Gün saat saat, yıl mevsim mevsim. Ayları hesaba katmadım daha. Asırlar koskoca birer çınar. Yıllar, onların kolları mesabesindeki kalın dalları, aylar ince ince dalları, haftalarsa filizleri, günler yaprakları, dakikalar ise çiçekleridir. Her bir zaman diliminin ayrı bir özelliği, güzelliği var. İnsan, o güzellikleri bakışı, araması ve incelemeleriyle keşfeder.
Güzellikler, yaşadığımız zaman diliminde gerçekleştirilmekte olduğu gibi, geçmiş zamanlarda olup bitmiş, yaşanmış geçmiş de olabilir. Önemli olan, insanın hem yaşadığı hem de geçmişte yaşanmış zamanlardaki güzelliklerin peşinde iz sürmesidir, güzelliklerle hemhâl olmasıdır.
İnsan, geçmişte yaşanmış güzelliklerin tekrar yaşanmasına yönelik birtakım gayretler içerisinde olabilir, olmalıdır da. Güzellik peşinde olmak iyidir, bu bir ömre vabeste olsa bile! Derler ki “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.” Zaten, insan “bir tatlı huzur”un peşinde; ebedi hayatta huzur içerisinde yaşamanın ön sözü mahiyetindeki şu dünyada da huzura ermenin gayretinde değil midir?
Güzelliklerin yaşandığı demler aranır, bulunursa yaşanır. Ama mutlaka bulmak için aramak lazımdır. Demişlerdir ki “Aramakla bulunmaz ama bulanlar ekseriyetle arayanlardır.” Bu, bize, insanın iyi ya da kötü yönde kendi irade ve çabasının olması gerektiğini ifade eder. Evet, güzellikler bulunursa yaşanır, yaşananlar da unutulmaz. Bu, güftesi Mehmed Gökkaya’ya, bestesi Erol Sayan’a ait nihavent şarkıda tekrar edilir durur: “İlkbahar, yaz; mevsim, mevsim birkaç mektup, birkaç resim/ Yıllar geçse o bir isim, unutulmaz, unutulmaz.”
Yılın ortalarına geldik, bu yılı da yarıladık yani. Zaman bir su gibi akıp gidiyor. Biz bu akıp giden zamanda ne yapıyoruz, o önemli. Evet, yılı yarıladık; kardı kıştı, yağmurdu yağıştı, bahardı ilkyazdı derken işte yaza ilk adımlarımızı attık. Bahardan yaza adım attığımız bugünlerde gerek bulunduğum şehirde, Denizli’de, ilçemiz Acıpayam’da, gerekse ülkenin farklı bölgelerindeki birçok şehirde kitap günleri gibi güzel etkinliklerin düzenlendiğine şahit olmaktayız.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi şartların ağırlığı insanımız bunaltmış, göğünde kara, kapkara bulutların dolaşmasının rahmet mi afat mı getireceği bilinmez bir durumda iken kitaplarla, yazarlarıyla buluşmak kadar güzel bir şey olabilir mi? Evet, kara bulutların gönül semalarını kapladığı bugünlerde, güneş ışığına hasret kalınan demlerde aydınlanmanın alamet-i farikası, en belirgin vasfı olan kitap okumanın, kitaba ulaşmanın, kitapların yazarlarıyla hasbihal etmenin güzelliğinin hayal âleminden imkân, müşahade, uygulama âlemine gelmesi az bir şey midir?
Zamanın apaydınlık bir diliminden, kitap günlerinden bahsediyorum. Normal zamanlarda yüzbinleri bulan bunca kitabı bir arada bulmaya, onlara ulaşmaya imkân var mı? Olsa bile kitapların yazarları, şiirlerin şairleri ile birebir görüşmek, yazdıklarına, yazmaya, yazma süreçlerine, kültürlenmeye dair birinci elden bilgi ve tecrübelerini edinmek az buz bir şey midir? Topluma seslenen konuşmaları ise işin cabasıdır. Onlar da apayrı kıymettedir.
İnsanın muhakkak ki bir dünya görüşü, hayata bakış, olayları algılayış ve yorumlayış biçimi var. Aynı durum yazarlar ve şairler için de geçerlidir. Her okur, her yazarı benimsemek zorunda olmadığı gibi yazarlar da okura kendilerini beğendirmek için doğru bildiklerinden taviz verecek durumda değillerdir. Zaten sırf beğenilmek, daha çok satmak için gerçekleri tersyüz ediyorsa bir yazar, onun “entelektüel” yönü yoktur, yazdıklarına değer atfetmeye de lüzum yoktur. Esaslı bir aydın, irfan sahibi bir münevver, meselelere insani yaklaşan bir entelektüel, gerçekleri, hakikati hiçbir zaman hiçbir şeyle değiştirmez, değiştirme düşüklüğünü de göstermez.
Aynı günler kapsamında Denizli’de biri merkez ilçede, Merkezefendi’de diğeri ilin en büyük ilçelerinden biri olan Acıpayam’da “kitap günleri”ne katıldım. Merkezefendi ilçesinde ikinci, Acıpayam’da ise ilk kez düzenleniyor. Kitap günleri düzenledikleri için, her iki ilçenin belediye başkanlarını belediyeciliğin böyle sosyal ve kültürel yönleriyle bir görevleri olduğunu topluma hatırlattıkları için kutluyorum.
Kitap Günleri’nde bazı yazar ve şairlerin konuşmalarına katılabildim. Aynı anda farklı salonlarda birden fazla konuşmacı okurlarıyla buluştu. Tarih Uzmanı Yusuf Halaçoğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğun durumlar, sığınmacılar, mülteciler vb. konulara değindi. Türkiye’nin sığınmacılar konusunda bazı yanlış uygulamalarda bulunduğunu hatırlattı.
Gazeteci Emin Çapa’nın konuşmasının bir kısmını ancak dinleme imkânı buldum. Çapa konuşmasında mealen, belediyecilik sadece eve suyu getirmek, getirilen suyun atılmasını sağlamak, yolları asfaltlamak değildir. Bu tür kültürel çalışmalar içerisinde de bulunmaktır. Vatandaşın, okurların düzenlenen bu tür etkinliklere katılarak, kitap stantlarından kitaplar satın alarak gereken ilgiyi göstermeliler ki bu etkinliklerin yaşamasına katkıda bulunsunlar, dedi. Bundan başka ekonomiye dair bazı öngörülerini de sıraladı. Konuşmacının belirttiği hususlara katılmamak mümkün mü?
Acıpayam Kitap Günleri’ne şair arkadaşım Hüdayi Türköz Bey’in imza günü vesilesiyle birlikte gittik. Hem ilçedeki eski dostlarla bir ara gelmiş olduk. Etkinliğin gerçekleşmesinde büyük çaba sarf ettiğini yakinen müşahede ettiğim Belediye Başkanı Dr. Hulusi Şevkan ile de fuarda birebir görüşme imkânı buldum. Sayın Başkan’a kitap günleri için teşekkür ile birlikte fuarın adına bir web sitesinin hazırlanması, farklı mecralardaki sosyal medya hesaplarının olması, yapılanların oradan paylaşılarak duyurulması, belediyenin, başkanın hesabıyla etkileşimli olarak etkinliğin bilinirliğinin artırılması için duyurulması gerektiğini belirttim. Daha buna benzer tanıtımına yönelik bazı düşüncelerimi dile getirdim. Kitap günlerinin ilk kez düzenlemiş olması hasebiyle bazı eksikliklerin olduğunu belirterek “Teşekkür ederek haklısınınız, bunlar aklımıza gelmedi. Geç kalmış sayılmayız, hemen işlemlere başlayalım.” dedi. Yedi sekiz sene önce hazırlamış olduğum şiir seçkisinden bir takım hediye ettiğimi belirttiğimde, “Evet biliyorum, kitap evde.” diyerek unutmamış olduğunu göstermiş oldu.
Acıpayam Kitap Günleri’nde eğitimci-yazar Hasan Kallimci Bey’in “yerel bilgilenme” konusundaki konuşmasını dinledim. İlçe bazında düzenlenen bir kültür etkinliğine gelen öğrenciler, yetişkinler için önemli bir konuydu. İnsan, önce “kendi şehrine yabancı” olmaktan kendini kurtarmalıdır. Kalimci ile, Türkçemizin ilk sözlüğü olan Divanü Lügati’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmud’un ortaokul ve liselere yönelik olarak kaleme aldığı biyografik romanı “Bilgin Şehzade” üzerine bire bir söyleşme imkânı buldum. Bu çalışmayı çok önemli bulduğumu belirtmeliyim. Bir günlüğüne katılabildiğim o gün, ayrıca eğitimci, şair-yazar Fahrettin Koyuncu, Bekir Caner, “Sırlıses” Bilal Tekin, Hüdayi Türköz, Zeliyha Çınar gibi kalem erbabı ile tanışma, söyleşme imkânı buldum.
Fuar alanına öğrencilerin servislerle getirilmesi, öğrencilerin cüz’i de olsa (15 TL) fişlerle kitap almaya özendirilmiş olması takdir ettiğim uygulamalardan. Ancak, öğretmenler okullarda bir kitap fuarının nasıl gezilmesi, fuarda nelere dikkat edilmesi, kitapların nasıl incelenmesi, bir kitabı almaya karar vermeden önce nelerin yapılması gerektiği konusunda öğrencileri bilgilendirmesi gerektiğini de gördüm. En azından bir kitabı alıp kitabın önce arka kapağındaki tanıtım yazısını okumalarını, kısaca da olsa önsözüne göz gezdirmelerini, kitabın yazarı stantta ise kitapla ilgili sorular sorması gerektiği vb. hususları anlatmalılar. Yine de bir ilçeye kitap fuarının gelmesi öğrenciler adına büyük bir kazanç. Hiçbir kitap alamamış olmaları bile meseleyi görmeleri adına önemlidir.
Denizli Merkezefendi Kitap Günleri’nde ise Emin Çapa, Sema Soykan, Yusuf Halaçoğlu, Yaşar Çağbayır, Hüsamettin Ataman, Hasan Kallimci, Mehmet Halil Arık gibi yazarlarla görüşme imkânı bulduk. Her gün gitme imkânı bulsak daha çok yazarlarla görüşüp konuşma söz konusu olacak elbette. Ama hem zaman hem de ekonomik açıdan bu şimdilik mümkün olmadı.
İslam’ın ilk emri “Oku!”; bunu neredeyse bilmeyenimiz yok. Ama uygulamaya gelince biraz yan çiziyoruz. Okumak zor geliyor, kitaba bütçe ayırmak da. Okumak zor gelmese bütçe ayırmak da zor gelmez zaten. Yazarlar, yazma konusunda gösterdikleri çabanın karşılığını okunmakla almak istiyorlar. Yazma, dolup taşma işidir; yazılan eserler alınıp okunmalı. Yazarlar, şairler desteklenmeli. Onlar kültür zenginliklerimizi çoğaltarak geleceğe taşıyorlar. Türkçemize yazı ve şiirleriyle de hizmet ediyorlar.
Kitaba ve kültüre dair her kim ne yapıyorsa alkışlanmalıdır. Bu anlamda kitap günlerinde emeği geçen herkese, başta belediye başkanları olmak üzere teşekkür ederim. Başlattıkları güzelliklerin her daim devam etmesini, ettirmelerini dilerim.