|   | 
  • Cevahir Kadri

    Eylül, Hazan ve Hüzün

    İnsan hem zaman devri daimlerinde hem de kendi içinde de duyguları itibariyle dönüp durmaktadır. Bir hâlden başka bir hâle sürekli bir yolculuk içindedir. Gün yirmi dört saat, ay ortalama dört hafta, yıl ise on iki aydır. İnsan, bu odaları yaşadıkça bilir ve tanır. Yaşamadan ne bilsin, günün kaç saat, ayın kaç hafta, yılın kaç aydan ibaret olduğunu?

     

    Biraz geriye dönüp bakarsak kışı yaşadık, binbir hevesle baharın gelmesini bekledik. Derken rengarenk çiçekleri ve muhteşem kokusu ve manzaralarıyla baharı karşıladık, yaşadık baharı bütün çiçeklerin kokularını içimize çeke çeke. Başka yazılarımızda da dediğimiz gibi her çiçeğin meyveye durma, olgun bir meyve olma duası vardır. Rabbim o duaları kabul etti, yaza girdik, meyveler oldu, dallarda yerlerini aldı olgun olgun. Dallara bir ağırlık geldi, bir ağırlık; kimi yerde sarktıkça sarktı dallar, eğildi yerlere doğru. Ve en önemlisi de aciz varlıklar, insanlar yiyebilsin diye elleri mesabesindeki dallarını yerlere doğru uzattı ağaçlar…

     

    Yaz geldi; sıcağıyla, tozuyla, kimilerine tatili kimilerine yoğun iş temposuyla. Güzden kışa, kıştan bahara, bahardan yaza nice umutlar tüllendirerek beklediği ürünlerin hasadı yapıldı bir bir. Hayırlısı ile imkânlar dahilinde işler işlendi, ürünler ambara katıldı. Rabbim hayırlısı ile sağlık, mutluluk ve huzurla yemeyi nasip etsin. Eskiler ağız tadıyla yemek nasip etsin derlerdi, biz de öyle diyelim aminlerimizle birlikte.

     

    Yaz bitti işte, merhaba dedik güze eylül ile birlikte. Önceki yazılarımızın birinde ağustos için “bir yanım yaz bir yanım güz” demiştik. Eylül için ise içiyle dışıyla tastamam bir güz nitelemesinde bulunsak gerçeğe aykırı bir beyanda bulunmuş olmayız.

     

    Bugün kullanmakta olduğumuz “eylül” kelimesinin kökeni Arapçadır. Arami/Süryani dilinde “‘elül”, Arami/İbrani takviminin altıncı ayıdır. Bu kelime, “elulu”, “bağbozumu” anlamına gelmektedir. Sözlük ve köken bilgisi kaynakları böyle diyor. “Hristiyanlar bu aya "istavroz ayı", "haç ayı" ya da Karadeniz'de değiştirilerek "istavrit ayı" derler”miş. Avram Galanti Bodrumlu, "Türklük İncelemeleri" adlı kitabında ve diğer yaptığı araştırmalarda eylülün Akadlıların altıncı ayı olduğunu ve "sevinçten haykırmak" anlamına geldiğini dile getirir. Eylül adının İngilizce karşılığına "September" denmesinin sebebi, bu ayın M.Ö. 153'e kadar, eski Roma takviminde 7. ay olması ve Roma imparatoru Septimius Severus ile aynı anlama gelmesidir. Çünkü "septem”, Latince “yedi, 7” anlamına gelmektedir. Eylül, (wiki)

     

    Eylülün her şeyden önce tastamam bir bereket ayı olduğunu hatırlatalım. Geçmişten geleceğe, genel olarak “bağbozumu” anlamıyla eş tutulması boşuna değil. İklim özelliklerine bağlı olarak üzümlerin bazı yerlerde daha erken, bazı yerlerde daha geç ermiş olması, olgunlaşması kaydını bir kenara düşersek, genel itibariyle üzümlerin toplanması, diğer adıyla bağbozumu, bununla ilgili şenlikler, festivaller eylül ayında gerçekleştirilir.

     

    Türlü şenliklerin yer aldığı eylül ayı, nice şairlere ilham kaynağı olmuştur. Kimi tatlı kimi acı yanlarıyla hatırlamıştır eylülü. 12 Eylül Darbesi öncesinde akan kanlar, sonrasında yaşanan acılar, dramlar ve yarım asrı aşkın öncesinde, 1955 yılında da 6-7 Eylül olayları ile derinlerin toplumun huzurunu kaçıracak birtakım olumuz hadiseleri tertip etmesiyle hafızalarda yer almış acılarla yüklü bir zaman dilimidir eylül. Abdurrahim Karakoç bu günlerdeki zulüm için şöyle haykırmıştı: “Beni dinle ey kadı/ Bozuldu işin tadı/ Zulümse eğer adı// Kenan yapsa da aynı/Yunan yapsa da aynı.” Zulüm yapıyorsa ne anlamı var benden ya da karşıdan olmasının?.. Zulüm gören varsa sahip çıkmada var mı önemi bizden veya başkasından olmasının?

     

    İnsan aklı ve kalbi ile yani hem düşünce hem de duygu bakımından önemli bir varlıktır. Bazı ayların insanı daha çok etkilediği bir gerçektir. Denebilir ki şiire en çok konu olmuş, hakkında en çok şiir yazılmış aylardan biri nisansa diğeri de eylüldür. Her ikisi de bahar aylarıdır, bir farkla ki biri ilkbahara, diğeri sonbahara aittir!..

     

    Eylüle dair şiirler yazan şairlerimiz arasında Yahya Kemal Beyatlı, Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Telli, Hilmi Yavuz, İlhan Berk, Edip Cansever, Murathan Mungan, Turgut Uyar, Haydar Ergülen, Ataol Behramoğlu, Muzaffer Tayyip Uslu, Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler, Tacettin Şimşek, Lütfi Şehsuvaroğlu, Ozan Arif, Celalettin Kurt, Ceyhun Atuf Kansu, Erdoğan Alkan, Bedrettin Aykın, Ergin Sander, Muammer Kardeş ve Fikret Karatepe gibi niceleri vardır. Onlar ki dizelerinde eylülleri ağırlamıştır.

     

    Üstat Yahya Kemal, “Eylül Sonu” şiirinde eylülü, insan ömrünün sonbaharı olarak nitelendirir. Günlerin kısalması ile insan ömrünün kalan süresinin azalması arasında bir benzerlik kurar. Ölüm düşüncesi insanın zihnini sürekli meşgul eder, İstanbul’un bu güzel vatanın her bir köşesini sevmek için ömrün kısalığından, keder verenin ölüm değil, vatandan ayrılma ıstırabı olduğundan bahseder ve biraz da hayıflanarak “Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;/ Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.” der.

     

    Ben Eylül Sen Haziran” şiirinde Ümit Yaşar Oğuzcan, dış dünyada yaşanan sonbaharın özelliklerinden olan yaprak dökümü, renklerin ölgünleşerek solması, göçmen kuşların vedası, deli deli esen rüzgârlar, aynı zamanda şairin iç dünyasında da cereyan eder: “Bir eylüldü başlayan içimde/ Ağaçlar dökmüştü yapraklarını/ Çimenler sararmıştı/ Rengi solmuştu tüm çiçeklerin/ Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı/ Katar gidiyordu kuşlar uzaklara/Deli deli esiyordu rüzgar/ Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa/ Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar” Şair, ayrıca elli yaş öncesindeki duygusal kayıtsızlıkları, karmaşıklıkları, hiçbir şeye “eyvallah” etmeyişleri iç geçirerek dillendirir ve “neydi o günler” diyerek anlatır, haziranın kendini eylül yalnızlığıyla yakaladığını esefle belirtir.

     

    Bir başka içli şair Ahmet Telli de “Ayrılık Ayracı” şiirinde eylülden bahseder. Ona göre eylül, ayrılık başlangıcı, susuşlar, suskunluklar demi, dönemi. Dahası gökyüzünün sarardığı, bulutların kirlendiği, susuzlukların, sevgisizliklerin dolayısıyla çiçeklerin kuruduğu, renklerinin solduğu bir mevsimddir: “Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun/ Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın/ Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi/ Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu/ Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor/ Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde” Sevgilinin gidişi ile her şeyin hasret, ayrılık ve hüzün koktuğu, öyle göründüğü bir atmosfer, sessizlikler, suskunluklar mevsimidir eylül. “Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam/ Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin” diyerek sevdiğinden bir karşılık bulamayan kalbin acılarla burkulduğunu dillendiriyor. Şair, bütün ayraçları kaldırmıştır ama ayrılık ayracı bütün gerçekliğiyle ortadadır; ne çok ayrılık ayraçları koymuşlar aramıza, ne çok. Ah birini kaldırsam diğeri iniyor önümüze.

     

    Şiir dünyamızın yaşayan devlerinden, çınarlarından Üstat Hilmi Yavuz da “Eylül”e dair söylenmesi gerekenleri söyler, şiirin o kendine has imkânları ile… Ona göre “Eylül”, yazın, sözcüklerin azalması, yazın kavurucu sıcağında yanan varlıkların külleri şairin içine yazdan sökün sökün sökülen bahçelerle kelimelerin girmesidir. “Kırılgan bir mevsim”di eylül. Güzün cam hançerinin kalplerimizde dağılması ile paramparça olan ruhumuzun gecenin ve gündüzün yalnızlık ve tülü ile örtülmesidir. Unutulan eylüller vardır, kızarmış dağları, sararmış yollarıyla. Gidenlerin dönüşü hasret ve özlemlerle beklenen, ellerde kuruyup solan güllerle içimize dolan bir demdir eylül.

     

    Eylül, bir öğretmenin kalbinde ilim deryasına, öğrencilerin kalplerinden sıza sıza çoğalarak oluşan sevgi ırmaklarının çağlayana dönüştüğü gümrah bir mevsimdir. Birçok sevgiliye göre hüzün ve hazan soluklanan bu ay, öğretmenler için yârenleriyle vuslat, kavuşma mevsimidir. Okullar açılır kalplere neşeler saçılır. Yaz boyu hüzün ve yalnızlık içen bahçeler, sevgi tomurcukları çocukların gelmesiyle sonbahara değil, bahara erer. Bahçelerde, sınıflarda, salonlarda vuslat türküleri söylenir olur. İşte bu hâl, şair Karabudak’ın (Fikret Karatepe) bam teline dokunur: “Her yıl taze başlangıçtır Eylüller,/Okul bahçesinde şakır bülbüller,/Sınıflarda açar çiçekler, güller;/Eylül her merakı şâha kaldırır.” Şair daha sonra da “Eylül ümit ateşinin çakmağı,/ Düzene sokulan hayatın bağı,/ Bir ümitle aşılır o Kafdağı,/ Eylül, olmazları bir bir oldurur.” diyerek ümit mevsiminden dem vurur bu konudaki otuz yedi yıllık tecrübesini de mısralara katarak...

     

    Sevgilinin gidişi ile "Bağban benim şimdi bahçem tarumar" diye hicranla iki büklüm, hasretle sırılsıklam, içli bir kalbin sahibi Celalettin Kurt da “Erguvan Gazeli”nde “Acılar da sevilir, hüzzam sesler verse de/ Acılara vurgunum, gönlüm yanık ezelî/ İşte mevsim sonbahar, eylül yine de bir eylül/ Hüzün hüzün dökecek, erguvanlar gazeli.” diyerek baharın beklediğini söyler.

     

    Eylül, belli ki ağaçlarda hazan, ürünlerde hasat, eğitim öğretimde vuslat mevsimi. Sevdiğiyle bir olanlar her dem vuslatı yaşar, ayrı olanlarsa hasreti… Sevgili, sen gittin gideli “bağlar bozuldu, çiçekler soldu.” Yürekler sevgiye hasret, yaprak kupkuru oldu. Çorak topraklarda ne gül bitti, ne de bülbül öttü. Ey her dem hasretiyle sırılsıklam ıslandığım sevgili, dön bir kez daha kurak geçen mevsimde kalplerimizi sevginle ıslat!

     

    Ve son söz Tacettin Şimşek’ten:

    “Yine eylüldür

    Bizim semte yeni bir eylül yağar”

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.