|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    KOCANA TENBİH ET KIZIM

                             

     

                                                {NUTİZM VE NUTİSTLER-11}

     

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)

    Kızım, sakın unutma, her sabah kocanı işe uğurlarken ona, az ile geçinebileceğini ve haram kazançtan, kendisinin haysiyetini de yerle bir edecek kazançtan kaçınması gerektiğini tenbih et. Oğlum, sen de bu gerçeği bir an bile aklından çıkarma!

    Yoksulluk ayıp değildir ama haram kazanç, haram lokma, beti bereketi ortadan kaldıracak; insanın hem dünyada hem âhirette yüzünü kızartacak en büyük ayıplardan, ahlâksızlıklardan biridir. Ahlâkın asıl mektebi, AİLE’dir. Maddî-mânevî terbiyenin en etkin dinamikleri, aile çatısı altında bulunur. Huzurun beşiği, ailenin yaşadığı yuvadır.

    Devir değişti... Hayır, devri değiştirdik! Örneğin; kadın artık durması, olması gereken yerde değil. Kadın sokaktadır artık. İş peşindedir, kariyer peşindedir, iktidar peşindedir, zevk peşindedir ve özgürlük(!) peşindedir. Yanlış anlaşılmasın; dışarıya, çarşıya, gezmeye tozmaya, babasıyla, kocasıyla, kardeşiyle, çoluk çocuğuyla çıkmasını saklı tutuyorum elbette. Kadının sokağa çıkmasını zorunlu kılan durumlar da yine konumuzun dışındadır. Ben kadının, ebelik gibi, (kadın hastalara) doktorluk hemşirelik gibi, terzilik gibi, hocalık gibi, tahsil görme gibi, bağında bahçesindeki işler gibi zaruri işler dışındaki işlerde çalışmasının, dinen de sosyolojik açıdan da uygun bulunmadığı görüşünde, biraz selefî takılan bir kimseyim. Ancak, dediğim gibi; devri değiştirdiklerinden dolayı, artık bu değerlendirmemin ütopyadan öte bir şey olmadığının da farkındayım. Benim en yakınım olan kadınlar da maalesef, ama iş için ama gezmek için, tamamen özgür(!)ce sokaktalar bugün. Fakat şimdi benim konum bu değil. Ben kızımın bir ev hanımı olduğunu var sayarak kızıma seslenmek istiyorum:

    {Kızım, sakın unutma, her sabah kocanı işe uğurlarken ona, az ile geçinebileceğini hatırlat ve haram kazançtan, kendisinin haysiyetini de yerle bir edecek kazançtan kaçınması gerektiğini tenbihle.}

    Ayrıca: {Ailenizin maddî gücünü artırmak için dışarıda iş bulup ‘çalışan kadın’ olmak yerine; evinde oturup kocanın moral gücünü artırmanın ve bu arada maddî giderleri azaltmanın, azla geçinmenin yollarını araştır. Kocana hanımlıkta kusur etmezsen, onu mutlu bir şekilde işe yollarsan, zaten Allah’ın inayeti üzerinizde olacaktır; yuvanız huzurla dolacaktır. Unutma.}

     

    Nereden mi aklıma geldi? Nurettin Topçu’nun MEMURİYET HAYATI isimli hikâyesini okurken aklıma geldi. O hikâyeden bir iki satır aktarayım:

    {{Ah bu memleketin bir de misafirperverlik fazileti var. Olmaz olaydı bu fazilet! Kalpten ve karşılıksız olduğu zaman cidden büyük bir meziyet teşkil eden misafirperverlik, bu insanlarda yüzsüzlük, parazitlik ve hörmetsizlikten başka bir şey değil. Misafirperver denen, evi misafirlerle dolup taşan âlicenapların bu sahte maskeyi taşıyabilmek için dolandırıcı, batakçı, hırsız ve yalancı olmamaları da acaba mümkün müdür? Otuziki senelik evlilik hayatının ona yüklediği haysiyetsizliklerin ve izzeti nefis hatalarının pek çoğunun sebebi, evdeki misafirperverlik komedisi olmamış mıydı? Şarklının büyük fazilet ve varlığından feragatla ikram diye süslediği bu hâdise, iç yüzünde çok kere evdeki işsiz güçsüz kadınların eğlence iştihasıyle öğünme zilletlerinin berbat halitasından başka bir şey midir? Aileler arasında bir de düğün, doğum hediyesi münasebeti vardır ki bunda, bütün ikramlarının bir alışveriş, dostluklarının da her birinin öbürü hakkında kullanmak üzere elinde taşıdığı bir cilâ ve riyâ olduğu görülür. Bu riyâkarlık alışverişi onun namuskâr yaşamak için bin sıkıntı ile denkleştirdiği nâçiz bütçesini ne kadar perişan etmişti ve onu şimdi düşünülmesi canını sıkan bazı sûistimâllere de sürüklemeşti. Evet, maalesef! Kadının izzeti nefsi varmış; o varken erkeğinki olamazdı zaten.}} {{...karısının günleri de kendi düğünlerine hediye getiren ve getirmeyenlerden hangi ahbabına vaktiyle kendisinin ne hediye götürmüş olduğunu hesaplamakla geçmişti.}}

    Hikâyenin kahramanı Harun Bey, küçük bir memurdur. Hikâye boyunca memuriyetten ve karısının yanlışlarından neler çektiğini anlatır ve sonunda bir cami avlusunda, ihtimal ki, bir kalp krizi sonucu ölür. Burada abartılı ve sahte misafirperverliğin, hediye götürme yarışının yanlışlığından hareket etmiş yazar. Haksız olmadığı düşünülebilir ama ben işin bu yanıyla ilgilenmiyorum. Benim dikkatimi şu cümleler çekti: “... bu âlicenapların bu sahte maskeyi taşıyabilmek için dolandırıcı, batakçı, hırsız ve yalancı olmamaları da acaba mümkün müdür? Otuziki senelik evlilik hayatının ona yüklediği haysiyetsizliklerin ve izzeti nefis hatalarının pek çoğunun sebebi, evdeki misafirperverlik komedisi olmamış mıydı?” “Bu riyâkarlık alışverişi onun namuskâr yaşamak için bin sıkıntı ile denkleştirdiği nâçiz bütçesini ne kadar perişan etmişti ve onu şimdi düşünülmesi canını sıkan bazı sûistimâllere de sürüklemeşti.”

    Demek ki Harun Bey, bazı maksadını aşmış geleneklerin ve büyük ölçüde karısının oluşturduğu bir vakumla, haysiyet zedeleyecek çeşitli yanlış işler, sonradan düşünülmesi can sıkacak bazı sûistimaller yapmıştı hayatında! Kendisini böylesi yanlışlıklara iten bir baskı altındaymış adamcağız. Karısı, ayağını yorganına göre uzatıp, misafirperverlik ve hediye verme konusunda biraz ölçülü olabilse, kocasının etini butunu göz önünde bulundursaydı, hem Harun Bey’i hayatı boyunca zor durumda bırakmamış hem de adamı ölünceye kadar çektiği vicdan azabından kurtarmış olacaktı. Hikâyede, adamın bunları düşünerek ruhunu teslim ettiğini görüyoruz. Ne acı.

    Ölçüsüzlük yalnızca misafirperverlik ya da hediye verme konularında olmaz, kendini bilmeyen bir hanım çeşit çeşit ölçüsüzlükler üretebilir, eşini haram kazanca “evet” demek zorunda bırakabilir. Çeşit çeşit uygulamalarda çeşit çeşit ölçüsüzlükler yapılmaktadır da. Türlü isimler altında günlerin tertiplenmesi, doğum günü kutlamaları, yılbaşı kutlamaları... Hele evlilik ve düğün adı altında yapılan iğrenç uygulamalar ve masraflar... sizler benden çok daha yakînen biliyorsunuzdur. Ve “sünnet” günahı!!! Çükün accık ucundan kesilmesi dışındaki hiçbir şeyin sünnete uymadığı, tam tersine yapanları günaha bulayan sünnet merasimleri... Daha nice saçmalıklar, azgınlıklar... İnkâr edemezsiniz; çoğunun yapılmasında kadın rolü, kadın talebi ağır basmaktadır.

    Bu yalnızca ev hanımları için değil, çalışan kadınlar için de geçerlidir. Her kadın buna dikkat etmelidir. İsraftan kaçınmalı, uluorta istekler ortaya koymamalıdır. Yetmez. Dikkatli olduğunu, kocasına davranışlarıyla hissettirmeli ve diliyle de söylemelidir. Yine yetmez. Çocuklarını da bu terbiyeyle yetiştirmelidir. Kızım, senden de öyle olmanı ve dahası, her sabah kocana bu konuda tenbihte bulunmanı isterim.

    Meşrû olmayan kazanç, haram lokma, pek çok yönden kötüdür. Önce, o kazancın Yaratıcı’ya hesabı verilemez ve gayrimeşrû kazanç, girdiği yeri türlü musibetlere sürükleyebilir. Böylesi bir kazanç ve haram lokma, mutlaka başkalarının zararına elde edildiği için ve sosyal ahengi bozacağı için kötüdür. Gayrimeşrû kazancın bir başka kötülüğü ise, insanın haysiyetini iki paralık etmesi ve büyük vicdan azabı doğurmasıdır. Harun Bey diyor ya; “...kendisini namuskâr yaşamak ilkesinden koparmış ve şimdi düşünülmesi canını sıkan bazı sûistimâllere de sürüklemeşti.” Sanki bir kazanç veya bir zorunluluk gibi görünse bile, dolandırıcı, batakçı, hırsız ve yalancı olmak gibi sûistimaller, ömür boyu unutulamayacak vicdan azapları doğurur. Bir erkek, karısının tatmin bilmeyen istekleri ve kanaatsizliği nedeniyle böylesi kötülükleri işlemek durumunda kalmamalıdır. Bilmelidir ki evde karısı, kuru soğana da razı olur ama haram kazancı da haram kazanan kocayı da asla kabullenemez. Ve şatafat peşinde, lüks yaşantı peşinde koşmaz. Kadınlarımız bu hassasiyeti gösterseler, hırsızlar, hortumcular, yolsuzluk yapanlar, sahtecilik yapanlar, rüşvetçiler, iltimasçılar ve kaytarıcılar çok azalacaktır. Devleti yönetenler de bu tür yanlışlar, yamukluklar yapmaktan kaçınacaklardır. Ah devleti yönetenler ahhh!

    “Öyleyse Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helâl (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O'na kulluk ediyorsanız Allah'ın nimetine şükredin.” (Nahl Suresi, 114. Ayet)

    “Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olarak yiyin. Kendisi'ne inanmakta olduğunuz Allah'tan korkup-sakının.” (Maide Suresi, 88. Ayet)

    “Parasında bir kuruş haram olduğu hâlde, on kuruş ile elbise alan kimsenin üzerinde o elbiseden bir parça bulunduğu müddetçe namazı kabul olmaz.” (İhyâ, 2/236)

    “İbâdet on cüzdür. Dokuzu helâl nafaka aramaktır.” (İhyâ, 2/236)

    “Kişinin yediği en temiz yemek, kendi kazancındandır.” (Hadis Ansiklopedisi, Kütüb-i Sitte, 14-312)

    “Kişi elinin emeğinden daha helâl bir yiyecek yememiştir.” (Buhârî, Büyû‘, 15)

    EVE HARAM KAZANÇ TAŞINARAK ÇOLUĞA ÇOCUĞA HARAM LOKMA YEDİRİLMESİNE hayır. Kadının, câhilliğinden, ihtirasından, müsrifliğinden dolayı oluşturduğu kara delikleri kapatmak için “iş kadını”, “işçi kadın” olmaya soyunmasına da HAYIR. Vesselâm.

     

    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.