Sonbahar mevsiminde, bağbozumu demindeyiz. Bağbozumu dediysek bağın talan edilmesi değil, bağdaki ürünlerin hasat edilmesidir meselemiz.
Sonbaharda bağ denince akla önce üzüm gelir, asma gelir. Bağ hem bahçe anlamında hem de üzüm meyvesinin ağacının adıdır. Bu ağacın dalları, kolları eğer bir çardakta veya bir ağaçta, ağacın gövdesinde, dallarına dolana dolana kendine yer bulmuşsa bu tür bağlara da halk arasında “asma” adı verilir. Bu herkesçe bilinmediğinden, genel olarak üzüm bağının her türlüsüne birden asma deniyor.
Üzümü nasıl yemeli? Rasim Özdenören’in “Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı” diye bir kitabı var. Kitaptaki yazıların elbette yumurta ile veya yumurtanın nasıl kırılacağıyla ilgili bir yanı yok. Batılılaşma süreci içinde insanımızın karşı karşıya bulunduğu düşünce sorunlarıyla ilgili olarak yazarın ortaya koyduğu çözüm önerileriyle alakalı yazıları içeriyor. Biz ise gerçekten de üzümün nasıl yeneceği ve yenmesi gerektiği konusundaki düşüncelerimizi paylaşıyoruz.
Derler ki “Her yiğidin bir yoğurt yiyiş ve her yoğurdun da bir yeniş tarzı vardır.” Aynı şey üzüm için de geçerlidir.
Dünyada ne kadar üzüm cinsi vardır bilemiyorum. Basında yer alan haberlerde, sadece ülkemizde bin üç yüz altmış civarında üzüm çeşidinin var olduğu belirtilmekte, Tekirdağ Bağcılık Araştırma İstasyonunda, Türkiye'nin her yöresinden getirilen bin 360 çeşit üzümün bulunduğu dile getirilmektedir. Ayrıca ülkemizin yerel asma genetik kaynaklarının toplanması, muhafaza edilmesi ve üzerinde tanımlama çalışmalarının yapıldığı ifade edilmektedir. 1960'lı yıllarda başlayan bu çalışmaların şimdiye kadar bin 360 civarında üzüm çeşidinin toplanmış olduğu belirtilmiş. Burada ifade edilen sayının sadece ülkemizde yetişen üzüm çeşidini ortaya koyduğunu hatırlatalım. Evet, dünyada ne kadar üzüm çeşidi vardır tam olarak bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki her üzümün ve her salkımının kendine mahsus bir özelliğinin olduğudur.
Üzümün nasıl yeneceği hususuna geçmeden önce üzümü oluşturan salkım, çitemik ve tane ayrımını bilmeliyiz. Salkım, “Üzüm gibi, birçoğu bir sap üzerinde bir arada bulunan meyve” demektir. Her salkımda bağın bakımına göre değişmekle birlikte beş on, belki daha fazla çitemik vardır.
Çitemik nedir, derseniz salkım üzerindeki tanelerin oluşturduğu gruplar veya küçük salkımlar olarak nitelenebilir. Peki, bir çitemikte kaç tane üzüm vardır? Bu, bağın bakımı ve verimine göre değişir. Taneleri çitemiği, çitemikleri de salkımı oluşturan bu meyve, o binbir tat ve lezzetle yediğimiz üzümden başkası değildir.
Kaynaklarda ise üzüm: “Üzüm 15 ila 300'lük gruplar hâlinde büyüyen ve kıpkırmızı, siyah, lacivert, sarı, yeşil, turuncu ve pembe renkli olabilen bir meyve türüdür. "Beyaz" üzümler aslında yeşil renklidir ve evrimsel olarak mor üzümden gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Üzüm meyvesine bir de ibret ve tefekkür nazarı ile bakmakta yarar var: “… meselâ bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var. Ve her salkımda, şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve lâtif ve renkli bir mahfazayı giydirmek; ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hafızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak; ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak; ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı harika-i san’atı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki, bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır. Ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak Onun fiilidir.” (7. Şua, Şualar, Said Nursi)
Her işe, her yemeğe başlayışta söylenen ve söylenmesi gereken bir söz vardır: Besmele. Besmele, güzel olan her işe, Allah’ın adını anarak başlamaktır. Bunun ehemmiyetini merhum Süleyman Çelebi, genelde herkesin kısaca “Mevlid” diye bildiği “Vesiletü’n-Necât” adlı eserinin Tevhid bahrinde: “Allah adın zikr idelim evvela/ Vacib oldur cümle işde her kula// Allah adın her kim ol evvel ana/ Her işi asan eder Allah ana// Allah adı olsa her işin önü/ Hergiz ebter olmaya anın sonu” dizeleriyle dile getirir. Bu bir bakıma, “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 1) ve “Üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen şeylerden yemeyin!” (En’âm, 121)] ayetlerinin bir gereği olsa gerektir.
Üstat Said Nursi de bu konuda “O hâlde hem veren 'Bismillah' demeli, hem alan 'Bismillah' demeli. Eğer o 'Bismillah' demiyor, fakat sen de almaya muhtaç isen; sen 'Bismillah' de, onun başı üstünde rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al. Yani nimetten in'ama bak, in'amdan Mün'im-i Hakikî'yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zahirî vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet onun eliyle size gönderildi." der. (17. Lem’a, Lem’alar, Said Nursi)
İster üzüm ister yemek yemeye isterse başka işlere başlarken besmele çekmeyi bir sebeple unutmuşsanız, besmele çekmeniz gerektiğini hatırladığınız anda “evveline ve ahirine” ilavesiyle besmele çekip yemeğe, işe devam edebilirsiniz. Böylece -Allah bilir a-, yemeğin, işin ilk başlangıcında besmele çekmiş gibi “sevaba” nail olursunuz.
Üzüm ve üzüm yemek konusunda “Üzümün çöpü, armudun sapı”, “Üzümünü ye de bağını sorma.” ve “Üzüm üzüme baka baka kararır.” gibi deyim ve atasözlerimiz vardır. Buna üzümle doğrudan ilgili olmasa da olabileceğini düşündüğüm “Armudu soy da elmayı say da ye!” atasözünü de eklemek isterim. Atasözündeki elma yerine üzüm getirildiğinde sözün anlamı katlanarak artmaktadır. Atasözü ve deyimler uzun yılları kapsayan bir zaman diliminde dile kazandırılmış, büyük tecrübeleri yansıtan ifadelerdir. Peki, üzümü neden sayar gibi, tane tane yemeliyiz, hiç düşündünüz mü? Ben düşündüm.
Üzüm yeme konusunda evvela şunun altını çizelim: Her bir şeyin kendine has özellikleri vardır, tüketilirken bu özellikler dikkate alınmalı. Üzüm için de durum böyledir. Yukarıda da üzümün yapısı anlatılırken ifade edildiği gibi üzüm boncuk boncuk taneli çitemiklerden oluşur, çitemikler de salkımlardan meydana gelir. Kimi üzümler küçük, kimisi orta, kimisi de iri tanelidir. Bu farklılıkları üzümün yeme, tüketme biçimini de doğrudan etkiler. Bilhassa küçük taneli üzümlerin salkımlarında arı, kıstırgaç nam-ı diğer kulağakaçan, karınca vb. hayvan ve haşerat yer almış olabilir. Bazı salkımlarda “ağu” tabir edilen ağ içine yerleşmiş meyve zararlıları barınıyor olabilir. Dahası üzüm tanelerin bazıları ezilmiş, çürümüş, yapısı bozulmuş olabilir. Hiçbir şey olmasa da tanelerin arasına toz toprak, çer çöp girmesi söz konusudur. Anılan, sayılan bütün bu durumlar göstermektedir ki üzüm tane tane yenmeli!.. Bunu böyle yapmak aynı zamanda üzümdeki lezzeti her bir tanede ayrı ayrı tatmaktır. Her bir taneyi yerken tefekkürlere dalmak, böylesine güzel ve leziz nimetleri verdiği için Yüce Yaratıcıya her daim şükretmektir.
Her şey mevsiminde güzeldir. Üzümü de bu mevsimde tüketmek en güzelidir. Eskiden, soğuk hava depolarının pek yaygın olmadığı zamanlarda, annelerimiz üzüm salkımlarını sapından tavanlara asarak onları bir kış boyu yarı kuru, yarı yaş olarak tüketmemizi sağlarlardı. Böylece üzümü sadece sonbaharda değil, kış mevsiminde de yeme imkânını elde ederdik. Şimdilerde ise üzümler, soğuk hava depolarında -1°C, 0°C sıcaklıkta ve %90-95 bağıl nem ortamında 3 ila y ay arasında saklanabilmektedir. Bir üzümün depodan mı getirildiği, yoksa dalından yeni mi koparıldığını saplarından anlayabiliriz. Salkımların sapları kuru ise üzümler, depodan, değil ise bağdan getirilmiştir. O yeni koparılmış hissi veren tadından da bunu anlamak mümkündür.
“Üzümü ye bağını sorma” meselesine gelince her ne kadar ilk etapta “yapılan, yararlanılan bir iyiliğin arkasını araştırma” diye tavsiye edilse de iyilik edenin niçin iyilik ettiğini araştırmak gerek. Bu konuda da temkinli olmakta fayda var. Ayrıca “Üzüm üzüme baka baka kararır.” sözü var ki tam da bir sosyal davranış aynasıdır. “Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim.” sözünün bir başka yansımasıdır bu. Hatta öyle ki “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” hadis-i şerifinin de bir açıklaması gibidir. Kötülükler de bulaşıcıdır, iyilikler de. Kötülükler de bir adımla iyilikler de bir adımla başlar. Öte yandan “güç beğenir olmayı, her şeyde bir eksiklik, kusur bulmayı” ifade eden “Üzümün çöpü, armudun sapı var demek” de çok iyi olmasa gerek. Çünkü ikaz ederler ki “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.” Doğal ortamlarında, doğal hâliyle “dikensiz bir gül” bulmak mümkün mü?
Güz bereketinin bir parçası olan üzüm yemekten nerelere geldik, gördünüz mü? Ama üzümü de anlatılanlarsız düşünmek mümkün mü? En büyük vefa, nimetleri veren Yüce Mevlâ’ya şükürdür. Yüce Allah “Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: “Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!”(İbrahim, 7)
İnsanlar için teşekkür etmek ne ise Allah için de ona şükür kılmak da odur. Çünkü İki Cihan Serveri de buyurur ki “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.” (Tirmizî, Birr, 35). O hâlde insanların iyiliklerine teşekkürle, Rabbimize de her daim şükürle mukabele edelim. Vesselam!...