“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.” der Şair Ataol Behramoğlu. Evet, dünyaya geldik, her dem öğrenme eylemindeyiz; hayat boyu öğrenme içerisindeyiz. Belki de her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz, önceden öğrendiklerimizden bazılarını unutuyoruz. Belki de zihnimizin arka planına itiyoruz, orda saklıyoruz onları.
Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var; bu dünyada garip bir yolcuyuz, baki bir hayat sürmek için gelmedik bu dünyaya. Asıl vatanımıza geri dönmek üzere yol hazırlığı yapmakla mükellefiz, sorumluluğumuz bundan; asıl yurdumuza sağ salim ulaşabilmek ve ulaşıp o yurdun güzelliklerine tekrar nail olabilmek en büyük dileğimiz.
Yolcu ve yolculuk varsa yollar da vardır, olmalı da. Yollar bir menzile erişmek içindir ve önemlidir. Yolcunun yol emniyeti, sağlıklı, huzurlu ve güvenli seyahati menzile erişmesinde büyük önem arz etmektedir. İstenilen menzile, istenilen şekliyle erişilip erişilemeyeceği de yolculuk esnasındaki hâllere, huzura, güvene ve güvenli yolculuğa bağlıdır.
İnsan bir yolcu ise -ki öyle olduğunu ifade ettik- yol ve yolculuktan hâlî değildir, onlarla içli dışlıdır, etkileşim hâlindedir. Bu durum, şairlerimizin gönül tellerinden terennüm ettikleri şiirlerine de yansır. Şiirlerinde hangi temayı ele almış olurlarsa olsunlar yol ve yolculuk hâli o şiirlerin bir şekilde mısralarında çiçek açmış; bazen acı ve bazen lezzetli bir tat, bazen ciğerleri kavuran bir ateş, bazen ruhlara inşirah veren bir huzur olarak yer almıştır. Sadece şiir metinlerinde midir bu hâl? Elbette hayır! Hikmetin, bilginin vatanı olan nesirlerde de yol, yolcu ve yolculuk yer alır. Tabii ki bunların hepsine birden bu yazıda değinmemize imkân yok!..
Üstat Bediuzzaman Said Nursi imana, ibadete, kulluk bilincine dair kaleme aldığı eserlerinde meselenin iyi anlaşılması için daima kısa temsillere yer verir. İşte bunlardan biri de ibadet etmenin çok büyük bir ticaret ve saadet; etmemenin de ne büyük fısk ve sefahet, ne büyük bir hasâret ve helâket olduğunu anlatan şu kısa hikâyedir:
“Bir vakit iki asker uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler. Ta yol ikileşir. Bir adam orada bulunur, onlara der:
“Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise, menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki, intizamsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silâhsız gider. Zahirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise, mugaddî hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlûp edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silâhı taşımaya mecburdur.”
Varılmak istenen nokta kadar bizi o noktaya götüren yollar, vasıtalar, araçlar da önemlidir. Onun için hak yolun yolcusu batıl, yanlış vasıtaları kullanamaz ve hak davada batıl yollar geçersizdir. Çünkü yolcu bu durumda, varmak istediği hak ve hakikat ile çelişkiye düşer. Bu konuda, Hz. Ali’nin (radıyallu anh) şu sözü ne kadar da manidardır: “Savaştayken ‘Namazı sonra kılalım.’ diyenlere Hz. Ali'nin (ra), ‘Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.’ diyerek cevap verir.” Bu, ikamesi için mücadele verdiğin değerleri önce kişinin kendisinin yaşaması gerektiğini vurgular ki oldukça önemli bir husustur bu.
Yolcular, yolculuk esnasında o yolun özelliklerine, yolculuğun değerine ve gayesine uygun davranmak durumundadır. Yolculuğun önemi kadar yol da önemlidir, yolun önemi kadar yolcunun yol boyunca nitelikli yolculuğu da önemlidir. Arif Nihat Asya Cumhuriyet Dönemi’nde “naat yazma geleneği”nin canlanmasına yazmış olduğu “Naat” şiiri ile öncülük etmiştir. O bu şiirinin, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicretine dair bölümlerinde şöyle seslenir: “Ne oldu, ey bulut,/ Gölgelediğin başlar?/ Hatırında mı, ey yol,/ Bir aziz yolcuyla/ Aşarak dağlar taşlar,/ Kafile kafile, kervan kervan/ Şimale giden yoldaşlar?” diye sorduktan sonra hükmü ortaya koyar: “Uçsuz bucaksız çöllerde,/ Yine, izler gelenlerin,/ Yollar gideceklerindir.”
Yol ve yolculuk, kavuşma ve ayrılığı beraberinde getirir. İnsanı hasrete düşüren de vuslata erdiren de yoldur, yolculuktur. Bir yerlerden ayrılma bir yerlere ulaşmadır aynı zamanda. Nereden ayrıldığımız, nereye ulaştığımız ve nerede eyleştiğimiz önemlidir. Bu yolculuk boyunca yol arkadaşlarımız da önemlidir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurur: "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.". Mevlâna Celaleddin-i Rumî de arkadaş seçmenin önemini vurgulayarak “Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim.” demiştir.
Yanından hiç eksik etmediği, âdeta bedeninden bir uzvu gibi kullanma maharetini gösterdiği bisikletiyle doğayı tefekkür yolculuğuna bir vesile eden, doğa tutkunu, şair A. Güngör Uslu, “Yolname” ismini verdiği şiirine şu dizeleri girizgâh yapar: “Yol yolcuyu bekler göçeriz ahir,/ Yol sonu ateştir ya Cennet bahir.” Uslu, bu dizeleriyle insanın yolcu olduğunu ve yolun sonunda insanın ya ateş yurduna veya selamet yurduna gideceğini hatırlatır. Şiirin devamında ise yolun, yolcunun, yolculuğun nitelikleri, o süreçte yapılması ve yapılmaması gerekenler üzerinde durur, yolu ve yol arkadaşını seçmenin öneminden dem vurur:
“Yol var yolsuz yapmış çabuk çatlıyor/ Yol zorluca olur gündüz ve gece./ Yol var Hak yolcusu sevap katlıyor,/ Yol aheste gider uzun ve ince.// Yol var dağdan aşar iner ovaya,/ Yol var yokuş çıkar erer havaya,/ Yol var av avlanır gelir tavaya,/ Yol ve yolculuk zor dağlar pek yüce.// Yol taşlı ve çakıl bazen düz gider,/ Yol kış ve baharın yaz ve güz gider,/ Yol yolcu gözletir ağlar göz gider,/ Yol sonu ne olur ekser bilmece.” Şair bu dizelerle yolun zahmetlerle dolu olduğunu, yolcunun bu zahmetlere hazırlıklı olması gerektiğini söyler. O, uzun şiirinin sonunda “Uslu yol neylesin yolcu biçare/ Yol çetin ve ceviz yürek bin pare,/ Yol acep varır mı özlenen yâre,/ Yol destanı oldu yazdın kaç hece.” diyerek asıl maksadın Yâr’e ulaşmak olduğunu da hatırlatır.
Üstat Necip Fazıl Kısakürek “Bendedir” şiirinde “Yollar ki Allah’a çıkar bendedir” diyerek yolcunun niyetinin ve hâlinin önemini vurgular. Aynı şekilde Grup Yeniçağ da “Hüzün Seli” adlı eserinde “Yolum çok uzundur varmak isterim/ Varıp Mevlâ’yı bulmak isterim/ Şan şöhret değil, Hakkı isterim/ Benim yüreğimde nuru bulmak var.” dizeleriyle yolcunun asıl maksadının ne olması gerektiğini belirtir.
Şair Ahmet Özer, “Sevda anaforundayım ey yâr/Duraksız bu yollar” diye başlayan “Tenha Yollar” adlı şiirinde, Allah’a ulaşma yolunda yaşanan yol ve yolculuk hâlini anlatır. Özer, şiirin sonunda “Sultanım derdime ne söylersin sen/ Sabır dehlizinde ümidim fecre döndü/ Yakut güzelliklerin mihrabıdır o yürek/ O sonsuz, o gülsüz, hudutsuz yollar/ O sensiz, o sessiz, kimsesiz yollar.” diyerek hâlini Allah’a arz eder.
Ahmet Haşim akşam vakti güneşin kızıllığını yitirme zamanında yolların tenhalığına, bilinmez ve sessiz gidişlere ayna tutar mısralarında: “Yollar/ Ki gider kimsesiz, tehi, ebedi,/Yollar/ Hep birer hatt-ı pür-sükût (sessizlik çizgisi) oldu/ Akşamın sine-i gubârında (tozlu göğsü).”
Şair Bahattin Karakoç da hak yolunda yürümenin dikkat istediğini belirtir şu dizelerinde: “Hakk'ın huzurunda eğri durulmaz/ Gölgene bak selvi boylum gölgene” Âşık Seyrani de Hak yoluna gidenlere hep yardımcı olmak, onlarla bir ve beraber olmak istediğini belirtir: “Hak yoluna gidenlerin/ Asa olsam ellerine/ Er pir vasfın edenlerin/ Kurban olsam dillerine!”
Şair, gönül insanı Seyyid Nesimi de, Allah aşkıyla yanıp tutuştuğunu, onun yolunda olduğunu ve o yoldan asla ayrılmayacağını, bu yöndeki kararlılığını şu dizelerinde dile getirir: “Bir cefâkeş âşıkam ey yâr senden dönmezem/ Hançer ile yüreğimi yar senden dönmezem/ Ger Zekeriya tek beni baştan ayağa yarsalar/ Başıma koy erre Neccâr senden dönmezem/ Ger beni yandırsalar, toprağımı savursalar/ Külüm oddan çağırsalar settâr senden dönmezem.” Ne büyük bir kamet, ne sabit kadem bir duruştur ay Allah’ım!.. Evet, o, bu yoldaki kararlı duruşunu canlarını davası ve aşkı yolunda feda eden çilekeşlere göndermeler yaparak ortaya koyar.
Yol var, zahiren kolay ve eğlenceli ama sonu hep haybet ve hüsran. Yol var, zahmetli ve biraz külfetli ama sonu ukbada ebedi saadete çıkar. Varsın yolların patika olsun, stabilize, şose olsun, asfalt olmasın, değil mi ki Allah’a çıkar, dert etmek, gam çekmek gerekmez!
Ey yolcu, varmak istediğin menzile sağ salim erişebilmen için yola, yolculuğuna ve yol arkadaşlarına dikkat et. Yol hazırlığına, yolculuğuna, yol ve menzil için beslenmelerine dikkat et. Yolda türlü zehirlenmelere, hastalıklara karşı tedbirini al, hastalıkların devalarını öğrenmeye, yol arkadaşlarını da iyilerden seçmeye bak ki onlar seni yolda bırakmasınlar. Sen de yolundan olma!..
Büyük Ozan âşık Veysel’in dediği gibi “İki kapılı bir han” olan bu dünyadan asıl vatanımız, yurdumuz olan Cennete doğru “gidiyoruz gündüz gece”. Gidişimiz, varışımız Allah’a, erişimiz Rıza’sına olsun. Yolda önümü her daim kesmeye çalışan gulyabanilerin, canavarların, şeytanların ve her türlü karanlık ruhların şerrin muhafaza buyursun. Âmin!