesi, üstüne üstlük en kötü sıfatlarla yaftalanması kaldırılabilecek bir yük müdür? Nitekim bazı rikkatli kalpler kaldıramadı da!.. İşlemediği, taraf olmadığı suçun failiymiş gibi muameleye tabi tutulması, toplumun buna çanak tutması dayanılır bir hâl midir? Dayanamadılar da!..

     

    İlk zillerin çalmasıyla okullar açıldı işte. Daha önce türlü koşuşturmalar içerisinde, türlü telâş ve hazırlıklarla bugüne gelen biri olarak bugün bu koşuşturma ve heyecandan uzak, boynu bükükleri oynamak ve her yıl bunu tekrarlamak yürekler burkan bir durum!.. Okulundan, işinden, öğrencilerinden uzakta kalmak her yıl yeniden ölmektir. Mesleğini çok seven, mesleğinden edilen bir arkadaşımın dediği gibi “Her yıl, eğitim öğretimin ilk günü bir sızı düşer içime.” Nasıl düşmesin ki okul sıraları arasında dolaşamamak, çok sevdiği mesleğini icra edememek yeniden öldürür insanı. Ama kendi makam ve itibarını koruma, başkalarının gözyaşları denizinde kendi gemilerini yüzdürme düşüncesiyle hareket eden zalim kaptanların bunu anlayabilmeleri mümkün mü? Güya, eğitimci olacak, değerleri anlatacaklar, gençlere rol model olacaklar!.. Değerleri ayak altına alanların değerler konusunda gençlere verebilecekleri hiçbir şey yoktur. Küle dönmüş meşeden güpgüzel bir mobilyanın inşa edilmesi makul ve imkân dahilinde midir? Elbette değildir; yapılırsa da yıkılmaya, çürümeye mahkumdur. Gözyaşı ve mahzun kalpler üzerine bina edilen hiçbir yapının sağlam olması, uzun vadede ayakta durması asla mümkün değildir.

     

    Ziller Çalacak” dedi şair, ziller çaldı da!.. Ziller kimler için çaldı? Bu süreçte, kimine ders zili çalıyor kiminin ise etekleri zil çalıyor. Kimileri için ise çanlar çalıyor!.. Başkası gitsin de ben atanayım, çoluğum çocuğum, eşim dostum atansın, yandaşım, candaşım kadroya dahil olsun diyenlerin etekleri zil çalıyor. Ama bilsinler ki kim haksızlığa imza atmışsa onun için ileride bu dünyada, nihayetinde ahirette gerçekten çanlar çalacak ve o gün onlar, “Eyvahlar olsun, eyvahlar olsun!” diye pişmanlık duyacaklar ama, beyhude!..

     

    Ziller, okumayı, öğrenmeyi, okulu seven öğrenciler için; mesleğini, öğrencisini, okulunu, öğretmeyi, paylaşmayı seven öğretmen ve idareciler için çaldı. Onlara bu süreçte başarılar diliyoruz. Psikolog akademisyen Doğan Cüceloğlu’nun öğretmen ve öğrenci ilişkisi üzerine söyledikleri dikkate alınmalıdır: “Eğitimde temel etken öğretmenin karakteridir. Hiçbir müfredat programı veya eğitim sistemi öğretmenin karakteri kadar çocuğu etkileyemez.” Buna yürekten katılıyorum. Mesleğini sevmeyen öğretmenin öğrencisini etkileyebilmesi ve ona bir şey kazandırabilmesi mümkün değildir!..

     

    Sistemin ve ebeveynlerinin zoru ile okumak durumunda kalan öğrenciler için de zil çaldı bu gün. Onlar istese de istemese de okula gitmek zorundalar. Zorunlu eğitim liseyi de kapsıyor çünkü.

     

    Liseler zorunlu eğitim kapsamında olunca artan öğrenci sayısı ve okullaşma oranındaki yetersizlik sebebiyle tam gün eğitim verilememiş ve bunun da henüz üstesinden gelinememiş olması ayrı bir problemdir. İktidar beş sene önce, 2019 yılında, bütün okullarda tam gün eğitime geçileceğini duyurmuştu. Demeçlerin üzerinden üzerinden beş, hedeflenen yılın üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen bu hedefe ulaşılamamıştır.

     

    Liselerin zorunlu eğitim kapsamına alınması zahiren güzel, ancak herkesi lise mezunu edelim derken ortaöğretimde kalitenin düşmesi gerçeğini göz ardı ediyoruz. Öğrencilerin açık liseye kaymasındaki artışları dikkate almamız gerekiyor. Bu öğrenciler, örgün eğitimden niçin kaçmaktadır? Bunun sebepleri iyi araştırılmalı ve eksiklikler acilen giderilmeli. Aksi takdirde eğitim sistemimiz ve gençlerimiz için de çanlar çalıyor demektir.

     

    İktidarın derin tasarrufları sonucu, çok sevdikleri mesleklerinden, hayatlarının bir parçası hâline getirdikleri okullarından, canları gibi sevdikleri öğrencilerinden, öğretme aşk ve iştiyakından uzaklaştırılarak mahrum öğretmenler için de zil çaldı. Bu zilin melodisi çok ama çok hüzünlüydü. Gözlerden sicim sicim akıttıkları yaşları, kan yerine vücuda pompaladı kalpleri. Vücutları baştan başa gözyaşı oldu her bir hücresi hıçkırıklara tutulan!.. Bu durumda olan bir eğitimci kardeşimiz geçen gün, şöyle feryat ediyordu: “Yarın ders zili çalacak, bense ders ziline hasret altıncı yılımı dolduracağım. Kendimi eğitime, öğrencilerine adamış öğretmenleri haksız hukuksuz, mesleğinden uzaklaştırınca ne kazandınız?” Haklı ve hakkaniyetli bir serzeniş ve feryat!.. Öte yandan haksız ve hukuksuzluklara imza atanlar, örgün ve yaygın eğitim kurumlarında kul hakkına girenler için çanlar hem burada hem ötede acı acı çalıyor; haberleri ola!..

    ***

    Üniversite sınavını kazandığı hâlde kalacak yer, barınma ihtiyacı karşılanmayan öğrenciler ve onların velileri için de zorlu bir süreç başlıyor. Konuyla ilgili olarak Kiralık Kalem köşesi muharriri muhterem R. Serdar Özmilli Hocamızın bu konuyla ilgili yeni yazı dizisini de ilgiyle takip etmekte yarar var.

     

    Üniversiteyi kazandığı hâlde “KYK Yurdu” çıkmayan öğrencilerin bu ağır pahalılıkta yurt, barınma ihtiyaçlarını nasıl gidereceği büyük bir muamma. Bu, halka eziyet. Özel yurtlara başvursa bir öğrencinin aylık yatırması gereken meblağ üç bin lira; bu, büyük şehirlerde daha fazla. Bu meblağ, sadece kalma masrafı, öğrencilerin ulaşım, giyim, kitap kırtasiye vb. giderleri buna dahil değil. Bunları da dahil ettiğimizde, asgari ücret miktarı bir yekûna ulaşılıyor. Bunu kaç aile karşılayabilir Allah aşkına!..

     

    İktidar, altı sene önce KHK ile kapatarak el koyduğu yurtları “devlet yurdu” olarak öğrencilerin barınma ihtiyaçları için kullansaydı, “yurt sorunu”nun büyük oranda üstesinden gelmiş olurdu. Ama bunlar ya yandaş gruplara peşkeş çekildi ya da binalar âtıl bırakılarak çürümeye terk edildi veyahut amacı dışında kullanıldı. Bir toplumda çözülemeyen, kangren olmuş bir sorun varsa bunda birinci derece sorumlu iktidardır. Halk da bunun hesabını anayasa ve yasalar çerçevesinde sormalıdır.

     

    Eğitim öğretimde bir başka husus, üniversite tercihinde bu sene taban puanı barajının kaldırılmış olmasıdır. Tercihlerde alt puan sınırı olmadığı için sınava giren herkes tercih imkânı elde etti; tercihleri ve aldıkları puan doğrultusunda bir bölüme yerleştirildi veya yerleştirilecek. Geçen yıl boş kalan birçok bölüm bu yıl doldurulmuş oldu. Bunun yükseköğretimde kalitenin daha düşmesi anlamına geldiğini pekâlâ bu işin sorumluları da biliyor.

     

    Yine tercihte barajların kaldırılması, bilhassa vakıf(özel) üniversitelerinin finansmanı açısından önemli bir meseledir. Ödeme imkânı olan aileler, çocuklarını bu üniversitelere göndereceklerdir, göndermişlerdir de!.. Ama bilhassa bu sene artan maliyetlerle birlikte bu üniversitelerin ücretlerinin astronomik seviyelere tırmanmış olması, burada okumakta olan öğrenciler ve aileleri için de ziller acı acı ve kahırlı çalmaktadır. Evet, bu ve başka birçok sorunlar sebebiyle yükseköğretimimizde çanlar çalıyor, ziller değil!..

     

    İlk ve orta öğretimde servis ücretleri meselesi neredeyse içinden çıkılmaz bir hâl almış. Her yıl artan servis ücretleri altından kalkılamaz vaziyette!.. Veliler ve öğrenciler de haklı, servisçiler de!..

     

    Sonunda seçme, eleme sınavı olan bir eğitim-öğretim sisteminde, ilköğretim ve ortaöğretimde eğitimin kalitesinden söz etmek gerçekten imkânsızdır. Ölçme aracını çoktan seçenekli testlerin oluşturduğu bir eğitim öğretim sisteminde gerçek eğitimden bahsedilemez. Sadece, bilgileri akla, hafızaya almak eğitim midir? Davranışa dönüşmemiş bir bilgiyi her zaman her yerde edinmek mümkündür; önemli olan bilgileri davranışa dönüştürebilmektir. Bu da ancak eğitimle olur. Okullarımızda ziller çalsa da bu yüzden eğitim sistemimiz için çanlar çalmaktadır.

     

    Her yıl eğitim öğretim başlangıcında Bakanlığın, Sayın Bakan’ın, İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlerinin kayıt parası alınmayacağına dair beyanlarının, aynı şekilde okullara yazı gönderilerek ders kitabı dışında öğrencilere herhangi bir yardımcı kaynak kitabının aldırılmayacağı uyarılarının her yıl havada kalmış olması, eğitim öğretim sistemi açısından büyük zafiyettir, eğitimciye ve eğitim yöneticisine güven daima zedelenmektedir.

     

    Zil çaldı, ziller çaldı öğrenciler ve mesleğini icra etmede herhangi bir sıkıntısı olmayanlar için… Mesleğini, öğrencilerini, okulunu, öğretmeyi aşk derecesinde seven öğretmenlerin mahrum bırakıldıkları işlerinin başına bir an önce dönmeleri en içten dileğimizdir.

     

    Söz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün: "Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder."

     

    Şair Zeki Ömer Defne de şiirini şöyle tamamlar:

     

    “Sonra bir gün zil çalacak yine,

    Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak...

    Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...

    Tâ içimden birisi kalacak oralarda...

    Ben gideceğim.”

     

    Hür, bağımsız, şanlı ve yüksek bir topluluğa erme dileklerimle…

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.