{NUTİZM VE NUTİSTLER-41}
EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)
Bir yazımda demiştim ki:
{İnsan, kendisine biçilen rolleri uygulama konusunda sınavdadır. Ama maalesef çoğumuz, ya bu rolleri oynamayı becerememekte veya daha kötüsü; rollerimize itiraz etmekteyiz. Fakir, fakirliğine; topal, topallığına; hasta, hastalığına; er, komutan olmayışına; memur, âmir olmayışına... Oysa unutulmamalıdır ki Allah bizi sevmekte, bizim iyiliğimizi istemektedir. Rolleri, âhireti de hesaba katarak nice hikmetlere binâen verir ve takdirini de ona göre yapar.
Becerilemeyen yahut itiraz edilen rollerden biri de “kadın rolü”dür. Bu konuda şeytan da yangına körükle gitmektedir. Sonucunda toplumsal huzur zedelenmekte, elden kaçırılmaktadır. “Kadın” ve “erkek” hakkında O ne buyuruyor, neleri emrediyor ve neleri yasaklıyorsa; doğrudur, iyidir, güzeldir, hikmetlidir. İster erkek olalım ister kadın, Allah’ın bu konudaki buyruklarını da öğrenmeli, anlamalı ve uygulamalıyız. Bu yol, muhakkak bizim yararımızadır. Zaten aksi takdirde, hem bu dünyada hem ukbâda türlü türlü cezâlarla karşılaşmamız mukadderdir.}
EYYÜHEL EVLÂD!
Hangi kurum daha iyi yönetilir, hangi işletmede daha olumlu sonuçlar alınır? Mevzuatı olan mı, tersi mi? Hiyerarşisi olan mı, olmayan mı? Olmaması zaten mümkün bile değildir. Bir ofiste, iş yerinde mutlaka bir âmir gerekir mi gerekmez mi? Hiyerarşi’den korkmayınız, onu kabulleniniz. Âmirin de memurların da sorumlukları, görevleri, hakları, yetkileri vardır ve hepsi önemli, hepsi değerlidir. Böyle olmalıdır da. Demokrasi dedikleri şeyi doğru okumak, doğru yerlerde ve doğru uygulamak lâzımdır! Asker ocağını düşünün. Üç asker bir göreve gönderilse, birisine komutanlık yetkisi verilmez mi? Sonuç olarak herkes sahnede yalnızca rolünü oynamaktadır. Ve Allah indinde kıymet, ancak takvâ ile ve O’na olan yakınlıkla ilgilidir. Yani, verilen rolü doğru oynamakla ilgilidir.
Bir öğretmen, herhangi bir iş için, kendisinin bildiği ince hesaplara bağlı olarak bir öğrenciyi seçip görevlendiremesin mi? Böyle bir uygulama hakkının bulunduğu ve bunun çeşitli hikmetler içerdiği gün gibi ortadadır. Seçilen öğrenci, kendisine çizilen sınırlar çerçevesinde hem sorumludur hem de yetkilidir.
Bir âmir, ya seçilir ya atanır. Âilede, “âile reisi” seçilmiş değil atanmış, görevlendirilmiştir. Yaratıcı tarafından!(Şayet Müslüman isek) İslâmiyet’te görevler, sorumluluklar, haklar, yetkiler, mevzuatla (Kitap, sünnet) belirlenmiştir. Ben demiyorum, Yaratıcımız ve Elçisi diyor:
“Erkeklerin, kadınlar üzerinde ma’rûf hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre bir derece fazladır. Allah mutlak galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara: 228)
“Erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Çünkü Allah, bazı insanları, bazılarından üstün tutmuştur. Nitekim onlar(erkekler), mallarını (geçim ve mehir gibi sebeplerle) sarfederler.” (Nisa: 34)
“İyi (sâlihâ) kadınlar, kocalarına uyar. Bulunmadıkları zaman, Allah’ın yardımıyla, (kocalarının) korunması gereken şeylerini (mal, nâmus) muhafaza ederler. (Nisa: 34). “Dik kafalılıklarından ve (size) karşı gelmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt veriniz. (Dinlemezlerse) yataklarını ayırınız, onları kendi başlarına bırakınız. (Yine de yola gelmezlerse) dayak atınız. (Size uyarlarsa, o takdirde) aşırı gitmeyiniz.” (Nisa: 34)
“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.” (Tegâbün, 64/14)
“Ey iman edenler, kendinizi ve ehlinizi, yakıtı insanlar olan Cehennem ateşinden koruyunuz. (Tahrîm 66/6)
“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî)
“Kadın kaburga kemiğine benzer. Düzeltmeğe kalkarsanız kırılır. Çünkü onun tabiatında eğrilik vardır. Fakat isterseniz kullanırsınız.” (Buharî).
“Kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkan kadına gökteki melekler lânet eder. Karşılaştığı insan ve cinler de evine dönünceye kadar, her konuda onu kötülükle anarlar.” (Keşf’ül-Gumme; Şa’rânî)
Peki, bütün bunlara, kadın (tekrar tekrar hatırlattığım) şu şarkıyla karşılık verecek olursa ne dersiniz:
Hesap soramaz bana kim çıkarsa karşıma
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma
Hür doğdum hür yaşarım kime ne kime ne
Köle miyim sana ben sana ne sana ne
Sen bak kendi derdine sana ne sana ne
Canım nasıl isterse gezer eğlenirim...
Öper başınıza koyarsınız(!) değil mi? Peki; ya yasalarınız da aynen bu şarkıyı söylüyorsa? Karınıza söz söyleme izniniz elinizden alınmışsa... çocuğunuzu dininizin öğrettiği şekilde terbiye ve kontrol etmeniz suç sayılıyorsa... toplumun, otokontrol hakkı yasalar tarafından gasp edilmişse... Bu dünyada, bu ülkede Müslümanca yaşamaya çalışmak, elde kor tutmak gibidir maalesef. Müslümanın işi çok zordur.
Bütün bu anlattıklarımdan sonra; nutistlerin ağzındaki “Eşini değiştirmeye çalışma!” sözüne ne demeli! Ailede bir reis olacak kardeşim (Aile reisi, Yaratıcı tarafından belirlenmiştir.) ve bu reis, eşini de çocuklarını da ve tabi kendisini de Cehennem ateşinden korumak için, (kendi kafasına göre değil) emrolunduğu üzre değiştirmeye çalışacaktır. Hattâ mahalleyi, ülkeyi, dünyayı… “Bir kötülük gördüğünüzde; elinizle... dilinizle... düzeltiniz. Bunlara gücünüz yetmiyorsa buğzederek...”
Ama erkek ama kadın; işimizin kolay olduğunu söylemek hiç de kolay değil canım! Önce üzerimize yüklenen görev ve sorumluluklar anlaşılmalı, sindirilmelidir. “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır. Fazilet hissi...” Bu iş, insafa, irfana, akla ve hele hele şeytana bırakılırsa… bugün olduğumuz gibi oluruz işte. Vesselâm.
Yaratıcımız’ın koyduğu sosyal taşları yerlerinden oynatarak toplumsal düzeni ve âhengi bozmak isteyenlere hayır!
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli